Makul Sürede Yargılanma Hakkı - Ceza Davasında Makul Sürenin Aşılması

Makul Sürede Yargılanma Hakkı - Ceza Davasında Makul Sürenin Aşılması
12 Ağustos 2023 - 10:08

Makul sürede yargılanma hakkının amacı, tarafların uzun süren yargılama faaliyeti nedeniyle maruz kalacakları maddi ve manevi baskı ile sıkıntılardan korunması ile adaletin gerektiği şekilde temini ve hukuka olan inancın muhafazası olup, hukuki uyuşmazlığın çözümünde gerekli özenin gösterilmesi gereği de yargılama faaliyetinde göz ardı edilemeyeceğinden, yargılama süresinin makul olup olmadığının her bir başvuru açısından münferiden değerlendirilmesi gerekir.

Ceza yargılamasının süresi tespit edilirken sürenin başlangıç tarihi olarak bir kişiye suç işlediği iddiasının yetkili makamlar tarafından bildirildiği veya isnattan ilk olarak etkilendiği arama ve gözaltı gibi birtakım tedbirlerin uygulandığı tarih; sürenin sona erdiği tarih olarak ise suç isnadına ilişkin nihai kararın verildiği, yargılaması devam eden davalar yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin şikâyetle ilgili kararını verdiği tarih esas alınır.
Ceza yargılamasının süresinin makul olup olmadığı değerlendirilirken yargılamanın karmaşıklığı ve kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun yargılamanın süratle sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar dikkate alınır.
İlgili Kararlar:
(B.E., B. No: 2012/625, 9/1/2014)
(Ersin Ceyhan, B. No: 2013/695, 9/1/2014)
(Cevdet Genç, B. No: 2012/142, 9/1/2014)
(Enver Adanç ve diğerleri, B. No: 2014/2989, 14/12/2016)
(Recep Varol ve diğerleri, B. No: 2014/5985, 12/1/2017)
(Eylem Baykuş ve diğerleri, B. No: 2018/26938, 28/11/2019)
(İsmet İnanç ve diğerleri, B. No: 2020/25845, 31/12/2020)
(Şeyhmus Kılıç ve diğerleri, B. No: 2018/25154, 29/6/2021)
(Ali Karaman, B. No: 2021/42859, 4/7/2022)

---
 
TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
 
 
İKİNCİ BÖLÜM
 
KARAR
 
B.E. BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2012/625)
 
Karar Tarihi: 9/1/2014
 
İKİNCİ BÖLÜM
 
KARAR
 
 
 
Başkan:Alparslan ALTAN
Üyeler:Osman Alifeyyaz PAKSÜT
  Recep KÖMÜRCÜ
  Engin YILDIRIM
  Celal Mümtaz AKINCI
Raportör:Serhat ALTINKÖK
Başvurucu:B. E.
Vekili:Av. Dursun KARACA
 
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvurucu, makul sürede yargılanmadığını belirterek Anayasa’nın 36. maddesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 14/11/2012 tarihinde Anayasa Mahkemesine doğrudan yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Birinci Komisyonunca, 22/2/2012 tarihinde başvurunun Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 33. maddesinin (3) numaralı fıkrası uyarınca, kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm, 26/3/2013 tarihinde yapılan toplantıda Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 28. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (b) bendi uyarınca kabul edilebilirlik ve esas hakkındaki incelemenin birlikte yapılmasına karar vermiştir.
5. Başvuru konusu olay ve olgular 1/4/2013 tarihinde Adalet Bakanlığına bildirilmiştir. Adalet Bakanlığı, görüşünü 31/5/2013 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
6. Adalet Bakanlığı tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş başvurucuya 5/6/2013 tarihinde bildirilmiştir. Başvurucu, Adalet Bakanlığının görüşüne karşı görüşlerini 21/6/2013 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru dilekçesinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu hakkında, 26/1/2005 tarihli mal bildirimine ilişkin olarak, 4/5/1990 tarih ve 3628 sayılı Mal Bildiriminde Bulunulması, Rüşvet ve Yolsuzluklarla Mücadele Kanunu’nun 13. ve 14. maddelerine muhalefet suçlaması ile soruşturma başlatılmıştır.
9. Sanık sıfatıyla 22/7/2005 tarihinde başvurucunun ifadesi alınmıştır.
10. Trabzon 48. Piyade Tugayı Askeri Savcılığının 31/3/2009 tarih ve E.2009/328, K.2009/7 sayılı kararıyla, davada şüpheli durumunda bulunan başvurucunun emekliye sevk edilmiş olduğu gerekçesiyle Askeri Savcılığın görevsizliğine ve soruşturma dosyasının soruşturma yapmakla yetkili olan Samsun Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine karar verilmiştir.
11. Başvurucu hakkında bu defa, Samsun Cumhuriyet Başsavcılığınca hazırlanan 3/2/2012 tarih ve E.2012/1228 sayılı iddianame ile 3628 sayılı Kanun’un 13. ve 14. maddeleri gereğince cezalandırılması istemiyle kamu davası açılmıştır.
12. Yapılan yargılama neticesinde, Samsun 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 17/10/2012 tarih ve E.2012/122, K.2012/1533 sayılı kararıyla, 13/3/1926 tarih ve 765 sayılı Mülga Türk Ceza Kanunu’nun 102. maddesinin (4) numaralı fıkrasındaki beş yıllık olağanüstü zamanaşımının dolması gerekçesiyle başvurucu hakkındaki davanın düşürülmesine karar verilmiştir. Karar, aynı tarihte başvurucuya tefhim edilmiştir.
13. Samsun 2. Asliye Ceza Mahkemesi tarafından verilen düşme kararı başvurucu tarafından temyiz edilmemiştir.
B. İlgili Hukuk
14. 3628 sayılı Kanun’un 13. maddesi şöyledir:
“Kanunun daha ağır bir cezayı gerektirmediği takdirde haksız mal edinene üç yıldan beş yıla kadar hapis ve beş milyon liradan on milyon liraya kadar ağır para cezası verilir.
Haksız edinilen malı kaçıran veya gizleyene de aynı ceza verilir.”
15. 3628 sayılı Kanun’un 14. maddesi şöyledir:
“Haksız edinilmiş olan malların zoralımına hükmolunur. Bu malların elde edilememesi veya bir malın tümünün haksız mal edinme konusu teşkil etmemesi sebepleri ile zoralımın mümkün olmadığı hallerde haksız edinilen değere eşit bedelinin hazineye ödenmesine karar verilir. Bu bedel, Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun Hükümlerine göre tahsil olunur.”
16. Mülga 765 sayılı Kanun’un 102. maddesinin (4) numaralı fıkrası şöyledir:
“Beş seneden ziyade olmamak üzere ağır hapis veya hapis veya muvakkat sürgün veya hidematı ammeden muvakkaten mahrumiyet cezalarını ve ağır cezayı nakdiyi müstelzim cürümlerde beş sene,
Geçmesiyle ortadan kalkar.”
17. Mülga 765 sayılı Kanun’un 102. maddesinin ikinci fıkrası şöyledir:
“Bu halde müruru zaman, kesilme gününden itibaren yeniden işlemeğe başlar. Eğer müruru zamanı kesen muameleler müteaddid ise müruru zaman bunların en sonuncusundan itibaren tekrar işlemeğe başlar. Ancak bu sebepler müruru zaman müddetini 102 nci maddede ayrı ayrı muayyen olan müddetlerin yarısının ilavesile baliğ olacağı müddetten fazla uzatamaz.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
18. Mahkemenin 9/1/2014 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 14/11/2012 tarih ve 2012/625 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
19. Başvurucu, hakkında yürütülen soruşturma ve kovuşturmanın makul süre içinde sonuçlanmadığını, belirterek Anayasa’nın 36. maddesinde tanımlanan haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve kişilik haklarının zarara uğradığını belirterek tazminat talep etmiştir.
B. Değerlendirme
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
20. Açıkça dayanaktan yoksun olmayan ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de görülmeyen başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
21. Adalet Bakanlığı görüşünde, uzun yargılamalara ilişkin başvurularda Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuruları incelemeye başladığı 23 Eylül 2012 tarihinin esas alınabileceği düşünülse de bu tarihe kadar geçen yargılama sürelerinin de makul süre hesabında değerlendirilebileceğini, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (“AİHM”) yargılama süresinin makul olup olmadığını incelerken her olayın kendine özgü koşullarını, davanın karmaşık olup olmadığını, yargılama süresince tarafların gösterdiği tavır ve davranışları, kamu otoritelerinin tutumlarını, davanın başvurucu açısından taşıdığı önemi, ceza yargılamalarında başvurucunun tutuklu olup olmadığı gibi hususları dikkate aldığını ifade etmiştir.
22. Başvurucu, Adalet Bakanlığının görüşüne karşı, başvuru dilekçesindeki beyanlarını tekrarlamıştır.
23. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası hükümlerine göre, Anayasa Mahkemesine yapılan bir bireysel başvurunun esasının incelenebilmesi için, kamu gücü tarafından müdahale edildiği iddia edilen hakkın Anayasa’da güvence altına alınmış olmasının yanı sıra Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (“AİHS”) ve Türkiye’nin taraf olduğu ek protokollerinin kapsamına da girmesi gerekir. Başka bir ifadeyle, Anayasa ve AİHS’in ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün değildir (B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18).
24. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
25. AİHS’nin “Adil yargılanma hakkı” başlıklı 6. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Herkes … cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini isteme hakkına sahiptir …”
26. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Anayasa’da adil yargılanma hakkının kapsamı düzenlenmediğinden bu hakkın kapsam ve içeriği, AİHS’in “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesi çerçevesinde belirlenmelidir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 38).
27. Somut başvurunun dayanağını oluşturan makul sürede yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil olup, ayrıca davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten Anayasa’nın 141. maddesinin de, Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği, makul sürede yargılanma hakkının değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması gerektiği açıktır (B. No: 2012/1198, 7/11/2013, § 39).
28. Makul sürede yargılanma hakkının amacı, tarafların uzun süren yargılama faaliyeti nedeniyle maruz kalacakları maddi ve manevi baskı ile sıkıntılardan korunması ile adaletin gerektiği şekilde temini ve hukuka olan inancın muhafazası olup, hukuki uyuşmazlığın çözümünde gerekli özenin gösterilmesi gereği de yargılama faaliyetinde göz ardı edilemeyeceğinden, yargılama süresinin makul olup olmadığının her bir başvuru açısından münferiden değerlendirilmesi gerekir (B. No:2012/673, 19/12/2013, § 27).
29. Davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması gereken kriterlerdir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 41–45).
30. Ancak belirtilen kriterlerden hiçbiri makul süre değerlendirmesinde tek başına belirleyici değildir. Yargılama sürecindeki tüm gecikme periyotlarının ayrı ayrı tespiti ile bu kriterlerin toplam etkisi değerlendirilmek suretiyle, hangi unsurun yargılamanın gecikmesi açısından daha etkili olduğu saptanmalıdır (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 46).
31. Anayasa’nın 36. ve AİHS’in 6. maddeleri ile kişilere, medeni hak ve yükümlülükler ile ilgili uyuşmazlıklar yanında, cezai alanda yöneltilen suçlamaların da (suç isnadı) makul sürede karara bağlanmasını isteme hakkı tanınmıştır. Suç isnadı, bir kişiye suç işlediği iddiasının yetkili makamlar tarafından bildirilmesidir (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz: Eckle/Almanya, B. No: 8130/78, 15/07/1982 ve Deweer/Belçika, B. No: 6903/75, 27/2/1980, § 42). Kişiye cezai alanda yöneltilen suçlamanın suç isnadı niteliğinde olup olmadığının tespitinde; iddia olunan suçun ulusal hukuktaki tasnifinin, suçun gerçek niteliğinin, suç için öngörülen cezanın niteliği ve ağırlığının incelenmesi gerekir (Benzer yöndeki AİHM kararları için bkz: Sergey Zolotukhin/Rusya, B. No: 14939/03, 10/02/2009, § 53 ve Engel ve Diğerleri, B. No: 5100/71, 5101/71, 5102/71, 5354/72, 5370/72, 8/6/1976, § 82). Ancak isnat olunan fiil, ceza kanunlarında suç olarak nitelendirilmiş ve yargılama aşamasında ceza hukukunun kuralları uygulanmış ise, ayrıca bir uygulanabilirlik incelemesi yapılmaksızın kendiliğinden adil yargılanma hakkının kapsamına girer (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz: Weber/İsviçre, B. No: 11034/84, 22/05/1990, §§ 32–34).
32. Başvuru konusu olayda, başvurucu hakkında, 26/1/2005 tarihli mal bildirimine ilişkin olarak Trabzon 48. Piyade Tugayı Askeri Savcılığı nezdinde soruşturma başlatılmıştır. Başvurucu hakkında isnat olunan suç 3628 sayılı Kanun’un 13. maddesinde hapis ve ağır para cezasını gerektirir şekilde tanımlanmıştır. Bu çerçevede başvurucu hakkındaki suç isnadına dayalı yargılamanın Anayasa’nın 36. maddesinin kapsamına girdiği konusunda kuşku bulunmamaktadır.
33. Yargılama faaliyetinin makul sürede gerçekleşip gerçekleşmediğinin saptanması için, öncelikle uyuşmazlığın türüne göre değişebilen, başlangıç ve bitiş tarihlerinin belirlenmesi gereklidir.
34. Ceza muhakemesinde yargılama süresinin makul olup olmadığı değerlendirilirken sürenin başlangıcı, bir kişiye suç işlediği iddiasının yetkili makamlar tarafından bildirilmesi veya isnattan ilk olarak etkilendiği arama ve gözaltı gibi bir takım tedbirlerin uygulanması anıdır (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz: Eckle/Almanya, B. No: 8130/78, 15/07/1982, §§ 73–75). Ceza yargılamasında sürenin sona erdiği tarih, suç isnadına ilişkin nihai kararın verildiği, yargılaması devam eden davalar yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul süre şikâyetiyle ilgili kararını verdiği tarihtir.
35. Bununla birlikte, suç isnadının tarihi ile Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuruların incelenmesi ile ilgili zaman bakımından yetkisinin başladığı tarih farklı olabilir. İsnat tarihi Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisinin başladığı 23/9/2012 tarihinden önce olan ancak bu tarihte yargılaması devam eden ya da verilen nihai karar henüz kesinleşmemiş olan ceza davaları ile ilgili olarak, makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönündeki şikayetler bakımından dikkate alınacak süre, 23/9/2012 tarihinden sonra geçen süre değil, suçun isnat edildiği tarihten itibaren geçen süredir. Dolayısıyla, ceza muhakemesinde yargılama süresinin makul olmadığı yönündeki şikayetlerde, 23/9/2012 tarihinde derdest olmak şartıyla, suç isnadının gerçekleştiği tarih ile suç isnadına ilişkin nihai kararın ilgilisi tarafından öğrenildiği tarihe veya devam eden davalarda Anayasa Mahkemesinin başvuruyu karara bağladığı tarihe kadar geçen süre dikkate alınacaktır.
36. Başvurucunun ifadeye çağırılarak suç isnadından haberdar olduğu 22/7/2005 tarihi ile Samsun Cumhuriyet Başsavcılığınca başvurucu hakkında iddianame düzenlendiği 3/2/2012 arasında yaklaşık 6,5 yıl geçmiştir. Bu süre içinde yargılama konusu olay ile ilgili Mahkemece herhangi bir işlem gerçekleştirilmemiştir. İddianamenin Mahkemeye sunulmasından yaklaşık sekiz ay sonra 17/10/2012 tarihinde Samsun 2. Asliye Ceza Mahkemesi başvuru konusu davada düşme kararı vermiştir.
37. Somut olayda yargılama faaliyeti, başvurucunun ifadeye çağırılarak suç isnadından haberdar olduğu 22/7/2005 tarihi ile düşme kararının kesinleşme tarihi olan 19/11/2012 arasında toplam 7 yıl 3 ay 27 gün sürmüştür.
38. Yargılama sürecinin uzamasında yetkili makamlara atfedilecek gecikmeler, yargılamanın süratle sonuçlandırılması hususunda gerekli özenin gösterilmemesinden kaynaklanabileceği gibi, yapısal sorunlar ve organizasyon eksikliğinden de ileri gelebilir. Zira Anayasa’nın 36. maddesi ile Sözleşme’nin 6. maddesi, hukuk sisteminin, mahkemelerin davaları makul bir süre içinde karara bağlama yükümlülüğü de dâhil olmak üzere adil yargılama koşullarını yerine getirebilecek biçimde düzenlenmesi sorumluluğunu yüklemektedir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 44).
39. Bu kapsamda, yargı sisteminin yapısı, mahkeme kalemindeki rutin görevler sırasındaki aksamalar, hükmün yazılmasındaki, bir dosyanın veya belgenin bir mahkemeden diğerine gönderilmesindeki ve raportör atanmasındaki gecikmeler, yargıç ve personel sayısındaki yetersizlik ve iş yükü ağırlığı nedeniyle yargılamada makul sürenin aşılması durumunda da yetkili makamların sorumluluğu gündeme gelmektedir (Benzer yöndeki AİHM kararları için bkz: Foti ve Diğerleri/İtalya, B. No: 7604/76, 10/12/1982, § 61; Neumeister/Avusturya, B. No: 8163/07, 2/4/2013, §§ 20–21; Zimmermann-Steiner/İsviçre, B. No: 8737/79, 13/07/1983, §§ 29–32; Reilly/İrlanda, B. No: 21624/93, 22/2/1995, §§ 65–66; Eckle/Almanya, B. No: 8130/78, 15/07/1982, § 84).
40. Devlet, yargılama sisteminde çözüm bekleyen uyuşmazlıkların nicelik itibarıyla artmasına rağmen, yargılama faaliyetinin makul sürede gerçekleştirilebilmesi için gerekli tüm tedbirleri almakla yükümlüdür. Bu yükümlülük, hukuk sisteminin adil yargılama koşullarını yerine getirebilecek biçimde düzenlenmesi sorumluluğunun bir görünümüdür.
41. Somut başvuru açısından özellikle değerlendirilmesi gereken yapısal sorunlar ve organizasyon eksikliklerinin yol açtığı gecikmeler AİHM tarafından da müteaddit defalar incelemeye tabi tutulmuştur. Bu kapsamda, bir yapısal sorun olması ve yargılama sisteminde çözüm bekleyen uyuşmazlıkların uzun bir müddet zarfında artması ve birikmesi sonucu yargılamalarda makul sürenin aşılması durumunda, Sözleşme’nin 6. maddesinin ihlal edildiği sonucuna varılmaktadır (Bkz: Buchholz/Almanya, B. No: 7759/77, 6/5/1981; Guincho/Portekiz, B. No: 8990/80, 10/7/1984; Unión Alımentarıa Sanders S.A./İspanya, B. No: 11681/85, 7/7/1989; Zimmermann-Steiner/İsviçre, B. No: 8737/79, 13/7/1983). Tek dereceli bir yargılamada yedi yılı aşkın bir süre devam eden yargılama faaliyetinin, Anayasa’nın 36. maddesi ile Sözleşme’nin 6. maddesi gereğince, yargılama sisteminin, mahkemelerin davaları makul bir süre içinde karara bağlama yükümlülüğü de dâhil olmak üzere adil yargılama koşullarını yerine getirebilecek biçimde düzenlenmesi zorunluluğu göz önünde bulundurulduğunda, hukuk sisteminde var olan yapısal ve organizasyona ilişkin eksikliklerin, yargılama faaliyetinin makul sürede gerçekleştirilmemesini izah edemeyeceği açıktır.
42. Başvurucunun tutumunun yargılamanın uzamasına özellikle bir etkisi olduğu tespit edilmemiştir.
43. Yargılama süresinin makul olup olmadığının değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması gereken davadaki sanık sayısı, davanın karmaşıklığı, atılı suçun vasıf ve mahiyeti, söz konusu suç için öngörülen cezanın miktarı gibi unsurların hiçbiri somut davadaki yargılama süresinin makul olarak değerlendirilmesine olanak vermemektedir. Tek bir sanığın yargılandığı ve karmaşık nitelikte olmayan davada bu yargılama süresi makul olarak değerlendirilemez.
44. Açıklanan nedenlerle, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan “makul sürede yargılanma hakkı”nın ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanunun 50. Maddesi Yönünden
45. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) numaralı fıkrasında, esas inceleme sonunda ihlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedileceği belirtilmiş; ancak yerindelik denetimi yapılamayacağı, idari eylem ve işlem niteliğinde karar verilemeyeceği hüküm altına alınmıştır.
46. Başvuruda Anayasa’nın 36. maddesinin ihlal edildiği sonucuna varılmıştır. Başvurucu, 20.000,00 TL maddi ve 50.000,00 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur. Başvurucu ayrıca, avukatına yaptığı 4.000 TL ödemeyi gösterir makbuz beyan etmiştir.
47. Adalet Bakanlığı, başvurucu tarafından talep edilen tazminat miktarları konusunda herhangi bir beyanda bulunmamıştır.
48. Başvurucu, uğradığını iddia ettiği maddi zarar ile ilgili olarak Anayasa Mahkemesine herhangi bir belge sunmamıştır. Anayasa Mahkemesinin maddi tazminata hükmedebilmesi için, başvurucunun uğradığını iddia ettiği maddi zarar ile tazminat talebi arasında illiyet bağı kurulması gerekir. Anayasa Mahkemesine herhangi bir belge sunmayan başvurucunun maddi tazminat talebi reddedilmelidir.
49. Anayasa Mahkemesi başvurucunun sadece ihlal tespitiyle telafi edilemeyecek ölçüde manevi zarar görmüş olduğunu kabul etmektedir. Dolayısıyla, davaya ilişkin olayları dikkate alarak başvurucuya takdiren 6.200,00 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
50. Başvurucu tarafından yapılan ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan nedenlerle;
A. Başvurunun, KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Yargılamanın makul süreyi aşması nedeniyle Anayasa’nın 36. maddesinin İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucuya 6.200,00 TL manevi TAZMİNAT ÖDENMESİNE,
D. Başvurucunun tazminata ilişkin diğer taleplerinin REDDİNE,
E. Başvurucu tarafından yapılan 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
F. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Maliye Hazinesine başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
G. Kararın bir örneğinin ilgili mahkemesine gönderilmesine,
 9/1/2014 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.
---
TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
 
