Ölüm Olayı Hakkında Etkili Bir Ceza Soruşturması Yürütülmemesi Nedeniyle Yaşam Hakkının Usul Boyutunun İhlal Edilmediği

Ölüm Olayı Hakkında Etkili Bir Ceza Soruşturması Yürütülmemesi Nedeniyle Yaşam Hakkının Usul Boyutunun İhlal Edilmediği
04 Mart 2022 - 13:13 - Güncelleme: 04 Mart 2022 - 13:16

Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu 15/12/2021 tarihinde, Cem Sarısülük ve diğerleri (B. No: 2015/16451) başvurusunda, Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edilmediğine karar vermiştir.

Olaylar
Başvurucuların yakını olan E.S. 1/6/2013 tarihinde kamuoyunda Gezi Parkı eylemleri olarak bilinen gösterinin Ankara’da gerçekleştirilen kısmına katılmıştır. E.S. gösteriye müdahalede bulunan kolluk görevlilerinden birinin silahından çıkan merminin başına isabet etmesiyle yaralanmış, kaldırıldığı hastanede 14/6/2013 tarihinde hayatını kaybetmiştir. Olayla ilgili olarak Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı (Başsavcılık) tarafından derhâl soruşturma başlatılmıştır.
E.S.nin otopsisi sırasında elde edilen mermi çekirdeğinin polis memuru A.Ş.nin silahından atılmış olduğunun tespiti üzerine Başsavcılık meşru müdafaada sınırın kasıt olmaksızın aşılması suretiyle öldürme suçundan A.Ş.nin tutuklanması talebinde bulunmuştur. Ankara Sulh Ceza Mahkemesi şüphelinin tutuklanması talebinin reddetmiş ve hakkında adli kontrol uygulanmasına hükmetmiştir.
Başsavcılıkça açılan kamu davasında Ankara Ağır Ceza Mahkemesi A.Ş.nin tutuklanmasına karar vermiştir. Mahkeme sonraki duruşmada A.Ş.yi olası kasıtla öldürme suçundan 7 yıl 9 ay 10 gün hapis cezasına mahkûm etmiş ve hükmen tutukluluk hâlinin devamına karar vermiştir. Kararın Yargıtay tarafından bozulmasının ardından Yargıtayın kamu davasının güvenlik gerekçesiyle Aksaray Ağır Ceza Mahkemesine nakledilmesine karar verilmiştir. Sonrasında Ankara Ağır Ceza Mahkemesi A.Ş.nin tahliyesine karar vermiştir.
Aksaray Ağır Ceza Mahkemesi A.Ş.nin meşru müdafaada sınırın taksirle aşılması suretiyle öldürme suçundan 1 yıl 4 ay 20 gün hapis cezasıyla cezalandırılmasına ve hapis cezasının adli para cezasına çevrilmesine, A.Ş. hakkında yurt dışı çıkış yasağına dair adli kontrol tedbirinin devamına karar vermiştir.
Başvurucuların kararı temyiz etmesi üzerine Yargıtay ceza miktarı yönünden kararın bozulmasına karar vermiştir. Bozma kararı üzerine Aksaray Ağır Ceza Mahkemesi, A.Ş.nin meşru müdafaada sınırın taksirle aşılması suretiyle öldürme suçundan 2 yıl 1 ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına ve hapis cezasının adli para cezasına çevrilmesine hükmetmiş, karar Yargıtayca onanmıştır.
İddialar
Başvurucular, güvenlik güçlerince güç kullanımı sonucu meydana gelen ölüm olayı hakkında etkili bir ceza soruşturması yürütülmemesi nedeniyle yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
Mahkemenin Değerlendirmesi
Somut olayda Başsavcılık tarafından ölü muayene ve otopsi işlemi gerçekleştirilmiştir. Ankara İl Emniyet Müdürlüğü şüpheli polis memurunun kimlik bilgisini ve silahını adli makamlara makul sayılabilecek 11-12 günlük bir süre içinde iletmiştir. Ayrıca olaya dair temin ettiği tüm kamera görüntülerini Başsavcılığa göndermiştir.