 
BİRİNCİ BÖLÜM
 
KARAR
 
ERSİN CEYHAN BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2013/695)
 
Karar Tarihi: 9/1/2014
 
BİRİNCİ BÖLÜM
 
KARAR
 
 
 
Başkan:Serruh KALELİ
Üyeler:Mehmet ERTEN
  Zehra Ayla PERKTAŞ
  Burhan ÜSTÜN
  Nuri NECİPOĞLU
Raportör:Serhat ALTINKÖK
Başvurucu:Ersin CEYHAN
Vekili:Av. Zekiye Baran DİKÇE
 
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvurucu, derece mahkemeleri önündeki yargılamasının makul olmayan bir süreden beri devam ettiğini ileri sürerek Anayasa’nın 36. maddesinin ihlal edildiğini iddia etmiştir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 17/1/2013 tarihinde Didim (Yenihisar) 2. Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinde Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Birinci Komisyonunca, 27/5/2013 tarihinde başvurunun Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 33. maddesinin (3) numaralı fıkrası uyarınca, kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm, 26/6/2013 tarihinde yapılan toplantıda Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 28. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (b) bendi uyarınca kabul edilebilirlik ve esas hakkındaki incelemenin birlikte yapılmasına karar vermiştir.
5. Başvuru konusu olay ve olgular 27/6/2013 tarihinde Adalet Bakanlığına bildirilmiştir. Adalet Bakanlığı, görüşünü 25/7/2013 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
6. Adalet Bakanlığı tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş başvurucuya 25/7/2013 tarihinde bildirilmiştir. Başvurucu, Adalet Bakanlığının görüşüne karşı görüşlerini 21/8/2013 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru dilekçesinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu, hakkındaki şikayetler nedeniyle 16/10/2001 tarihinde yakalanarak gözaltına alınmış ve gereği yapılmak üzere Bursa Cumhuriyet Başsavcılığına sevk edilmiştir. Başvurucu savcılığın tutuklama talebi üzerine Bursa 3. Sulh Ceza Mahkemesinin 16/10/2001 tarih ve 2001/406 sorgu numaralı kararı ile tutuklanmıştır. Başvurucu, Bursa 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 1/5/2002 tarih ve E.2002/22 sayılı kararı ile tahliye edilmiştir.
9. Başvurucu hakkında, Bursa Cumhuriyet Başsavcılığının 17/10/2001 tarih ve 19756 sayılı iddianamesi ile 1/3/1926 tarih ve 765 sayılı Mülga Türk Ceza Kanunu’nun 40. maddesi, 456. maddesinin (2) numaralı ve 457. maddesinin (1) numaralı fıkraları gereğince kamu davası açılmıştır.
10. Bursa 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 18/12/2002 tarih ve E.2002/22, K.2002/413 sayılı kararıyla başvurucunun 4 yıl 7 ay 10 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiştir. Başvurucunun temyizi üzerine Yargıtay 4. Ceza Dairesinin 27/6/2005 tarih ve E.2003/21066, K.2005/6842 sayılı ilamı ile başvurucu hakkındaki mahkumiyet hükmü bozulmuştur.
11. Bozma kararı sonrasında yapılan yargılamada Bursa 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 25/5/2006 tarih ve E.2005/430, K.2006/227 sayılı kararıyla başvurucu yeniden 4 yıl 7 ay 10 gün hapis cezasına mahkum edilmiş, bu karar da başvurucu tarafından temyiz edilmiştir.
12. Başvurucunun temyiz talebi üzerine Yargıtay 3. Ceza Dairesinin 17/12/2008 tarih ve E.2008/6557, K.2008/16848 sayılı ilamıyla Bursa 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 25/5/2006 tarihli kararı bozulmuştur.
13. Bozma kararı üzerine, Bursa 1. Ağır Ceza Mahkemesince yapılan yargılamada başvurucunun 27/1/2010 tarihinde yeniden 4 yıl 7 ay 10 gün hapis cezasıyla cezalandırılmasına karar verilmiş ancak karar, Yargıtay 3. Ceza Dairesinin 23/2/2011 tarih ve E.2010/17385, K.2011/2613 sayılı ilamıyla bozularak yeniden Bursa 1. Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmiştir.
14. Bozma kararı sonrasında yapılan yargılama üzerine, Bursa 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 7/2/2012 tarih ve E.2011/139, K.2012/18 sayılı ilamıyla başvurucunun 4 yıl 7 ay 10 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiş ancak bu karar da başvurucu tarafından temyiz edilmiştir.
15. Başvuru tarihi itibarıyla dava Yargıtay aşamasında derdest olmakla birlikte UYAP üzerinden elde edilen bilgiye göre; başvurucu hakkında Bursa 1. Ağır Ceza Mahkemesince 7/2/2012 tarihinde verilen karar, Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 27/12/2012 tarih ve 2012/4454, K.2012/10047 sayılı ilamıyla onanmıştır.
B. İlgili Hukuk
16. 26/9/2004 tarih ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 81. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Bir insanı kasten öldüren kişi, müebbet hapis cezası ile cezalandırılır.”
17. 5237 sayılı Kanun’un 35. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Suça teşebbüs halinde fail, meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığına göre, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine onüç yıldan yirmi yıla kadar, müebbet hapis cezası yerine dokuz yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Diğer hallerde verilecek cezanın dörtte birinden dörtte üçüne kadarı indirilir.”
18. 5237 sayılı Kanun’un 62. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Takdiri indirim nedeni olarak, failin geçmişi, sosyal ilişkileri, fiilden sonraki ve yargılama sürecindeki davranışları, cezanın failin geleceği üzerindeki olası etkileri gibi hususlar göz önünde bulundurulabilir. Takdiri indirim nedenleri kararda gösterilir.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
19. Mahkemenin 9/1/2014 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 17/1/2013 tarih ve 2013/695 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
20. Başvurucu, derece mahkemelerinde görülen yargılamasının makul olmayan bir süreden beri devam ettiğini, bunun gündelik yaşamını ve psikolojisini etkilediğini ileri sürerek Anayasa’nın 36. maddesinin ihlal edildiğini iddia etmiştir.
B. Değerlendirme
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
21. Açıkça dayanaktan yoksun olmayan ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de görülmeyen başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
22. Adalet Bakanlığı görüşünde, başvurucunun yargılama süresinin makul olmadığı yönündeki şikâyeti ile ilgili olarak; Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (“AİHM”) yargılama süresinin makul olup olmadığını incelerken her olayın kendine özgü koşullarını, davanın karmaşık olup olmadığını, yargılama süresince tarafların gösterdiği tavır ve davranışlarını, kamu otoritelerinin tutumlarını, davanın başvurucu açısından taşıdığı önemi, ceza yargılamalarında başvurucunun tutuklu olup olmadığı gibi hususları dikkate aldığını ifade etmiştir.
23. Başvurucu, Adalet Bakanlığının görüşüne karşı; görüşte dile getirilen kriterler açısından somut olaya bakıldığında yargılama süresinin makul olarak görülemeyeceğini, davanın karmaşık nitelikte olmadığını, tek sanıklı bir davanın bu derece uzamasının nedeninin yargı makamlarının tutumu olduğunu belirterek Adalet Bakanlığının görüşüne katılmamıştır.
24. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası hükümlerine göre, Anayasa Mahkemesine yapılan bir bireysel başvurunun esasının incelenebilmesi için, kamu gücü tarafından müdahale edildiği iddia edilen hakkın Anayasa’da güvence altına alınmış olmasının yanı sıra Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (“AİHS”) ve Türkiye’nin taraf olduğu ek protokollerinin kapsamına da girmesi gerekir. Başka bir ifadeyle, Anayasa ve AİHS’in ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün değildir (B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18).
25. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
26. AİHS’nin “Adil yargılanma hakkı” başlıklı 6. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Herkes … cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini isteme hakkına sahiptir …”
27. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Anayasa’da adil yargılanma hakkının kapsamı düzenlenmediğinden bu hakkın kapsam ve içeriği, AİHS’in “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesi çerçevesinde belirlenmelidir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 38).
28. Somut başvurunun dayanağını oluşturan makul sürede yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil olup, ayrıca davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten Anayasa’nın 141. maddesinin de, Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği, makul sürede yargılanma hakkının değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması gerektiği açıktır (B. No: 2012/1198, 7/11/2013, § 39).
29. Makul sürede yargılanma hakkının amacı, tarafların uzun süren yargılama faaliyeti nedeniyle maruz kalacakları maddi ve manevi baskı ile sıkıntılardan korunması ile adaletin gerektiği şekilde temini ve hukuka olan inancın muhafazası olup, hukuki uyuşmazlığın çözümünde gerekli özenin gösterilmesi gereği de yargılama faaliyetinde göz ardı edilemeyeceğinden, yargılama süresinin makul olup olmadığının her bir başvuru açısından münferiden değerlendirilmesi gerekir (B. No:2012/673, 19/12/2013, § 27).
30. Davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması gereken kriterlerdir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 41–45).
31. Ancak belirtilen kriterlerden hiçbiri makul süre değerlendirmesinde tek başına belirleyici değildir. Yargılama sürecindeki tüm gecikme periyotlarının ayrı ayrı tespiti ile bu kriterlerin toplam etkisi değerlendirilmek suretiyle, hangi unsurun yargılamanın gecikmesi açısından daha etkili olduğu saptanmalıdır (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 46).
32. Anayasa’nın 36. ve AİHS’in 6. maddeleri ile kişilere, medeni hak ve yükümlülükler ile ilgili uyuşmazlıklar yanında, cezai alanda yöneltilen suçlamaların da (suç isnadı) makul sürede karara bağlanmasını isteme hakkı tanınmıştır. Suç isnadı, bir kişiye suç işlediği iddiasının yetkili makamlar tarafından bildirilmesidir (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz: Eckle/Almanya, B. No: 8130/78, 15/07/1982 ve Deweer/Belçika, B. No: 6903/75, 27/2/1980, § 42). Kişiye cezai alanda yöneltilen suçlamanın suç isnadı niteliğinde olup olmadığının tespitinde; iddia olunan suçun ulusal hukuktaki tasnifinin, suçun gerçek niteliğinin, suç için öngörülen cezanın niteliği ve ağırlığının incelenmesi gerekir (Benzer yöndeki AİHM kararları için bkz: Sergey Zolotukhin/Rusya, B. No: 14939/03, 10/02/2009, § 53 ve Engel ve Diğerleri, B. No: 5100/71, 5101/71, 5102/71, 5354/72, 5370/72, 8/6/1976, § 82). Ancak isnat olunan fiil, ceza kanunlarında suç olarak nitelendirilmiş ve yargılama aşamasında ceza hukukunun kuralları uygulanmış ise, ayrıca bir uygulanabilirlik incelemesi yapılmaksızın kendiliğinden adil yargılanma hakkının kapsamına girer (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz: Weber/İsviçre, B. No: 11034/84, 22/05/1990, §§ 32–34).
33. Somut olayda başvurucunun, kasten adam öldürme (teşebbüs) suçlamasıyla 765 sayılı mülga Türk Ceza Kanunu’nun 40. maddesi, 456. maddesinin (2) numaralı ve 457. maddesinin (1) numaralı fıkraları gereğince hapis cezası ile cezalandırılması istemiyle kamu davası açılmıştır. Başvurucunun, 26/9/2004 tarih ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 81. maddesinin (1) numaralı, 35. maddesinin (2) numaralı, 62. maddesinin (2) numaralı fıkraları gereğince, Bursa 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 7/2/2012 tarihli kararı ile 4 yıl 7 ay 10 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiştir. Bu çerçevede başvurucu hakkındaki suç isnadına dayalı yargılamanın Anayasa’nın 36. maddesinin kapsamına girdiği konusunda kuşku bulunmamaktadır.
34. Yargılama faaliyetinin makul sürede gerçekleşip gerçekleşmediğinin saptanması için, öncelikle uyuşmazlığın türüne göre değişebilen, başlangıç ve bitiş tarihlerinin belirlenmesi gereklidir.
35. Ceza muhakemesinde yargılama süresinin makul olup olmadığı değerlendirilirken sürenin başlangıcı, bir kişiye suç işlediği iddiasının yetkili makamlar tarafından bildirilmesi veya isnattan ilk olarak etkilendiği arama ve gözaltı gibi bir takım tedbirlerin uygulanması anıdır (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz: Eckle/Almanya, B. No: 8130/78, 15/07/1982, §§ 73–75). Ceza yargılamasında sürenin sona erdiği tarih, suç isnadına ilişkin nihai kararın verildiği, yargılaması devam eden davalar yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul süre şikâyetiyle ilgili kararını verdiği tarihtir.
36. Bununla birlikte, suç isnadının tarihi ile Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuruların incelenmesi ile ilgili zaman bakımından yetkisinin başladığı tarih farklı olabilir. İsnat tarihi Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisinin başladığı 23/9/2012 tarihinden önce olan ancak bu tarihte yargılaması devam eden ya da verilen nihai karar henüz kesinleşmemiş olan ceza davaları ile ilgili olarak, makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönündeki şikayetler bakımından dikkate alınacak süre, 23/9/2012 tarihinden sonra geçen süre değil, suçun isnat edildiği tarihten itibaren geçen süredir. Dolayısıyla, ceza muhakemesinde yargılama süresinin makul olmadığı yönündeki şikayetlerde, 23/9/2012 tarihinde derdest olmak şartıyla, suç isnadının gerçekleştiği tarih ile suç isnadına ilişkin nihai kararın ilgilisi tarafından öğrenildiği tarihe veya devam eden davalarda Anayasa Mahkemesinin başvuruyu karara bağladığı tarihe kadar geçen süre dikkate alınacaktır.
37. Başvuru konusu olayda başvurucu, 16/10/2001 tarihinde gözaltına alınmış, aynı tarihte tutuklanmış ve 17/10/2001 tarihinde hakkında kamu davası açılmıştır. Bursa 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 18/12/2002 tarihli kararı ile hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verilmesini takip eden süreçte, başvurucu hakkında derece mahkemesince verilen kararlar sırasıyla Yargıtay 4. Ceza Dairesinin 27/6/2005 tarih ve E.2003/21066, K.2005/6842 sayı kararıyla başvurucunun durumunun 5271 sayılı Kanun’un 9. maddesinin (3) numaralı fıkrası hükümlerinin de gözetilerek değerlendirilmesi gerektiği gerekçesiyle; Yargıtay 3. Ceza Dairesinin 17/12/2008 tarih ve E.2008/6557, K.2008/16848 sayılı kararıyla isnat olunan eylemin kasten adam öldürmeye teşebbüs ya da kasten yaralama suçlarından hangisinin kapsamında olduğunun tespiti amacıyla Adli Tıp Kurumuna gönderilmesi gerektiği gerekçesiyle; Yargıtay 3. Ceza Dairesinin 23/2/2011 tarih ve E.2010/17385, K.2011/2613 sayılı kararıyla suç vasfının tayininde yanılgıya düşüldüğü gerekçesiyle üç kez bozulmuş ve son olarak Bursa 1. Ağır Ceza Mahkemesince 7/2/2012 tarihinde verilen karar Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 27/12/2012 tarihli ilamıyla onanmıştır.
38. Başvurucunun, uzun yargılama şikayetleriyle ilgili dikkate alınması gereken süre, bir suç isnadıyla 16/10/2001 tarihinde gözaltına alınması ile hakkındaki isnat nedeniyle verilen cezanın 27/12/2012 tarihinde Yargıtay 1. Ceza Dairesince onanması arasında geçen toplam 11 yıl 2 aydır.
39. Yargılama sürecinin uzamasında yetkili makamlara atfedilecek gecikmeler, yargılamanın süratle sonuçlandırılması hususunda gerekli özenin gösterilmemesinden kaynaklanabileceği gibi, yapısal sorunlar ve organizasyon eksikliğinden de ileri gelebilir. Zira Anayasa’nın 36. maddesi ile Sözleşme’nin 6. maddesi, hukuk sisteminin, mahkemelerin davaları makul bir süre içinde karara bağlama yükümlülüğü de dâhil olmak üzere adil yargılama koşullarını yerine getirebilecek biçimde düzenlenmesi sorumluluğunu yüklemektedir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 44).
40. Bu kapsamda, yargı sisteminin yapısı, mahkeme kalemindeki rutin görevler sırasındaki aksamalar, hükmün yazılmasındaki, bir dosyanın veya belgenin bir mahkemeden diğerine gönderilmesindeki ve raportör atanmasındaki gecikmeler, yargıç ve personel sayısındaki yetersizlik ve iş yükü ağırlığı nedeniyle yargılamada makul sürenin aşılması durumunda da yetkili makamların sorumluluğu gündeme gelmektedir (Benzer yöndeki AİHM kararları için bkz: Foti ve Diğerleri/İtalya, B. No: 7604/76, 10/12/1982, § 61; Neumeister/Avusturya, B. No: 8163/07, 2/4/2013, §§ 20–21; Zimmermann-Steiner/İsviçre, B. No: 8737/79, 13/07/1983, §§ 29–32; Reilly/İrlanda, B. No: 21624/93, 22/2/1995, §§ 65–66; Eckle/Almanya, B. No: 8130/78, 15/07/1982, § 84).
41. Başvuruya konu yargılama faaliyeti açısından söz konusu olan yaklaşık 11 yıl 2 aylık yargılama süresinin 7 yıllık bölümünün kanun yolu incelemesinde geçtiği nazara alındığında, somut başvuru açısından özellikle değerlendirilmesi gereken yapısal sorunlar ve organizasyon eksikliklerinin yol açtığı gecikmeler AİHM tarafından da müteaddit defalar incelemeye tabi tutulmuştur. Bu kapsamda, bir yapısal sorun olması ve yargılama sisteminde çözüm bekleyen uyuşmazlıkların uzun bir müddet zarfında artması ve birikmesi sonucu yargılamalarda makul sürenin aşılması durumunda, Sözleşme’nin 6. maddesinin ihlal edildiği sonucuna varılmaktadır (Bkz: Buchholz/Almanya, B. No: 7759/77, 6/5/1981; Guincho/Portekiz, B. No: 8990/80, 10/7/1984; Unión Alımentarıa Sanders S.A./İspanya, B. No: 11681/85, 7/7/1989; Zimmermann-Steiner/İsviçre, B. No: 8737/79, 13/7/1983). Zira devlet, yargılama sisteminde çözüm bekleyen uyuşmazlıkların nicelik itibarıyla artmasına rağmen, yargılama faaliyetinin makul sürede gerçekleştirilebilmesi için gerekli tüm tedbirleri almakla yükümlüdür. Bu yükümlülük, hukuk sisteminin adil yargılama koşullarını yerine getirebilecek biçimde düzenlenmesi sorumluluğunun bir görünümüdür.
42. Başvuru dosyasının incelenmesinde, başvurucunun gözaltına alınması ile hakkında ilk derece mahkemesince ilk kez hüküm verilmesi arasında yaklaşık 1 yıl 2 ay geçmiştir. Ancak derece mahkemesince verilen karar dört defa temyiz edilmiş ve üç kez bozulmuştur. Başvurucu hakkında derece mahkemesince verilen cezanın 4 yıl 7 ay 10 gün olduğu mevcut yargılamada, dava dosyasının Yargıtay ve derece mahkemesi arasında dört kez gidip gelmesi üzerine geçen sürelerin toplamı ise yaklaşık 10 yıl 1 aydır. Yargı sisteminin yapısından kaynaklanan iş yükü ve organizasyon eksikliğinin somut başvuruya ilişkin yargılama süresinin uzaması üzerinde baskın bir etkiye sahip olduğu anlaşılmaktadır. Ancak Anayasa’nın 36. maddesi ile Sözleşme’nin 6. maddesi gereğince, yargılama sisteminin, mahkemelerin davaları makul bir süre içinde karara bağlama yükümlülüğü de dâhil olmak üzere adil yargılama koşullarını yerine getirebilecek biçimde düzenlenmesi zorunluluğu göz önünde bulundurulduğunda, hukuk sisteminde var olan yapısal ve organizasyona ilişkin eksikliklerin, yargılama faaliyetinin makul sürede gerçekleştirilmemesini izah edemeyeceği açıktır.
43. Başvurucunun tutumunun yargılamanın uzamasına özellikle bir etkisi olduğu tespit edilmemiştir.
44. Yargılama süresinin makul olup olmadığının değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması gereken davadaki sanık sayısı, davanın karmaşıklığı, atılı suçun vasıf ve mahiyeti, söz konusu suç için öngörülen cezanın miktarı gibi unsurların hiçbiri somut davadaki yargılama süresinin makul olarak değerlendirilmesine olanak vermemektedir. Tek bir sanığın yargılandığı ve karmaşık nitelikte olmayan davada bu yargılama süresi makul olarak değerlendirilemez.
45. Açıklanan nedenlerle, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan “makul sürede yargılanma hakkı”nın ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanunun 50. Maddesi Yönünden
46. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) numaralı fıkrasında, esas inceleme sonunda ihlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedileceği belirtilmiş; ancak yerindelik denetimi yapılamayacağı, idari eylem ve işlem niteliğinde karar verilemeyeceği hüküm altına alınmıştır.
47. Başvuruda, Anayasa’nın 36. maddesinin ihlal edildiği sonucuna varılmıştır. Başvurucu uğradığı maddi ve manevi zararlarının karşılanmasını talep etmiştir. Başvurucu, uğradığını iddia ettiği maddi zarar ile ilgili olarak Anayasa Mahkemesine herhangi bir belge sunmamıştır. Anayasa Mahkemesinin maddi tazminata hükmedebilmesi için, başvurucunun uğradığını iddia ettiği maddi zarar ile tazminat talebi arasında illiyet bağı kurulması gerekir. Anayasa Mahkemesine herhangi bir belge sunmayan başvurucunun maddi tazminat talebi reddedilmelidir.
48. Başvurucunun makul sürede yargılanma hakkına yönelik müdahale nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle telafi edilemeyecek ölçüdeki manevi zararı karşılığında somut olayın özelliklerini dikkate alarak başvurucuya takdiren 9.200,00 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
49. Başvurucu tarafından yapılan ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan nedenlerle;
A. Başvurunun KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Yargılamanın makul süreyi aşması nedeniyle Anayasa’nın 36. maddesinin İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucuya takdiren 9.200,00 TL manevi TAZMİNAT ÖDENMESİNE,
D. Başvurucunun tazminata ilişkin diğer taleplerinin REDDİNE,
E. Başvurucu tarafından yapılan 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
F. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Hazinesine başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
G. Kararın bir örneğinin ilgili mahkemesine gönderilmesine,
9/1/2014 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.
---
TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
 
 
İKİNCİ BÖLÜM
 
KARAR
 
CEVDET GENÇ BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2012/142)
 
Karar Tarihi: 9/1/2014
 
İKİNCİ BÖLÜM
 
KARAR
 
 
 
Başkan:Alparslan ALTAN
Üyeler:Osman Alifeyyaz PAKSÜT
  Recep KÖMÜRCÜ
  Engin YILDIRIM
  Celal Mümtaz AKINCI
Raportör:Muharrem İlhan KOÇ
Başvurucu:Cevdet GENÇ
Vekili:Av. Songül ÇALIK
 
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvurucu, gerekçesiz kararlarla tutukluluğun devamına karar verilmesi ve yargılama süresinin uzunluğu nedeniyle anayasal haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 8/10/2012 tarihinde Anayasa Mahkemesine doğrudan yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Birinci Komisyonunca, 27/6/2013 tarihinde Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 33. maddesinin (3) numaralı fıkrası uyarınca, kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm tarafından 17/9/2013 tarihinde yapılan toplantıda Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 28. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (b) bendi uyarınca kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru konusu olay ve olgular 24/9/2013 tarihinde Adalet Bakanlığına bildirilmiştir. Adalet Bakanlığı görüşünü 24/10/2013 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
6. Adalet Bakanlığı tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş başvurucuya 5/11/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru dilekçesindeki ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu, suç işlemek amacıyla kurulan örgüte üye olma ve örgüt faaliyeti kapsamında uyuşturucu madde ihraç etmek iddialarıyla ilgili olarak 2/12/2005 tarihinde gözaltına alınmış ve İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesince 5/12/2005 tarihinde tutuklanmıştır.
9. Suç işlemek amacıyla kurulan örgüte üye olma ve örgüt faaliyeti kapsamında 23/12/2004 tarihinde İngiltere’ye, 15/5/2004 tarihinde Norveç’e, 26/6/2000 tarihinde Avusturya’ya çeşitli miktarlarda uyuşturucu madde ihraç etmek iddiasıyla açılan davalar İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2000/220 sayılı dosyasında birleştirilmiştir.
10. İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, 14/6/2012 tarih ve E.2000/220, K.2012/98 sayılı kararla, isnat edilen suçlarla ilgili olarak başvurucunun 36 yıl hapis cezasıyla cezalandırılmasına ve tutukluluk halinin devamına karar vermiştir.
11. Başvurucu, mahkûmiyet kararıyla birlikte verilen tutukluluk halinin devamına ilişkin karara 18/6/2012 tarihinde itiraz etmiş, İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesince itiraz 3/8/2012 tarihinde reddedilmiştir.
12. Dava temyiz aşamasındadır.
B. İlgili Hukuk
13. 26/9/2004 tarih ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 220. ve 1/3/1926 tarih ve 765 sayılı (mülga) Türk Ceza Kanunu’nun 403. maddeleri.
14. 4/12/2004 tarih ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 100. maddesi şöyledir:
“(1) Kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olguların ve bir tutuklama nedeninin bulunması halinde, şüpheli veya sanık hakkında tutuklama kararı verilebilir. İşin önemi, verilmesi beklenen ceza veya güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması halinde, tutuklama kararı verilemez.
(2) Aşağıdaki hallerde bir tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) Şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olgular varsa.
b) Şüpheli veya sanığın davranışları;
1. Delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme,
2. Tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunma,
Hususlarında kuvvetli şüphe oluşturuyorsa.
(3) Aşağıdaki suçların işlendiği hususunda kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı halinde, tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) 26.9.2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda yer alan; (1)

8. Uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti (madde 188),
9. Suç işlemek amacıyla örgüt kurma (iki, yedi ve sekizinci fıkralar hariç, madde 220),