Yine bizzat Cumhuriyet savcısı, olaydan altı gün sonra bilirkişi eşliğinde olay yeri incelemesi yapmıştır. Başsavcılık tarafından olay yerinde bulunan tüm özel binalardaki ve kamu binalarındaki güvenlik kameralarından, MOBESE kameralarından, haber ajanslarından ve RTÜK'ten olay anına dair tespit edilebilen tüm görüntüler temin edilmiştir. Bu görüntüler, soruşturma aşamasında Ankara Adalet Komisyonu listesinden seçilen yazılım donanım ve görüntü inceleme uzmanlarınca incelenerek bilirkişi raporu düzenlenmiştir.
Başsavcılık olayın gerçekleşme şartlarını netleştirmek için vatandaş, polis memuru, haber ajansı görevlileri gibi birçok tanığın beyanına başvurmuştur.
Yargılama aşamalarında olay anına ait netleştirilmiş görüntülere dair bilirkişi raporları temin edilmiştir. Hem soruşturma makamınca temin edilen hem de başvurucuların sunduğu olay anına ilişkin görüntü kayıtları bizzat Mahkeme Heyeti tarafından izlenmiştir. Tüm bu bilgiler ışığında soruşturma ve yargılama aşamalarında olayın gerçekleşme şartlarının aydınlatılması ve sorumluların tespiti amacıyla delillerin toplaması hususlarında gerekli tüm adımların adli makamlarca atıldığı değerlendirilmiştir. Başsavcılık tarafından olayın gerçekleşmesinden yirmi dört gün sonra ve olayın gerçekleşme şartlarının genel hatları itibarıyla belirlenmesinden makul sayılacak bir süre içinde A.Ş., ifadesi alındıktan sonra tutuklanması talebiyle Sulh Ceza Mahkemesine sevk edilmiştir.
Soruşturma aşamasında başvuruculardan biri ölü muayenesinde hazır bulunmuş ve dinlenmiş, otopsi işleminde ise başvurucuların talebi üzerine gözlemci sıfatıyla bir adli tıp uzmanı doktor hazır bulunmuş, kamera kaydı yapılmıştır. Yine Cumhuriyet savcısının gerçekleştirdiği olay yeri incelemesinde başvuruculardan biri ve başvurucuların vekilleri hazır bulunmuş, dinlenmesini talep ettikleri tanıkların Cumhuriyet savcısı tarafından olay yeri incelemesi sırasında beyanları alınmıştır.
Ankara Ağır Ceza Mahkemesindeki yargılamanın güvenli ve adil yargılama yapılmasına uygun şartlarda gerçekleştirilemeyeceğine dair veriler bulunduğu, başvurucular ve/veya vekillerinin davanın nakledildiği Aksaray Ağır Ceza Mahkemesinde görülen yargılamanın her duruşmasında hazır bulunduğu ve duruşmada sanığa bizzat soru sorabildikleri, temin ettikleri özel bilirkişi raporlarını mahkemeye sundukları, bu raporların Aksaray Ağır Ceza Mahkemesi tarafından değerlendirmeye alındığı, Yargıtay 5. Ceza Dairesinin davanın nakline karar verirken gerekçe sunduğu göz önünde bulundurulduğunda yargılamanın ciddi güvenlik sorunu yaşanan ve Ankara Ağır Ceza Mahkemesi tarafından adil yargılama yürütülemeyeceğinin değerlendirildiği bir ortamdan Ankara'ya 2,5 saat mesafede bulunan ve ulaşımı kolay olan Aksaray'a nakline karar verilmesinin başvurucuların yargılamaya gerekli olduğu ölçüde katılım sağlayamamasına neden olduğunu söylemek mümkün değildir.
Toplamda 5 yıl 9 ay gibi bir sürede tamamlanan soruşturmanın makul bir süratle yürütülmesi ilkesi yönünden yapılan inceleme neticesinde, soruşturma aşamasının 1,5 aya yakın ve hızlı bir sürede tamamlandığı tespit edilmiştir. Yargılama aşaması bakımından ise mahkûmiyet kararlarının Yargıtayca üç kez temyizen incelenme sürelerinin toplamda 2 yıl 8 ay olduğu anlaşılmıştır. Söz konusu inceleme süresinin makul bir süre olarak kabul edilmesi gerektiği değerlendirilmiştir. Yargılama aşamasının temyiz incelemesi dışında kalan üç yıl civarındaki süresi bakımından yapılan incelemede pek çok yargılama