(4) Sadece adlî para cezasını gerektiren veya hapis cezasının üst sınırı iki yıldan fazla olmayan suçlarda tutuklama kararı verilemez.”
15. 5271 sayılı Kanun’un 101. maddesi şöyledir:
“(1) Soruşturma evresinde şüphelinin tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi tarafından, kovuşturma evresinde sanığın tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi üzerine veya re'sen mahkemece karar verilir. Bu istemlerde mutlaka gerekçe gösterilir ve adlî kontrol uygulamasının yetersiz kalacağını belirten hukukî ve fiilî nedenlere yer verilir.
(2) (Değişik: 2/7/2012-6352/97 md.) Tutuklamaya, tutuklamanın devamına veya bu husustaki bir tahliye isteminin reddine ilişkin kararlarda;
a) Kuvvetli suç şüphesini,
b) Tutuklama nedenlerinin varlığını,
c) Tutuklama tedbirinin ölçülü olduğunu,
gösteren deliller somut olgularla gerekçelendirilerek açıkça gösterilir. Kararın içeriği şüpheli veya sanığa sözlü olarak bildirilir, ayrıca bir örneği yazılmak suretiyle kendilerine verilir ve bu husus kararda belirtilir.
 (5) Bu madde ile 100 üncü madde gereğince verilen kararlara itiraz edilebilir
16. 5271 sayılı Kanun’un 108. maddesi şöyledir:
“(1) Soruşturma evresinde şüphelinin tutukevinde bulunduğu süre içinde ve en geç otuzar günlük süreler itibarıyla tutukluluk hâlinin devamının gerekip gerekmeyeceği hususunda, Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi tarafından 100 üncü madde hükümleri göz önünde bulundurularak, şüpheli veya müdafii dinlenilmek suretiyle karar verilir.
...
(3) Hâkim veya mahkeme, tutukevinde bulunan sanığın tutukluluk hâlinin devamının gerekip gerekmeyeceğine her oturumda veya koşullar gerektirdiğinde oturumlar arasında ya da birinci fıkrada öngörülen süre içinde de re'sen karar verir.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
17. Mahkemenin 9/1/2014 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 8/10/2012 tarih ve 2012/142 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
18. Başvurucu, gerekçesiz kararlarla tutukluluğun devamına karar verildiğini, tutuklu geçirdiği süre ve yargılama süresinin uzunluğu nedeniyle kişi özgürlüğü, adil yargılanma hakkı ve kanunsuz ceza olmaz ilkelerini düzenleyen Anayasa’nın 19., 36. ve 38. maddelerinin ihlal edildiğini ileri sürmüş, tahliyesine ve manevi tazminata karar verilmesini talep etmiştir.
B. Değerlendirme
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
a. Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Yönünden
19. Adalet Bakanlığı görüşünde 30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un geçici 1. maddesinin (8) numaralı fıkrasında yer alan “Mahkeme, 23/9/2012 tarihinden sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılacak bireysel başvuruları inceler.” şeklindeki düzenleme karşısında, Anayasa Mahkemesi’nin zaman bakımından yetkisinin başlangıcının 23 Eylül 2012 tarihi olduğu ve ancak bu tarihten sonra kesinleşen nihai işlem ve kararların bireysel başvurunun konusu olabileceğini belirtmiştir.
20. 6216 sayılı Kanun’un geçici 1. maddesinin (8) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, 23/9/2012 tarihinden sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılacak bireysel başvuruları inceler.”
21. Bu hüküm gereğince Anayasa Mahkemesi, 23/9/2012 tarihinden sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılacak bireysel başvuruları inceler. Dolayısıyla Mahkeme’nin zaman bakımından yetkisi ancak bu tarihten sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılan bireysel başvurularla sınırlıdır. Kamu düzenine ilişkin bu düzenleme karşısında, anılan tarihten önce kesinleşmiş nihaî işlem ve kararları da içerecek şekilde yetki kapsamının genişletilmesi mümkün değildir (B. No: 2012/832, 12/2/2013, § 14,).
22. Devam eden tutukluluğun hukuka aykırı olduğu iddiasıyla yapılan bireysel başvurularda şikâyetlerin temel amacı, tutukluluğun hukuka aykırı olduğunun ya da devamını haklı kılan sebep veya sebeplerin bulunmadığının tespitidir. Bu tespit yapıldığı takdirde buna bağlı olarak ilgilinin tutukluluk halinin devamına gerekçe olarak gösterilen hukuki sebeplerin varlığı sona erecek ve böylece kişinin serbest kalmasının yolu açılabilecektir. Bu amaçla yapılan bir başvuruda, itiraz kanun yolunda çelişmeli yargılama ve/veya silahların eşitliği gibi ilkelere uygun olarak bir inceleme yapılıp yapılmadığı da dikkate alınacaktır. Dolayısıyla belirtilen nedenlerle ve serbest bırakılmayı temin edebilecek bir karar alma amacıyla yapılacak bireysel başvuruların, olağan kanun yolları tüketilmek şartıyla, tutukluluk hali devam ettiği sürece yapılabilmesi mümkündür (B. No: 2012/726, 2/7/2013, § 30).
23. Ancak başvurucu hükümlü olmuş ise bu takdirde serbest kalma ihtimali ortadan kalkmaktadır. Başvurucu tahliye olmuş ya da hakkında hüküm verilmişse talebi, hukuka aykırılığın tespiti ve gerekiyorsa belli bir miktar tazminata hükmedilmesiyle sınırlı kalacaktır. Dolayısıyla bu tür ihlal iddiaları bakımından varsa olağan kanun yolları denendikten sonra ve gerekiyorsa bireysel başvuru yapılmalıdır (B. No: 2012/726, 2/7/2013, § 31).
24. Başvurunun kabul edilebilmesi için ihlal iddiasına dayanak teşkil eden nihai işlem veya kararların 23/9/2012 tarihinden evvel kesinleşmemiş olmaları da gerekmektedir. Nihai işlem veya kararların anılan tarihten önce kesinleştikleri tespit edildiği takdirde ilgili şikâyetler bakımından başvurunun kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir. Mahkemenin yargı yetkisine ilişkin bu tespitin bireysel başvuru incelemesinin her aşamasında yapılabilmesi mümkündür (B. No: 2012/726, 2/7/2013, § 32).
25. Ancak kişi serbest bırakılmadan yargılanmakta olduğu davada ilk derece mahkemesi kararıyla mahkûm olmuşsa, mahkûmiyet tarihi itibarıyla tutukluluk hali sona erer. Çünkü bu durumda kişinin hukuki durumu “bir suç isnadına bağlı olarak tutuklu” olma kapsamından çıkmaktadır. Bireysel başvuru incelemesi açısından, tutuklamanın şartları ile mahkûmiyete hükmedilmesi arasındaki esaslı fark bunu gerektirir. Zira mahkûmiyete karar verilmiş olmakla, isnat olunan suçun işlendiği, bundan failin sorumlu olduğunun sübuta erdiği kabul edilmekte ve bu nedenle sanık hakkında hürriyeti bağlayıcı cezaya ve/veya para cezasına hükmedilmektedir. Mahkûmiyetle birlikte kişinin kuvvetli suç şüphesi ve bir tutuklama nedenine bağlı olarak tutukluluk hali sona ermektedir. Bu açıdan mahkûmiyet kararının kesinleşmiş olması ayrıca gerekmez.
26. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) ve Yargıtay, ilk derece mahkemesinin mahkûmiyet kararı sonrası tutulma halini tutukluluk olarak nitelendirmemektedir. AİHM, ilk derece mahkemesi kararıyla mahkûm olan bir sanığın, söz konusu mahkûmiyet kararından sonraki tutulmasını Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS)’nin 5. maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi hükmü uyarınca “mahkûmiyet sonrası tutma” olarak değerlendirmekte ve tutukluluk süresinin hesabında dikkate almamaktadır (Solmaz/Türkiye, B. No. 27561/02, 16 Ocak 2007, §§ 23, 24; Şahap Doğan/Türkiye, B. No.29361/07, 27 Mayıs 2010, § 26). Aynı yaklaşım Yargıtay Ceza Genel Kurulu tarafından da benimsenmektedir (B. No: 2012/726, 2/7/2013, § 33).
27. Somut olayda başvurucu İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesince 5/12/2005 tutuklanmış, ilk derece mahkemesinin mahkûmiyet kararını verdiği 14/6/2012 tarihinde “bir suç isnadına bağlı olarak tutuklu” olma hali sona ermiştir.
28. Başvurucu, 14/6/2012 tarihli karar duruşmasında verilen tutukluluğun devamına ilişkin karara itiraz etmiş ve İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesince itiraz 3/8/2012 tarihinde reddedilmiştir. Bu tarih Anayasa Mahkemesinin bireysel başvurulara ilişkin zaman bakımından yetkisinin başladığı 23/9/2012 tarihinden öncedir.
29. Açıklanan nedenlerle nihai kararın Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisinin başladığı 23/9/2012 tarihinden önce verildiği anlaşıldığından başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin “zaman bakımından yetkisizlik” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Adil Yargılanma Hakkı Yönünden
30. Adalet Bakanlığı, AİHS’in ilgili ülke tarafından onaylanma tarihinden önce başlayan ve bu tarihten sonra da devam eden bir davanın uzunluğunu incelediği durumda AİHM’in göz önüne aldığı sürenin, Sözleşme’nin onay tarihinden sonraki süre olduğunu, Bununla beraber AİHM’in o tarihe kadar geçen süreyi de değerlendirdiğini, AİHM ve Anayasa Mahkemesi’nin yargılama süresinin makul olup olmadığını her olayın kendine özgü koşullarını ve özellikle davanın karmaşık olup olmadığı, başvurucunun yargılama süresince gösterdiği tavır ve davranışlar, kamu otoritelerinin ve özellikle de yargılama organlarının tutumları, davanın başvurucu açısından taşıdığı önem ve eğer söz konusu yargılama bir ceza yargılaması ise, başvurucunun tutuklu olup olmadığı gibi ölçütleri dikkate alarak karar verdiğini görüşünde belirtmektedir.
31. Bakanlık ayrıca, başvurucu açısından yargılamanın 2/12/2005 tarihinde gözaltına alınmasıyla başladığını, başvurucu hakkında düzenlenen 14/12/2005 tarihli iddianameyle açılan davanın İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesinin 2000/220 Esas sayılı dosyasında görüldüğünü, ilk derece mahkemesindeki yargılamanın 14/6/2012 tarihli kararla sona erdiğini, bu aşamaya kadar yargılamanın 6 yıl 6 ay 12 gün sürdüğünü belirtmiştir.
32. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
33. AİHS’nin “Adil yargılanma hakkı” başlıklı 6. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes … cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini isteme hakkına sahiptir …”
34. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 6216 sayılı Kanun’un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası hükümlerine göre, Anayasa Mahkemesine yapılan bir bireysel başvurunun esasının incelenebilmesi için, kamu gücü tarafından müdahale edildiği iddia edilen hakkın Anayasa’da güvence altına alınmış olmasının yanı sıra AİHS ve Türkiye’nin taraf olduğu ek protokollerinin kapsamına da girmesi gerekir. Başka bir ifadeyle, Anayasa ve AİHS’nin ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün değildir (B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18).
35. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Anayasa’da adil yargılanma hakkının kapsamı düzenlenmediğinden bu hakkın kapsam ve içeriği, AİHS’in “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesi çerçevesinde belirlenmelidir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 38).
36. Anayasa’nın 36. maddesi ile kişilere, medeni hak ve yükümlülükler ile ilgili uyuşmazlıklar yanında, cezai alanda yöneltilen suçlamaların da (suç isnadı) karara bağlanmasını isteme hakkı tanınmıştır. Suç isnadı, bir kişiye suç işlediği iddiasının yetkili makamlar tarafından bildirilmesidir (Benzer yöndeki AİHM kararları için bkz. Eckle/Almanya, B. No: 8130/78, 15/07/1982 ve Deweer/Belçika, B. No: 6903/75, 27/2/1980, § 42). Kişiye cezai alanda yöneltilen suçlamanın suç isnadı niteliğinde olup olmadığının tespitinde; iddia olunan suçun ulusal hukuktaki tasnifinin, suçun gerçek niteliğinin, suç için öngörülen cezanın niteliği ve ağırlığının incelenmesi gerekir (Benzer yöndeki AİHM kararları için bkz. Sergey Zolotukhin/Rusya, B. No: 14939/03, 10/02/2009, § 53 ve Engel ve Diğerleri, B. No: 5100/71, 5101/71, 5102/71, 5354/72, 5370/72, 8/6/1976, § 82). Ancak isnat olunan suç, ceza kanunlarında nitelendirilmiş ve yargılama aşamasında ceza hukukunun kuralları uygulanmış ise, ayrıca bir uygulanabilirlik incelemesi yapılmaksızın kendiliğinden adil yargılanma hakkının kapsamına girer (Weber/İsviçre, B. No: 11034/84, 22/05/1990, §§ 32–34).
37. Somut olayda başvurucunun, suç işlemek amacıyla örgüte üye olma ve örgüt faaliyeti kapsamında değişik zamanlarda yurt dışına uyuşturucu madde ihraç etmek suçlarından İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesinin 14/6/2012 tarih ve E.2000/220, K.2012/98 sayılı kararıyla toplam 36 yıl hapis cezasıyla cezalandırılmasına karar verilmiştir. Bu çerçevede başvurucu hakkındaki suç isnadına dayalı yargılamanın Anayasa’nın 36. maddesinin kapsamına girdiği konusunda kuşku bulunmamaktadır.
38. Başvurucunun iddialarının dayanaktan yoksun olmadığı görülmektedir. Başka bir kabul edilemezlik nedeni de görülmeyen başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
39. Başvurucu, hakkındaki yargılamanın makul süre içinde sonuçlanmadığından şikâyet etmiştir.
40. Makul sürede yargılanma hakkının amacı, tarafların uzun süren yargılama faaliyeti nedeniyle maruz kalacakları maddi ve manevi baskı ile sıkıntılardan korunması ile adaletin gerektiği şekilde temini ve hukuka olan inancın muhafazası olup, hukuki uyuşmazlığın çözümünde gerekli özenin gösterilmesi gereği de yargılama faaliyetinde göz ardı edilemeyeceğinden, yargılama süresinin makul olup olmadığının her bir başvuru açısından münferiden değerlendirilmesi gerekir (B. No: 2012/673, 19/12/2013, § 27).
41. Yargılama süresinin makul olup olmadığı incelenirken davanın karmaşıklığı, başvurucunun yargılama süresince gösterdiği tavır ve davranışlar, kamu otoritelerinin ve özellikle de yargılama makamlarının tutumları, davanın başvurucu açısından taşıdığı önem ve söz konusu yargılama bir ceza yargılaması ise başvurucunun tutuklu olup olmadığı gibi hususların dikkate alınması gerekir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 41; Kalachnikov/Rusya, B. No: 47095/99, 15/7/2002, § 125–132).
42. Yargılamaya intikal eden maddi vakıalar ve ispat araçlarından oluşan dava malzemesinin veya uygulanacak hukuk kurallarının karmaşık olması, yargılama faaliyetinin süresi üzerinde etkili olabilir. Bu nedenle her bir başvuru açısından sürenin değerlendirilmesi, çoğu zaman hem niteliğe hem niceliğe ilişkin bir inceleme yapılmasını gerektirir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 42).
43. Yargılama faaliyetinin süresine ilişkin değerlendirmede, ilgili makamların tutumunun da göz önünde bulundurulması gerekir. Bu kapsamda sadece yargı makamları değil, Devletin kamu gücü kullanan tüm organlarına atfedilebilir bir gecikme olup olmadığı incelenmelidir. Yetkili makamlara atfedilecek gecikmeler, yargılamanın süratle sonuçlandırılması hususunda gerekli özenin gösterilmemesinden kaynaklanabileceği gibi, yapısal sorunlar ve organizasyon eksikliğinden de ileri gelebilir. Anayasa’nın 36. maddesi, hukuk sisteminin, mahkemelerin davaları makul bir süre içinde karara bağlama yükümlülüğü de dâhil olmak üzere adil yargılama koşullarını yerine getirebilecek biçimde düzenlenmesini gerektirir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 44).
44. Yargılama faaliyetinin makul sürede gerçekleşip gerçekleşmediğinin saptanması için, öncelikle uyuşmazlığın türüne göre değişebilen, başlangıç ve bitiş tarihlerinin saptanması gereklidir(B. No: 2012/1198, 7/11/2013, § 43). Ceza muhakemesinde yargılama süresinin makul olup olmadığı değerlendirilirken sürenin başlangıcı, bir kişiye suç işlediği iddiasının yetkili makamlar tarafından bildirilmesi veya isnattan ilk olarak etkilendiği arama ve gözaltı gibi bir takım tedbirlerin uygulanması anıdır (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Eckle/Almanya, B. No: 8130/78, 15/07/1982, § 73–75). Ceza yargılamasında sürenin sona erdiği tarih, suç isnadına ilişkin nihai kararın ilgilisi tarafından öğrenildiği, yargılaması devam eden davalar açısından ise Anayasa Mahkemesinin makul süre şikâyetleriyle ilgili kararını verdiği tarihtir.
45. Bununla birlikte, suç isnadının tarihi ile Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuruların incelenmesi ile ilgili zaman bakımından yetkisinin başladığı tarih farklı olabilir. İsnat tarihi Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisinin başladığı 23/9/2012 tarihinden önce olan ancak bu tarihte yargılaması devam eden ya da verilen nihai karar henüz kesinleşmemiş olan ceza davaları ile ilgili olarak, makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönündeki şikayetler bakımından dikkate alınacak süre, 23/9/2012 tarihinden sonra geçen süre değil, suçun isnat edildiği tarihten itibaren geçen süredir. Dolayısıyla, ceza muhakemesinde yargılama süresinin makul olmadığı yönündeki şikayetlerde, 23/9/2012 tarihinde derdest olmak şartıyla, suç isnadının gerçekleştiği tarih ile suç isnadına ilişkin nihai kararın ilgilisi tarafından öğrenildiği tarihe veya devam eden davalarda Anayasa Mahkemesinin başvuruyu karara bağladığı tarihe kadar geçen süre dikkate alınmalıdır.
46. Somut olayda başvurucu 2/12/2005 tarihinde gözaltına alınmış, 5/12/2005 tarihinde tutuklanmış ve daha sonra hakkındaki suçlamalar nedeniyle açılan davalar 2000 yılında açılmış olan bir dava dosyasında birleştirilmiştir. İlk derece yargılaması İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesinin 14/6/2012 tarihli mahkûmiyet kararıyla sonuçlanmış olup, dava temyiz aşamasındadır. Başvurucu yönünden yargılama sürecinin 2/12/2005 tarihi itibarıyla başladığının kabulü gerekmektedir.
47. Başvurucunun gözaltına alınması ile ilk derece mahkemesince hüküm verilmesi arasında 6 yıl 6 ayı aşan bir sürenin geçtiği görülmektedir. Bu süre boyunca başvurucunun tutukluluk halinin devamına karar verilmiştir. Başvurucu verilen mahkûmiyet kararıyla birlikte hükmen tutukludur.
48. Yargılamanın yürütüldüğü dosyada birleştirilen yedi ayrı dava nedeniyle başvurucu ile birlikte yedi kişinin sanık olduğu görülmektedir. Suç işlemek amacıyla kurulmuş bir örgüt ve bu örgütün faaliyeti kapsamında farklı ülkelere uyuşturucu madde ihraç edilmesi iddiaları nedeniyle karmaşık bir yapısı ve başvurucu aleyhine birçok suç isnadı davada yargılamanın sonuçlanmasının, uyuşturucu maddelerin yurt dışında ele geçirilmiş olması ve yabancı adli makamlarla yapılan yazışmalar, kanıtların toplanması ve değerlendirilmesi nedeniyle uzun süreli bir çalışma gerektirdiği anlaşılmaktadır.
49. Mahkeme, 17/8/2010 tarihinde esas hakkında mütalaa verilmesinden sonraki duruşmalarda başvurucu müdafiince mazeret beyan edilmesi nedeniyle davanın esası hakkında karar verilemediği, hakkın kötüye kullanılmasının hiç bir hukuk sisteminde kabul edilmediği ve korunmadığı, duruşmaya katılmayan sanık müdafiinin sanık tarafından seçildiği, istifa veya azil durumu söz konusu olmadığı, sanığa zorunlu müdafi atanmasının da mümkün olmadığı, katıldıkları duruşmalarda gerek sözlü, gerekse yazılı olarak esas hakkındaki savunmalarını sunmuş oldukları ve bu yönüyle savunma hakkının kısıtlanması durumunun da söz konusu olmadığının anlaşıldığı belirtilerek 14/6/2012 tarihli duruşmada hüküm verilmiştir.
50. Bununla birlikte, 2/12/2005 tarihinde gözaltına alınan ve hükmün verildiği 14/6/2012 tarihine kadar tutuklu olan başvurucu hakkındaki ilk derece yargılamasının 6 yıl 6 ayı aşan sürede sonuçlandırıldığı davada, 17/8/2010 tarihli duruşmada esas hakkında mütalaa verilmesinden sonraki duruşmaların sadece mazeret beyanları nedeniyle ertelenmediği görülmektedir. Ayrıca yargılama sürecinde, gerek başvurucu müdafiince ve gerekse diğer sanıklar müdafilerince yapılan mazeret beyanlarının kabulüne karar verildiği, diğer işlemlerin yanında sürekli tekrarlanan mazeret beyanlarının yargılamanın uzamasına neden olduğu ve hakkın kötüye kullanılması olarak değerlendirilebileceği yönünde Mahkemece bir hatırlatmada bulunulmadığı görülmektedir.
51. 16/10/2010 tarihli duruşmada Adalet Bakanlığınca “mahkemenin 16/1/2006 tarihli 2005/228 sayılı talebinin İngiliz makamlarına 24/7/2006 tarihinde iletildiği, cevap alınamadığı için akıbetinin sorulduğu, İngiltere İçişleri Bakanlığı Adli İş Birliği birimince verilen 12/5/2010 tarihli cevaba göre evrakın 31/5/2007 tarihli yazıyla iletildiğinin ve dosyanın kapatıldığının belirtildiği, bahse konu 31/5/2007 tarihli yazı ve eklerine dosya içerisinde rastlanmadığının anlaşıldığı, talep edilen hususların yeni bir talimat ile yeniden istenilmesinin yararlı olduğunun düşünüldüğü” bildirilmesi üzerine, İngiltere adli makamlarına yapılan talebin yenilenmesine karar verildiği görülmektedir.
52. Yargılama kapsamında 24/7/2006 tarihinde İngiliz makamlarına iletilen 16/1/2006 tarihli talebe ilişkin cevabın dosyasında bulunmaması nedeniyle yenilendiği ve 20/2/2012 tarihine kadar cevabının beklendiği, bir sonraki 12/3/2012 tarihli duruşmada bu cevabın yerine getirildiğine dair bir bilgi olmaksızın ve bu talimatla ilgili ayrıca yeni bir karar verilmeden, sanıkların tutukluluk halinin devamıyla birlikte bir diğer sanık müdafiinin mazeretinin kabulüne karar verilerek duruşmanın 14/6/2012 tarihine ertelendiği anlaşılmaktadır.
53. Bu belirlemeler karşısında, mütalaanın verildiği 17/8/2010 tarihinden hükmün verildiği 14/6/2012 tarihine kadar esasen, dosyaya ulaşmayan evrak nedeniyle yenilenen yazışma cevabının beklenildiği, bu sürenin geçirilmesinde başvurucu veya müdafiine yüklenebilecek bir kusur bulunmadığı anlaşılmaktadır. Başvurucunun bu süre zarfında tutuklu olması ve yargılamanın yürütülmesindeki izlenen yöntem dikkate alındığında, 2/12/2005 tarihinde gözaltına alınmayla başlayıp 14/6/2012 tarihli kararla sonuçlanan ve temyiz aşamasında olan davadaki yargılama süresi makul olarak değerlendirilemez.
54. Açıklanan nedenlerle, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan “makul sürede yargılanma hakkı”nın ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanunun 50. Maddesi Yönünden
55. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) numaralı fıkrasında, esas inceleme sonunda ihlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedileceği belirtilmiş; ancak yerindelik denetimi yapılamayacağı, idari eylem ve işlem niteliğinde karar verilemeyeceği hüküm altına alınmıştır.
56. Başvuruda, Anayasa'nın 36. maddesinin ihlal edildiği sonucuna varılmıştır. Başvurucu 70.000 Euro manevi tazminat talep etmiştir. Başvurucunun makul sürede yargılanma hakkına yönelik müdahale ve yalnızca ihlal tespitiyle telafi edilemeyecek ölçüdeki manevi zararın varlığı nedeniyle somut olayın özellikleri dikkate alınarak başvurucuya takdiren 4.000,00 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
57. Başvurucu tarafından yapılan ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 172,50 başvuru harcı ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.672,50 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan nedenlerle;
A. Başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliğinin ihlal edildiğine ilişkin şikâyetlerinin “zaman bakımından yetkisizlik” nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Başvurunun adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiaları yönünden KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
C. Yargılamanın makul süreyi aşması nedeniyle Anayasa’nın 36. maddesinin İHLAL EDİLDİĞİNE,
D. Başvurucuya takdiren 4.000,00 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,
E. Başvurucunun fazlaya ilişkin tazminat talebinin REDDİNE,
F. Başvurucu tarafından yapılan 172,50 TL başvuru harcı ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.672,50 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
G. Ödemelerin, kararın tebliğinden sonra Maliye Hazinesine yapılacak başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
H. Kararın bir örneğinin ilgili mahkemesine gönderilmesine,
 9/1/2014 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.
---
TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
 