işlemi yapıldığı, başvurucuların tüm yargılama boyunca çok sayıda vekil ile temsil edildiği, duruşmalarda taraflar ile vekillerinin pek çok kez söz alarak dinlenildiği, mahkemenin tarafsızlığı ve bağımsızlığına, yargılamanın adil şekilde yürütülmediğine ilişkin başvurucular tarafından yapılan ısrarlı itirazlar nedeniyle hâkimin davadan çekindiği görülmektedir. Bu hususlara ek olarak yargılama sırasında davanın her iki tarafı bakımından çeşitli güvenlik sorunlarının yaşandığı, bahse konu güvenlik sorunları nedeniyle davanın nakline karar verildiği, olayın oluş şeklinin netleştirilmesi amacıyla birçok bilirkişi raporunun temin edilmesi gerektiği de göz önüne alındığında bu sürenin de makul bir süre olarak kabul edilmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
Soruşturmanın bağımsız ve tarafsız olarak yürütülmesi gerekliliğine dair incelemede yargılamanın etkililiğini zedeleyen bir durum bulunmadığı kanaatine ulaşılmıştır.
Son olarak Anayasa Mahkemesince olay anının öncesi ve sonrasına ait görüntüler ile olay anına ilişkin görüntülerin incelenmesi neticesinde, Aksaray Ağır Ceza Mahkemesince ulaşılan, A.Ş.nin içinde bulunduğu diğer polis memurlarından ayrılarak göstericiler üzerine koştuğu yönündeki iddiaya kararda özel olarak gerekçesi açıklanmak suretiyle itibar edilmeden, tanık F.Ö.nün beyanlarıyla da teyit edildiği üzere sanığın bir göstericinin saldırısını tekme atmak suretiyle defetmek isterken karşı karşıya kaldığı kalabalığı uyarmak amacıyla havaya ateş ettiği sırada isabet eden taşların etkisi ve acısıyla, isabet etmeyen taşlardan sakınma refleksiyle içinde bulunduğu korku hâliyle omuz hizasından yukarıda bulunan kolunun duruşunun bir anlık değişmesi sonucu olayın meydana geldiği ve polis memurunun hedef gözeterek ateş etmediği yönündeki kabulden ayrılmayı gerektirecek bir husus tespit edilememiştir.
A.Ş.nin dâhil olduğu polis grubunun bulunduğu yerde sıkışarak geri çekilmekte zorlandığı, A.Ş.nin kırk kişilik gösterici grubunun sürekli taş atışına maruz kaldığı sırada silahının namlusunu yere doğrultmak suretiyle silahına mermi sürdüğü ve havaya yaptığı üç atışın toplamda 1 saniye kadar sürdüğü, her üç atış sırasında da silahını baş bölgesinden yukarıda tuttuğu, atışlar öncesinde ve sırasında A.Ş.nin yoğun taş atışına maruz kaldığı, üzerinde herhangi bir koruyucu kıyafet veya kalkanı olmadığı, kaçmak amacıyla geriye ve yana zıpladığı, bu sırada silah tutan elinin bilek kısmından titrediği, gösterilerin boyutu ve saldırıların yoğunluğu, olay anının öncesinde gösterilere müdahale eden polislerin yaşadıkları bir bütün olarak gözetildiğinde -olayın kendine özgü şartlarında- Aksaray Ağır Ceza Mahkemesince tayin edilen suç vasfının ve bu vasıflandırmaya bağlı olarak verilen mahkûmiyet kararının elde edilen tüm bulguların kapsamlı, nesnel ve tarafsız bir analizine dayalı olmadığının ve 14 ay süreyle tutuklu yargılanan sanık hakkında hükmedilen adli para cezasının meydana gelen netice ile orantılı olmadığının değerlendirilmesi mümkün değildir. Somut başvuruda adli makamların olayın gerçekleşme şartları, suç vasfının tayini ile hükmedilen netice cezanın türü ve miktarı konusundaki takdirine saygı gösterilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edilmediğine karar vermiştir.
---
TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
 