 
İKİNCİ BÖLÜM
 
KARAR
 
ENVER ADANÇ VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2014/2989)
 
Karar Tarihi: 14/12/2016
 
İKİNCİ BÖLÜM
 
KARAR
 
 
Başkan:Engin YILDIRIM
Üyeler:Osman Alifeyyaz PAKSÜT
  Recep KÖMÜRCÜ
  Celal Mümtaz AKINCI
  Recai AKYEL
Raportör Yrd.:Gökçe GÜLTEKİN
Başvurucular:1. Enver ADANÇ
  2. Şeyhdavut DORA
  3. Şeyhdavut ORUÇ
Vekili:Av. Murat DURGAN
   
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 7/3/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddia dışındaki iddialar yönünden kısmi kabul edilmezlik kararı verilerek makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddia yönünden başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Mardin Cumhuriyet Başsavcılığının 20/1/2003 tarihli iddianamesi ile başvurucular hakkında on beş yaşını bitirmeyen şahsın ırzına geçmek suçundan kamu davası açılmış, başvurucular 20/1/2003 tarihinde tutuklanmışlardır. Mardin 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 28/9/2010 tarihli kararıyla başvurucuların hapis cezasıyla cezalandırılmalarına karar verilmiştir. Temyiz üzerine karar bozulmuş, bozmaya uyularak yürütülen yargılamada Mahkemece başvurucuların mahkûmiyetine karar verilmiştir. Yargıtay 14. Ceza Dairesinin 15/1/2014 tarihli kararıyla hüküm düzeltilerek onanmıştır.
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
9. Mahkemenin 14/12/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
10. Başvurucular, makul sürede yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
A. Kabul Edilebilirlik Yönünden
11. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Esas Yönünden
12. Ceza yargılamasının süresi tespit edilirken sürenin başlangıç tarihi olarak bir kişiye suç işlediği iddiasının yetkili makamlar tarafından bildirildiği veya isnattan ilk olarak etkilendiği arama ve gözaltı gibi birtakım tedbirlerin uygulandığı tarih; sürenin sona erdiği tarih olarak, suç isnadına ilişkin nihai kararın verildiği, yargılaması devam eden davalar yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul süre şikâyetiyle ilgili kararını verdiği tarih esas alınır (B.E., B. No: 2012/625, 9/1/2014, § 34).
13. Ceza yargılamasının süresinin makul olup olmadığı değerlendirilirken yargılamanın karmaşıklığı ve kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun yargılamanın süratle sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar dikkate alınır (B.E., § 29).
14. Anılan ilkeler ve Anayasa Mahkemesinin benzer başvurularda verdiği kararlar dikkate alındığında somut olayda yaklaşık on bir yıllık yargılama süresinin makul olmadığı sonucuna varmak gerekir.
15. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
C. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
16. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…”
17. Başvurucular, manevi tazminat talebinde bulunmuşlardır.
18. Somut olayda makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
19. İhlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında yargılamadaki taraf sayısı da dikkate alınarak her bir başvurucuya net 9.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
20. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin başvuruculara müşterek olarak ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul süre yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvuruculara ayrı ayrı net 9.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
D. 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCULARA MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Mardin 1. Ağır Ceza Mahkemesine (E.2011/200, K.2013/9) GÖNDERİLMESİNE,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 14/12/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
---
TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
 
 
İKİNCİ BÖLÜM
 
KARAR
 
RECEP VAROL VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2014/5985)
 
Karar Tarihi: 12/1/2017
 
İKİNCİ BÖLÜM
 
KARAR
 
 
Başkan:Engin YILDIRIM
Üyeler:Recep KÖMÜRCÜ
  Celal Mümtaz AKINCI
  Muammer TOPAL
  Recai AKYEL
Raportör Yrd.:Gökçe GÜLTEKİN
Başvurucular:1. Recep VAROL
  2. İrfan ŞAHİN
  3. Hüsnü NESLİOĞLU
  4. Hulusi ÖZUĞUR
  5. Ali ÇAKAL
Vekili:Av. Necmiye ŞABBAZ
Başvurucu:6. İsmail SOYLU
Vekili:Av. Filiz EROL
Başvurucu:7. Şakir ÇELİK
Vekili:Av. Fikret DURAK
   
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; makul sürede yargılanma hakkının, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı ile masumiyet karinesinin ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvurular 29/5/2014, 2/5/2014, 2/6/2014, 10/5/2014, 16/5/2014 tarihlerinde yapılmıştır.
3. Başvurular, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca 2014/5985 numaralı başvurunun kabul edilebilir olduğuna, esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir. Komisyonca 2014/6843, 2014/6902, 2014/7865, 2014/7867, 2014/7869, 2014/8117 numaralı başvuruların kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından 2014/6843, 2014/6902, 2014/7865, 2014/7867, 2014/7869, 2014/8117numaralı başvuruların kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Farklı tarihlerde yapılan 2014/6843, 2014/6902, 2014/7865, 2014/7867, 2014/7869, 2014/8117numaralı bireysel başvuru dosyalarının aralarındaki hukuki bağlantı nedeniyle 2014/5985 numaralı bireysel başvuru dosyası ile birleştirilmesine, incelemenin 2014/5985 başvuru numaralı bireysel başvuru dosyası üzerinden yürütülmesine karar verilmiştir.
7. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
9.Başvurucu Hüsnü Neslioğlu 23/5/2002 tarihinde, diğer başvurucular ise 16/5/2002 tarihinde gözaltına alınmışlardır. Başvuruculardan İsmail Soylu 23/5/2002 tarihinde tutuklanmış, 2/7/2002 tarihinde salıverilmiştir.
10. Aydın Cumhuriyet Başsavcılığının 23/5/2002 tarihli iddianamesi ile mükerrer bilet kullanma sonucu zimmetine para geçirdiği iddiasıyla başvurucular hakkında kamu davası açılmıştır. Aydın 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 11/5/2007 tarihli kararı ile başvurucuların beraatine karar verilmiştir. Temyiz üzerine Yargıtay 5. Ceza Dairesinin 2/3/2010 tarihli ilamı ile hüküm bozulmuştur.
11. Bozmaya uyularak yürütülen yargılama sonucunda Aydın 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 27/2/2013 tarihli kararı ile " Gişe memuru olan sanıklar hakkında mükerrer bilet kullanarak zimmetlerine para geçirdikleri iddia edilmektedir... uyulan bozma ilamı gereğince aldırılan bilirkişi raporunda da yapılan incelemeler sonucunda sanıkların zimmet yada ihtilasen zimmet fiilini işledikleri yolunda bir bulgu ve sonuca varılmadığının bildirildiği görülmüştür. Bu deliller karşısında, amacı maddi gerçeğin ortaya çıkarılması olan ceza yargılamasının en önemli ilkelerinden birisi olan "şüpheden sanık yararlanır (in dubio pro reo)" ilkesi ve AİHS'nin 6/2 maddesinde garanti altına alınan masumiyet karinesi uyarınca sanıkların üzerlerine atılı suçu işlediklerini gösterir mahkumiyetine yeterli her türlü şüpheden uzak kesin ve inandırıcı delil elde edilemediği anlaşıldığından CMK.nun 223/2-e maddesi gereğince yüklenen suçun sanıklar tarafından işlendiğinin sabit olmaması nedeniyle sanıkların beraatine karar vermek gerekmiş" gerekçesiyle başvurucuların beraatine karar verilmiştir. Temyiz üzerine karar Yargıtay 5. Ceza Dairesinin 13/2/2014 tarihli ilamı ile onanmıştır.
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
12. Mahkemenin 12/1/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
13. Başvurucular, makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
14. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvuruculardan İrfan Şahin, Hulusi Özuğur, Hüsnü Neslioğlu, Recep Varol, Ali Çakal, İsmail Soylu tarafından yapılan başvurularda yer alan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
15. Ceza yargılamasının süresi tespit edilirken sürenin başlangıç tarihi olarak bir kişiye suç işlediği iddiasının yetkili makamlar tarafından bildirildiği veya isnattan ilk olarak etkilendiği arama ve gözaltı gibi birtakım tedbirlerin uygulandığı tarih; sürenin sona erdiği tarih olarak suç isnadına ilişkin nihai kararın verildiği, yargılaması devam eden davalar yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul süre şikâyetiyle ilgili kararını verdiği tarih esas alınır (B.E., B. No: 2012/625, 9/1/2014, § 34).
16. Ceza yargılamasının süresinin makul olup olmadığı değerlendirilirken yargılamanın karmaşıklığı ve kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun yargılamanın süratle sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar dikkate alınır (B.E., § 29).
17. Anılan ilkeler ve Anayasa Mahkemesinin benzer başvurularda verdiği kararlar dikkate alındığında somut olayda yaklaşık 11 yıl 9 aylık yargılama süresinin makul olmadığı sonucuna varmak gerekir.
18. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
B. Diğer İhlal İddiaları
19. Başvurucu İsmail Soylu haksız yere tutuklu kaldığını, hakkında haksız yere dava açılmasının masumiyet karinesini ve şüpheden sanık yararlanır ilkesini ihlal ettiğini ileri sürmüştür.
1. Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının İhlal Edildiği İddiası
20. Başvurucu, gözaltı ve tutuklama tedbirleri uygulanarak 16/5/2002 ile 2/7/2002 tarihleri arasında tutulu kaldığı yargılamadan beraat etmesi sonucu Anayasa'nın 19. maddesinde düzenlenen kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
21. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un geçici 1. maddesinin (8) numaralı fıkrası uyarınca Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisinin başlangıcı 23/9/2012 tarihi olup Mahkeme, ancak bu tarihten sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılan bireysel başvuruları inceleyebilir (Zafer Öztürk, B. No: 2012/51, 25/12/2012, § 17).
22. Tutukluluk nedeniyle yapılan bireysel başvurunun temel amacı, özgürlükten yoksun bırakmanın hukuka aykırı olduğunun ya da devamını haklı kılan sebeplerin bulunmadığının tespitidir (Mehmet Emin Kılıç, B. No: 2013/5267, 7/3/2014, § 24). Tutuklulukta sürenin başlangıcı, kişinin ilk kez yakalandığı tarih veya doğrudan tutuklandığı durumlarda tutuklama tarihidir. Tutukluluk süresinin sonu ise kural olarak kişinin serbest bırakıldığı ya da ilk derece mahkemesince hüküm verildiği tarihtir (Mehmet Emin Kılıç, § 27).
23. Somut olayda başvurucu 16/5/2002 ile 23/5/2002 tarihleri arasında gözaltında kalmış, 23/5/2002 tarihinde tutuklanmış, 2/7/2002 tarihinde serbest bırakılmıştır. Başvurucunun tutukluluk hâlini sona erdiren serbest bırakılma kararı 23/9/2012 tarihinden önce verilmiştir.
24. Başvurucunun tutuklu kaldığı sürenin haksızlığına yönelik iddiaları, Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisinin başlamasından önce gerçekleşmiş olaylara ilişkindir.
25. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının zaman bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Masumiyet Karinesininİhlal Edildiğine İlişkin İddia
26. Masumiyet karinesi, kişinin suç işlediğine dair kesinleşmiş bir yargı kararı olmadan suçlu olarak kabul edilmemesini güvence altına alır. Bunun sonucu olarak kişinin masumiyeti “asıl” olduğundan suçluluğu ispat külfeti iddia makamına ait olup kimseye suçsuzluğunu ispat mükellefiyeti yüklenemez. Ayrıca hiç kimse, suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar yargılama makamları ve kamu otoriteleri tarafından suçlu olarak nitelendirilemez ve suçlu muamelesine tabi tutulamaz (Kürşat Eyol, B. No: 2012/665, 13/6/2013, § 26).
27. 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Bu bağlamda başvurucunun ihlal iddialarını kanıtlayamadığı, temel haklara yönelik bir müdahalenin olmadığı veya müdahalenin meşru olduğu açık olan başvurular ile karmaşık veya zorlama şikâyetlerden ibaret başvurular açıkça dayanaktan yoksun kabul edilebilir (Hikmet Balabanoğlu, B. No: 2012/1334, 17/9/2013, § 24).
28. Somut olayda başvurucu hakkında açılan ceza davasında Mahkemece yapılan değerlendirme sonucunda masumiyet karinesi uyarınca sanıkların üzerilerine atılı suçu işlediklerini gösterir yeterli, her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delil elde edilemediği gerekçesiyle beraat kararı verilmiştir. Başvurucunun hakkında dava açılması nedeniyle masumiyet karinesinin ve şüpheden sanık yararlanır ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürdüğü dikkate alındığında masumiyet karinesinin ihlal edildiğine yönelik bir ihlalin olmadığının açık olduğu anlaşılmıştır.
29. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
C. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
30. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…”
31. Başvurucular, manevi tazminat talebinde bulunmuşlardır.
32. Somut olayda makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
33. İhlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında -yargılamadaki taraf sayısı da dikkate alınarak- başvuruculara ayrı ayrı net 12.600 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
34. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harcın başvuruculara ayrı ayrı ödenmesine, 1.800 TL vekâlet ücretinin başvurucu İsmail Soylu ve başvurucu Şakir Çelik'e ayrı ayrı ödenmesine, başvuruculardan Recep Varol'a, Ali Çakal'a, Hulusi Özuğur'a, Hüsnü Neslioğlu'a ve İrfan Şahin'e müştereken ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
A. 1. Başvuruculardan İrfan Şahin, Hulusi Özuğur, Hüsnü Neslioğlu, Recep Varol, Ali Çakal, İsmail Soylu tarafından yapılan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin başvurularda yer alan iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
 2. Başvurucu İsmail Soylu tarafından yapılan başvuruda ileri sürülen kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın zaman bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
 3. Başvurucu İsmail Soylu tarafından yapılan başvuruda ileri sürülen masumiyet karinesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvuruculara ayrı ayrı net 12.600 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
D. 206,10 TL harcın başvuruculara AYRI AYRI ÖDENMESİNE ve 1.800 TL vekâlet ücretinin başvurucu İsmail Soylu ve başvurucu Şakir Çelik'e ayrı ayrı ÖDENMESİNE, başvurucu Recep Varol, Ali Çakal, Hulusi Özuğur, Hüsnü Neslioğlu ve İrfan Şahin'e MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,
E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Aydın 2. Ağır Ceza Mahkemesine (E.2010/207, K.2013/144) GÖNDERİLMESİNE,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 12/1/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
---
TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
 