 
GENEL KURUL
 
KARAR
 
CEM SARISÜLÜK VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2015/16451)
 
Karar Tarihi: 15/12/2021
R.G. Tarih ve Sayı: 4/3/2022-31768
 
GENEL KURUL
 
KARAR
 
Başkan:Zühtü ARSLAN
Başkanvekili:Hasan Tahsin GÖKCAN
Başkanvekili:Kadir ÖZKAYA
Üyeler:Engin YILDIRIM
  Hicabi DURSUN
  Celal Mümtaz AKINCI
  Muammer TOPAL
  M. Emin KUZ
  Rıdvan GÜLEÇ
  Recai AKYEL
  Yusuf Şevki HAKYEMEZ
  Yıldız SEFERİNOĞLU
  Selahaddin MENTEŞ
  Basri BAĞCI
  İrfan FİDAN
Raportör:Tuğçe TAKCI
Başvurucular:1. Cem SARISÜLÜK
  2. Fikrinaz TÜMEN
  3. İkrar SARISÜLÜK
  4. Mustafa SARISÜLÜK
  5. Sayfı SARISÜLÜK
Başvurucular Vekili:Av. Kazım BAYRAKTAR

I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, güvenlik güçlerince güç kullanımı sonucu meydana gelen ölüm olayı hakkında etkili bir ceza soruşturması yürütülmemesi nedeniyle yaşam hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. 2015/16451 numaralı başvuru 13/10/2015 tarihinde, 2019/15572 numaralı başvuru ise 13/5/2019 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvurular, başvuru formları ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvuruların kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvuruların kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin birer örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.
7. Başvurucular, Bakanlığın görüşlerine karşı süresinde beyanda bulunmuştur.
8. 2015/16451 numaralı başvuru ile 2019/15572 numaralı başvuru arasında konu bakımından hukuki irtibat bulunması nedeniyle başvurular 2015/16451 numaralı başvuru üzerinde birleştirilmiş ve incelemenin bu dosya üzerinden yapılmasına karar verilmiştir.
9. İkinci Bölüm tarafından 11/3/2021 tarihinde yapılan toplantıda, niteliği itibarıyla Genel Kurul tarafından karara bağlanması gerekli görüldüğünden başvurunun Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün (İçtüzük) 28. maddesinin (3) numaralı fıkrası uyarınca Genel Kurula sevkine karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
10. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) üzerinden ulaşılan yargılama dosyalarındaki bilgi ve belgelere göre ilgili olaylar özetle şöyledir:
11. Başvurucuların yakını olan 1986 doğumlu E.S. 1/6/2013 tarihinde kamuoyunda Gezi Parkı eylemleri olarak bilinen gösterinin Ankara’da gerçekleştirilen kısmına katılmıştır.
12. E.S. gösteriye müdahalede bulunan kolluk görevlilerinden birinin silahından çıkan merminin başına isabet etmesiyle 1/6/2013 tarihinde yaralanmış, kaldırıldığı Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesinde 14/6/2013 tarihinde hayatını kaybetmiştir.
A. Olayla İlgili Soruşturma Süreci
13. Olayla ilgili olarak Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı (Cumhuriyet Başsavcılığı) tarafından derhâl soruşturma başlatılmıştır. Başvurucu Mustafa Sarısülük 4/6/2013 tarihinde Cumhuriyet Başsavcılığı nezdinde müşteki olarak beyanda bulunmuştur.