 
BİRİNCİ BÖLÜM
 
KARAR
 
EYLEM BAYKUŞ VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2018/26938)
 
Karar Tarihi: 28/11/2019
 
BİRİNCİ BÖLÜM
 
KARAR
 
 
Başkan:Hasan Tahsin GÖKCAN
Üyeler:Burhan ÜSTÜN
  Hicabi DURSUN
  Yusuf Şevki HAKYEMEZ
  Selahaddin MENTEŞ
Raportör:Zehra GAYRETLİ
Başvurucular:Eylem BAYKUŞ ve diğerleri [bkz. ekli tablo]
Vekilleri:bkz. Ekli Tablonun F Sütunu
 
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, ceza davasının uzun sürmesi nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Ekli tabloda sıralanan başvurulara ait başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra başvurular Komisyonlara sunulmuştur.
3. Komisyonca başvuruların kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
4. Başvuruculardan Ümit Balaban (B. No: 2018/28249), bireysel başvuru harç ve masraflarını karşılama imkânının bulunmadığını belirterek adli yardım talebinde bulunmuştur.
5. Konularının aynı olması nedeniyle ekli tablonun B sütununda numaraları belirtilen başvuru dosyalarının aynı tablonun (1) numaralı satırında yer alan 2018/26938 numaralı bireysel başvuru dosyası ile birleştirilmesine ve incelemenin bu dosya üzerinden yapılmasına karar verilmiştir.
6. Bölüm Başkanı tarafından başvuruların kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
7. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 71. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca başvurunun içtihadın oluştuğu alana ilişkin olduğu değerlendirilerek Bakanlık cevabı beklenmeden incelenmesine karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formları ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
9. Başvurucular, haklarındaki yargılamaların uzun sürmesi nedeniyle makul sürede yargılanma haklarının ihlal edildiği iddiasıyla çeşitli tarihlerde Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmuşlardır.
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
10. Mahkemenin 28/11/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Adli Yardım Talebi Yönünden
11. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Şerif Ay (B. No: 2012/1181, 17/9/2013) kararında belirtilen ilkeler dikkate alınarak geçimini önemli ölçüde zor duruma düşürmeksizin yargılama giderlerini ödeme gücünden yoksun olduğu anlaşılan başvurucu Ümit Balaban'ın açıkça dayanaktan yoksun olmayan adli yardım talebinin kabulüne karar verilmesi gerekir.
B. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucuların İddiaları
12. Başvurucular, bireysel başvuru konusu yargılamaların uzun sürmesi nedeniyle makul sürede yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşler; ihlalin ortadan kaldırılması ve tazminat taleplerinde bulunmuşlardır.
2. Değerlendirme
a. Kabul Edilebilirlik Yönünden
13. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
14. Ceza yargılamasının süresi tespit edilirken sürenin başlangıç tarihi olarak bir kişiye suç işlediği iddiasının yetkili makamlar tarafından bildirildiği veya isnattan ilk olarak etkilendiği arama ve gözaltı gibi birtakım tedbirlerin uygulandığı tarih; sürenin sona erdiği tarih olarak suç isnadına ilişkin nihai kararın verildiği, yargılaması devam eden davalar yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul süre şikâyetiyle ilgili kararını verdiği tarih esas alınır (B.E., B. No: 2012/625, 9/1/2014, § 34).
15. Ceza yargılamasının süresinin makul olup olmadığı değerlendirilirken yargılamanın karmaşıklığı ve kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun yargılamanın süratle sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar dikkate alınır (B.E., § 29).
16. Anılan ilkeler ve Anayasa Mahkemesinin benzer başvurularda verdiği kararlar dikkate alındığında ekli tablonun (G) sütununda belirtilen 7 yıl 6 ay ila 13 yıl 4 ayı bulan yargılama sürelerinin makul olmadığı sonucuna varmak gerekir.
17. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
C. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
18. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
 “(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
 (2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
19. Başvurucular, ihlalin tespiti ile maddi ve manevi tazminata karar verilmesi talebinde bulunmuşlardır.
20. Somut olayda makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
21. İhlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında ekli tablonun H sütununda belirtilen net tutarlarda manevi tazminatın başvuruculara ödenmesine karar verilmesi gerekir.
22. Anayasa Mahkemesinin maddi tazminata hükmedebilmesi için başvurucuların uğradıklarını iddia ettikleri maddi zarar ile tespit edilen ihlal arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Talepte bulunan başvurucuların bu konuda herhangi bir belge sunmamış olması nedeniyle maddi tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerekir.
23. Avukat Bekir Asri tarafından temsil edilen başvuruculara 2.475 TL vekâlet ücretinin müştereken, Avukat Mustafa Eraslan tarafından temsil edilen başvuruculara 2.475 TL vekâlet ücretinin müştereken, Avukat Şerif Yıldırım tarafından temsil edilen başvuruculara 2.475 TL vekâlet ücretinin müştereken, Avukatİsmail Elik tarafından temsil edilen başvuruculara 2.475 TL vekâlet ücretinin müştereken, avukatla temsil edilen diğer başvuruculara 2.475 TL vekâlet ücretinin ayrı ayrı ödenmesine; dosyadaki belgelerden tespit edilen 294,70 TL harçtan oluşan yargılama giderinin başvuruculara ayrı ayrı ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Adli yardım talebinde bulunan başvurucu Ümit Balaban'ın adli yardım talebinin KABULÜNE,
B. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
C. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
D. Başvuruculara ekli tabloda belirtilen tutarlarda manevi tazminat ÖDENMESİNE, talepte bulunan başvurucuların maddi tazminat taleplerinin REDDİNE,
E. Ekli tabloda belirtilen başvuru harçlarının BAŞVURUCULARA AYRI AYRI, Avukat Bekir Asri tarafından temsil edilen başvuruculara 2.475 TL vekâlet ücretinin MÜŞTEREKEN, Avukat Mustafa Eraslan tarafından temsil edilen başvuruculara 2.475 TL vekâlet ücretinin MÜŞTEREKEN, Avukat Şerif Yıldırım tarafından temsil edilen başvuruculara 2.475 TL vekâlet ücretinin MÜŞTEREKEN, Avukat İsmail Elik tarafından temsil edilen başvuruculara 2.475 TL vekâlet ücretinin MÜŞTEREKEN, avukatla temsil edilen diğer başvuruculara 2.475 TL vekâlet ücretinin AYRI AYRI ÖDENMESİNE,
F. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihlerinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin ilgili mahkemelere GÖNDERİLMESİNE,
H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 28/11/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
---
TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
 
 
BİRİNCİ BÖLÜM
 
KARAR
 
İSMET İNANÇ VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2020/25845)
 
Karar Tarihi: 31/12/2020
 
BİRİNCİ BÖLÜM
 
KARAR
 
 
Başkan:Hasan Tahsin GÖKCAN
Üyeler:Burhan ÜSTÜN
  Hicabi DURSUN
  Muammer TOPAL
  Yusuf Şevki HAKYEMEZ
Raportör:Melek ŞAHAN
Başvurucular:İsmet İNANÇ ve diğerleri (bkz. Ekli 1 numaralı tablo)
Vekili:bkz. Ekli 1 numaralı Tablonun F Sütunu
 
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, ceza davasının uzun sürmesi nedeniyle makul sürede yargılanma hakkı ile Anayasa'da güvence altına alınan diğer hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Ekli (1) numaralı tabloda sıralanan başvurulara ait başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemelerinden sonra başvurular Komisyona sunulmuştur.
3. Komisyonca başvuruların kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
4. Başvurucuların bir kısmı, bireysel başvuru harç ve masraflarını karşılama imkânlarının bulunmadığını belirterek adli yardım talebinde bulunmuşlardır.
5. Konularının aynı olması sebebiyle ekli (1) numaralı tablonun (B) sütununda numaraları belirtilen başvuru dosyalarının 2020/25845 numaralı bireysel başvuru dosyası ile birleştirilmesine, incelemenin 2020/25845 numaralı dosya üzerinden yapılmasına ve diğer dosyaların kapatılmasına karar verilmiştir.
6. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
7. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 71. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca başvurunun içtihadın oluştuğu alana ilişkin olduğu değerlendirilerek Bakanlık cevabı beklenmeden incelenmesine karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
9. Başvurucuların bir kısmı haklarında yürütülen ceza yargılamalarının uzun sürmesi nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının; bir diğer kısmı ise makul sürede yargılanma hakkının yanı sıra Anayasa'da güvence altına alınan diğer hak ve özgürlüklerinin ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine çeşitli tarihlerde bireysel başvuruda bulunmuşlardır.
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
10. Mahkemenin 31/12/2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Adli Yardım Talebi Yönünden
11. Başvuruculardan bir kısmı, bireysel başvuru harç ve masraflarını karşılayacak gelirleri olmadığını beyan ederek adli yardım talebinde bulunmuştur.
12. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Şerif Ay (B. No: 2012/1181, 17/9/2013) kararında belirtilen ilkeler dikkate alınarak geçimini önemli ölçüde zor duruma düşürmeksizin yargılama giderlerini ödeme gücünden yoksun olduğu anlaşılan başvurucuların açıkça dayanaktan yoksun olmayan adli yardım taleplerinin kabulüne karar verilmesi gerekir.
B. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucuların İddiaları
13. Başvurucular, uzun süren yargılama nedeniyle makul sürede yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
2. Değerlendirme
a. Kabul Edilebilirlik Yönünden
14. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
15. Ceza yargılamasının süresi tespit edilirken sürenin başlangıç tarihi olarak bir kişiye suç işlediği iddiasının yetkili makamlar tarafından bildirildiği veya isnattan ilk olarak etkilendiği arama ve gözaltı gibi birtakım tedbirlerin uygulandığı tarih; sürenin sona erdiği tarih olarak suç isnadına ilişkin nihai kararın verildiği, yargılaması devam eden davalar yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul süre şikâyetiyle ilgili kararını verdiği tarih esas alınır (B.E., B. No: 2012/625, 9/1/2014, § 34).
16. Ceza yargılamasının süresinin makul olup olmadığı değerlendirilirken yargılamanın karmaşıklığı ve kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun yargılamanın süratle sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar dikkate alınır (B.E., § 29).
17. Anılan ilkeler ve Anayasa Mahkemesinin benzer başvurularda verdiği kararlar dikkate alındığında ekli tablonun (G) sütununda belirtilen yargılama sürelerinin makul olmadığı sonucuna varmak gerekir.
18. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
C. Diğer İhlal İddiaları
19. Başvuruculardan bir kısmı makul sürede yargılanma hakkının yanı sıra Anayasa'da güvence altına alınan diğer hak ve özgürlüklerinin ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
20. Başvurucuların iddiaları, Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuru inceleme yetkisine girdiği ölçüde ve sunulan belgeler çerçevesinde değerlendirildiğinde, temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiğine yönelik iddiaların açıkça dayanaktan yoksun olduğu, 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanunda düzenlenen diğer kabul edilebilirlik kriterlerini de karşılamadığı anlaşılmaktadır.
21. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının, kabul edilebilirlik kriterlerini karşılamaması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekmektedir.
D. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
22. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
 (2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir."
23. Başvurucular, ihlalin tespiti ile maddi ve manevi tazminata karar verilmesi talebinde bulunmuştur.
24. Somut olayda, makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
25. İhlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında ekli (1) numaralı tablonun (H) sütununda belirtilen net tutarlarda manevi tazminatın başvuruculara ayrı ayrı ödenmesine karar verilmesi gerekir.
26. Anayasa Mahkemesinin maddi tazminata hükmedebilmesi için başvurucuların uğradıklarını iddia ettikleri maddi zarar ile tespit edilen ihlal arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Başvurucuların bu konuda herhangi bir belge sunmamış olması nedeniyle maddi tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerekir.
27. Dosyadaki belgelerden tespit edilen ekli (1) numaralı tablonun (E) sütununda belirtilen harç ve ekli (2) numaralı tabloda belirtilen vekâlet ücretinden oluşan yargılama giderlerinin başvuruculara ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Adli yardım talebinde bulunan başvurucuların adli yardım taleplerinin KABULÜNE,
B. 1. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Diğer ihlal iddialarının kabul edilebilirlik kriterlerini karşılamaması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
C. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
D. Başvuruculara ekli (1) numaralı tablonun (H) sütununda belirtilen net tutarlarda manevi tazminatın AYRI AYRI ÖDENMESİNE,
E. Başvurucuların maddi tazminat taleplerinin REDDİNE,
F. Vekille temsil edilen başvuruculara vekalet ücretinin aynı avukatla temsil edilenler yönünden -Ekli (2) numaralı tabloda gösterildiği gibi- MÜŞTEREKEN, diğerlerine AYRI AYRI; Ekli (1) numaralı tablonun (E) sütununda belirtilen başvuru harçlarının da başvuruculara AYRI AYRI ÖDENMESİNE,
G. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihlerinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
H. Kararın bir örneğinin bilgi için ekli (1) numaralı tablonun (D) sütununda belirtilen mahkemelere GÖNDERİLMESİNE,
İ. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 31/12/2020tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
---
TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
 
 
İKİNCİ BÖLÜM
 
KARAR
 
ŞEYHMUS KILIÇ VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2018/25154)
 
Karar Tarihi: 29/6/2021
 
İKİNCİ BÖLÜM
 
KARAR
 
 
Başkan:Kadir ÖZKAYA
Üyeler:Engin YILDIRIM
  Celal Mümtaz AKINCI
  Yıldız SEFERİNOĞLU
  Basri BAĞCI
Raportör:Murat AZAKLI
Başvurucular:Şeyhmus KILIÇ ve diğerleri [bkz. ekli (1) numaralı tablo]
Vekilleri:bkz. ekli (1) numaralı tablonun (F) sütunu
 
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, ceza davasının uzun sürmesi nedeniyle makul sürede yargılanma hakkı ile Anayasa'da güvence altına alınan diğer hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Ekli (1) numaralı tabloda sıralanan başvurular, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemelerinden sonra Komisyonlara sunulmuştur.
3. Komisyonca başvuruların kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
4. Konularının aynı olması sebebiyle ekli (1) numaralı tablonun (B) sütununda numaraları belirtilen başvuru dosyalarının 2018/25154 numaralı bireysel başvuru dosyası ile birleştirilmesine, incelemenin 2018/25154 numaralı dosya üzerinden yapılmasına ve diğer dosyaların kapatılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 71. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca başvurunun içtihadın oluştuğu alana ilişkin olduğu değerlendirilerek Bakanlık cevabı beklenmeden incelenmesine karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucuların bir kısmı, haklarında yürütülen ceza yargılamalarının uzun sürmesi nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının; bir diğer kısmı ise makul sürede yargılanma hakkının yanı sıra Anayasa'da güvence altına alınan diğer hak ve özgürlüklerinin ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine çeşitli tarihlerde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
9. Mahkemenin 29/6/2021 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Adli Yardım Talebi Yönünden
10. Başvuruculardan bir kısmı, bireysel başvuru harç ve masraflarını karşılayacak gelirleri olmadığını beyan ederek adli yardım talebinde bulunmuştur.
11. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Şerif Ay (B. No: 2012/1181, 17/9/2013) kararında belirtilen ilkeler dikkate alınarak geçimini önemli ölçüde güçleştirmeksizin yargılama giderlerini ödeme gücünden yoksun olduğu anlaşılan başvurucuların açıkça dayanaktan yoksun olmayan adli yardım taleplerinin kabulüne karar verilmesi gerekir.
B. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucuların İddiaları
12. Başvurucular, uzun süren yargılama nedeniyle makul sürede yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
a. Kabul Edilebilirlik Yönünden
13. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddiaların kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
14. Ceza yargılamasının süresi tespit edilirken sürenin başlangıç tarihi olarak bir kişiye suç işlediği iddiasının yetkili makamlar tarafından bildirildiği veya isnattan ilk olarak etkilendiği arama ve gözaltı gibi birtakım tedbirlerin uygulandığı tarih; sürenin sona erdiği tarih olarak suç isnadına ilişkin nihai kararın verildiği, yargılaması devam eden davalar yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul süre şikâyetiyle ilgili kararını verdiği tarih esas alınır (B.E., B. No: 2012/625, 9/1/2014, § 34).
15. Ceza yargılamasının süresinin makul olup olmadığı değerlendirilirken yargılamanın karmaşıklığı ve kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun yargılamanın süratle sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar dikkate alınır (B.E., § 29).
16. Anılan ilkeler ve Anayasa Mahkemesinin benzer başvurularda verdiği kararlar dikkate alındığında ekli (1) numaralı tablonun (G) sütununda belirtilen yargılama sürelerinin makul olmadığı sonucuna varmak gerekir.
17. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
C. Diğer İhlal İddiaları
18. Başvuruculardan bir kısmı, makul sürede yargılanma hakkının yanı sıra Anayasa'da güvence altına alınan diğer hak ve özgürlüklerinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
19. Başvurucuların iddiaları, Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuru inceleme yetkisine girdiği ölçüde ve sunulan belgeler çerçevesinde değerlendirildiğinde, temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiğine yönelik iddiaların açıkça dayanaktan yoksun olduğu, 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'da düzenlenen diğer kabul edilebilirlik kriterlerini de karşılamadığı anlaşılmaktadır.
20. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının kabul edilebilirlik kriterlerini karşılamaması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekmektedir.
D. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
21. 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
 (2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir."
22. Başvurucular, ihlalin tespiti ile maddi ve manevi tazminata karar verilmesi talebinde bulunmuştur.
23. Somut olayda, makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
24. İhlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında ekli (1) numaralı tablonun (H) sütununda belirtilen net tutarlarda manevi tazminatın başvuruculara ayrı ayrı ödenmesine karar verilmesi gerekir.
25. Anayasa Mahkemesinin maddi tazminata hükmedebilmesi için başvurucuların uğradıklarını iddia ettikleri maddi zarar ile tespit edilen ihlal arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Başvurucuların bu konuda herhangi bir belge sunmamış olması nedeniyle maddi tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerekir.
26. Dosyadaki belgelerden tespit edilen ekli (1) numaralı tablonun (E) sütununda belirtilen harç ve ekli (2) numaralı tabloda belirtilen vekâlet ücretinden oluşan yargılama giderlerinin başvuruculara ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Adli yardım talebinde bulunan başvurucuların adli yardım taleplerinin KABULÜNE,
B. 1. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Diğer ihlal iddialarının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
C. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
D. Başvuruculara ekli (1) numaralı tablonun (H) sütununda belirtilen net tutarlarda manevi tazminatın AYRI AYRI ÖDENMESİNE,
E. Başvurucuların maddi tazminat taleplerinin ve fazlaya ilişkin manevi tazminat taleplerinin REDDİNE,
F. Vekille temsil edilen başvuruculara vekâlet ücretinin aynı avukatla temsil edilenler yönünden -ekli (2) numaralı tabloda gösterildiği gibi- MÜŞTEREKEN, diğerlerine AYRI AYRI; ekli (1) numaralı tablonun (E) sütununda belirtilen harçların da ekli tabloda gösterildiği gibi başvuruculara ÖDENMESİNE,
G. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihlerinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
H. Kararın bir örneğinin bilgi için ilgili Mahkemelere GÖNDERİLMESİNE,
İ. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 29/6/2021 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

---
TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
 
 
BİRİNCİ BÖLÜM
 
KARAR
 
ALİ KARAMAN BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2021/42859)
 
Karar Tarihi: 4/7/2022
 
BİRİNCİ BÖLÜM
 
KARAR
 
 
 
Başkan:Hasan Tahsin GÖKCAN
Üyeler:Hicabi DURSUN
  Muammer TOPAL
  Yusuf Şevki HAKYEMEZ
  İrfan FİDAN
Raportör:Habip OĞUZ
Başvurucu:Ali KARAMAN
Vekili:Av. Mehmet KOPUZ
 
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 13/7/2021 tarihinde yapılmıştır. Komisyon; makul sürede yargılanma hakkı dışındaki şikâyetlerin kabul edilemez olduğuna, anılan hakka ilişkin şikâyetin kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir.
3. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
4. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
5. Başvurucu vekilinin bireysel başvuru formundaki beyanına göre hakkında başlatılan bir soruşturma kapsamında 26/12/2010 tarihinde şüpheli sıfatıyla başvurucunun ifadesi alınmıştır.
6. Başvurucunun da aralarında bulunduğu bazı şüpheliler hakkında Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığının 4/11/2013 tarihli iddianamesi ile Bakırköy 18. Asliye Ceza Mahkemesinde neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama suçundan kamu davası açılmıştır.
7. Bakırköy 18. Asliye Ceza Mahkemesince 20/11/2013 tarihinde Bakırköy Ağır Ceza Mahkemesinin görevli olduğu gerekçesiyle görevsizlik kararı verilmiş ve dava dosyası Bakırköy Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmiştir.
8. Bakırköy 4. Ağır Ceza Mahkemesi (Mahkeme) 6/2/2019 tarihli kararı ile başvurucuyu iki mağdura yönelik iki ayrı kasten yaralama suçundan 6 yıl 7 ay 15 gün ve 3 ay 3 gün hapis cezasına mahkûm etmiş, verilen 3 ay 3 günlük hapis cezası hakkında ayrıca hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar vermiştir.
9. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 10. Ceza Dairesince başvurucu hakkında verilen hapis cezası 11/6/2019 tarihli kararla 4 yıl 8 ay 7 gün olarak düzeltilmiştir. Başvurucu hakkında verilen bu karar 20/5/2021 tarihinde temyiz incelemesinden geçerek kesinleşmiştir.
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
10. Anayasa Mahkemenin 4/7/2022 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
11. Başvurucu, bireysel başvuru konusu yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
12. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
13. Ceza yargılamasının süresi tespit edilirken sürenin başlangıç tarihi olarak bir kişiye suç işlediği iddiasının yetkili makamlar tarafından bildirildiği veya isnattan ilk olarak etkilendiği arama ve gözaltı gibi birtakım tedbirlerin uygulandığı tarih; sürenin sona erdiği tarih olarak ise suç isnadına ilişkin nihai kararın verildiği, yargılaması devam eden davalar yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin şikâyetle ilgili kararını verdiği tarih esas alınır (B.E., B. No: 2012/625, 9/1/2014, § 34).
14. Ceza yargılamasının süresinin makul olup olmadığı değerlendirilirken yargılamanın karmaşıklığı ve kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun yargılamanın süratle sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar dikkate alınır (B.E., § 29).
15. Bu şekilde anılan ilkeler ve Anayasa Mahkemesinin benzer başvurularda verdiği kararlar dikkate alındığında somut olayda başvurucunun şüpheli sıfatıyla ifadesinin alındığı 26/12/2010 tarihi ile hakkında verilen mahkûmiyet kararının kesinleştiği 20/5/2021 tarihi arasında geçen 10 yıl 4 ay 25 günlük sürenin makul olmadığı sonucuna varmak gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
16. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
 “(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir. …
 (2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
17. Başvurucu; ihlalin tespiti, yargılamanın yenilenmesi ve tazminat ödenmesi kararının verilmesi talebinde bulunmuştur.
18. Somut olayda makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
19. İhlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararı karşılığında başvurucuya net 36.000 TL manevi tazminatın ödenmesine karar verilmesi gerekir.
20. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 487,60 TL harç ve 4.500 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 4.987,60 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucuya net 36.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,
D. 487,60 TL harç ve 4.500 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 4.987,60 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemelerde gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin bilgi için Bakırköy 4. Ağır Ceza Mahkemesine (E.2014/24, K.2019/15) GÖNDERİLMESİNE,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 4/7/2022 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
 

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR x
SARAL KARDEŞLER SUÇ ÖRGÜTÜNE ŞAFAK OPERASYONU
SARAL KARDEŞLER SUÇ ÖRGÜTÜNE ŞAFAK OPERASYONU
KADINI 4.KATTAN ATAN AVUKAT ÖNCE GÜLÜP SONRA MÜZİK AÇMIŞ
KADINI 4.KATTAN ATAN AVUKAT ÖNCE GÜLÜP SONRA MÜZİK AÇMIŞ