14. Olay tarihinde gösterilere müdahale için görevli olan, aralarında şüpheli A.Ş.nin de bulunduğu güvenlik güçleri tarafından düzenlenen 2/6/2013 tarihli Olay Tutanağı'nda özetle Gezi Parkı eylemlerine destek vermek amacıyla 1/6/2013 tarihinde saat 11.00 civarında Ankara/Kızılay'da gerçekleştirilen gösteriler sırasında güvenlik güçlerinin dağılmaları yönünde uyarıda bulunmasına rağmen göstericilerin güvenlik güçlerine ve araçlarına taş, şişe, sopa, bilye gibi sert cisimlerle saldırdığı, çevrede bulunan kamu kurum ve kuruluşları ile vatandaşlara ait binalara, araçlara, otobüs ve otobüs duraklarına, yaya kaldırımlarına, reklam panolarına zarar verdiği, sloganlar attığı, bazı göstericilerin gözaltına alındığı, saat 17.00 sıralarında gösterici sayısının 5.000'e ulaştığı, bu sırada polis helikopterinden 4.000 kişilik bir gösterici grubunun daha yaklaşmakta olduğunun tespit edilmesi üzerine Güvenpark'ta görevli güvenlik güçlerine geri çekilme talimatı verildiği belirtilmiştir. Tutanağın bu aşamadan sonrasına ilişkin kısmı şöyledir:
"...
Çevik Kuvvet Şube Müdürlüğü personelinin geri çekildiğini gören GMK Bulvarı-Milli Müdafaa Caddesi kesişimi ve Kızılay Meydana kadar ilerlemiş olan ve sayıları giderek artan marjinal gruplar aniden bu kuvvete doğru koşarak ve 'teslim olacaksınız, hepinizi öldürecegiz' 'teslim olacaksınız, sizi teslim alacağız', '[T.nin] köpekleri' şeklinde bağırarak fiilen saldırı amacıyla kullanılmaya elverişli taş, şişe, sopa ve sapanla demir bilye atmak suretiyle saldırılarını artırarak devam etmişlerdir. Bu esnada çok sayıda Çevik Kuvvet Şube Müdürlüğü personeli yaralanmıştır.
Güvenpark Havuz başı ve Milli Müdafaa Caddesi-GMK Bulvarı girişinde Çevik Kuvvet Şube Müdürlüğü personelinin üzerlerine doğru koşarak saldıran eylemci grupların Çevik Kuvvet personelini etkisiz hale getirmek amacıyla saldırılarını artırması üzerine başka uygun geçiş güzergahının da bulunmaması nedeniyle kuvvetin geri çekilme güzergahı YKM metro çıkışının sol tarafındaki reklam panosunun altı ile telefon kulübelerinin arkasında bulunan ağaçlık kesimden gerçekleşmek zorunda kalmıştır. Burada bulunan beton oturakların geçişi engellemesi ve sadece bir kişinin geçmesine müsait olması sebebiyle geri çekilme hızlı bir şekilde gerçekleşememiş, tek tek çıkılmak zorunda kalınmıştır. Bu sırada Çevik Kuvvet Şube Müdürlüğü personelinin bazıları yere düşmüşlerdir. Saldırgan gruplar beton oturakların önüne kadar gelerek, kalkancı olarak görev yapmaları nedeniyle kuvvetin en sonunda kalan az sayıdaki Çevik Kuvvet Şube Müdürlüğü personeline tekme atmak ve çok sayıda taş atmak suretiyle yaralamaya ve rehin almaya çalışarak daha sert ve yakın mesafeden saldırılarına devam etmiştir. Ayrıca bu esnada güvenlik kuvvetlerine hitaben '[o...] çocukları, şerefsizler' şeklinde küfürlerle hakaret etmişlerdir. Yine grubun içerisinde bulunan bazı eylemci şahıslar tarafından, yapılan saldırılar esnasında Çevik Kuvvet Şube Müdürlüğü personelince savunma amaçlı kullanılan kalkan ve coplar zorla gasp edilerek kendilerine siper etmek için kullanılmıştır. Bu saldırılar nedeniyle kalkanların bir kısmı da kırılarak kullanılamaz hale getirilmiştir.
Çevik Kuvvet Şube Müdürlüğü personelinin geri çekilmesi esnasında en önde elinde kalkan bulunan polis memuru [E.U.] sırt çantalı, yüzleri bezlerle kapalı, ellerinde ... flamalar ve sopalar bulunan göstericilerin arasında kalarak zati demirbaş silahı ayrı bir yerde olacak şekilde yere düşmüştür. Yapılan bu saldırı üzerine tekrar gazlı müdahale yapılarak, adı geçen emniyet mensubunun yerde bulunan zati demirbaş silahı göstericilerin arasından kurtarılmıştır.
Geri çekilen Çevik Kuvvet personeli arasında bulunan ve kalkancı olarak görev yapan polis memuru [A.Ş.] [başvuruya konu polis] telefon kulübelerinin yanından Milli Müdafaa Caddesi'ne geçtiği esnada eylemci şahıslar tarafından yapılan saldırılar sonucu yere düşürülerek elindeki kalkanı zorla gasp edilmiş ve yapılan saldırılarla kendisi linç edilmeye çalışılmıştır. Polis memuru [A.Ş.] kendisini yakın mesafeden atılan taş, tekme vb. tehlike ve saldırılardan korumak için kullandığı kalkanının eylemci şahıslar tarafından gasp edilmesi ve kalkancı olarak görev yaptığından üzerinde robocop tabir edilen teçhizatın bulunmaması nedeniyle kendi can güvenliğini sağlayamayacak duruma düşmüştür. Bu olay esnasında Polis Memuru [A.Ş.]; aralarında [M.A., E.S. ve İ.Ş.A.nın] da bulunduğu, kendisini hedef alarak yakın mesafeden çok sayıda taş ve tekme atmak suretiyle saldırarak gitgide daha da yaklaşan, kimliklerini gizlemek amacıyla yüzlerini kapatmış yaklaşık (50) kişilik marjinal bir grubun karşısında tek başına kalması ve kaskı dışında can güvenliğini sağlayabilecek herhangi bir teçhizatının da bulunmaması nedeniyle başka türlü def edemeyeceği, hayatını tehlikeye sokan ve artarak devam eden düşmanca saldırı ile muhtemel linç girişiminden kurtulabilmek amacıyla havaya zati demirbaş tabancası ile 3 el uyarı ateşi yapmak zorunda kalmış, bu sayede eylemci şahısların elinden kurtulmayı başarmış ve görevli diğer arkadaşlarının yanına gidebilmiştir. Polis memuru [A.Ş.nin] uyarı ateşi yaptığı esnada eylemci grup tarafından yakın mesafeden atılan çok sayıda taş kendisine isabet etmiştir. Bu esnada saldırgan grubun arasında bulunan [E.S.nin] yere düştüğü ve devamında ambulansla hastaneye gönderildiği gözlemlenmiştir.
Ayrıca geri çekilme esnasında gösterici grup arasında kısa bir süre kalan ve geri çekilen diğer arkadaşlarına yetişemeyen Çevik Kuvvet Şube Müdürlüğünde görevli polis memurları [E.Y., H.Ö., O.A. ve G.T.] YKM alışveriş merkezi yanında bulunan Milli Eğitim Bakanlığı ek binası içerisine saklanarak eylemci şahısların elinden kurtulmuşlardır.
Meydana gelen olaylar esnasında; polis memurları [A.Ş., Ö.Y., E.E., S.C.K., S.E.K., A.E.E., F.K., E.U. ve B.Ç.] çeşitli yerlerinden yaralanarak tedavilerinin yapılabilmesi için hastaneye gönderilmiştir.
..."
15. Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından Ankara İl Jandarma Komutanlığı (İl Jandarma Komutanlığı) Olay Yeri İnceleme (OYİ) Timi görevlileriyle 7/6/2013 tarihinde, başvurucu Mustafa Sarısülük ve vekilleri huzurunda -Ankara İl Emniyet Müdürlüğünden (İl Emniyet Müdürlüğü) OYİ ve Kimlik Tespit Şube Müdürlüğüne bağlı bir ekip de hazır olduğu hâlde- olay yeri incelemesi gerçekleştirilmiştir. İncelemeye dair tutanakta Cumhuriyet Başsavcılığı; Ankara Adalet Komisyonu (Adalet Komisyonu) bilirkişi listesinden olay yeri inceleme konusunda uzman iki bilirkişi tespit edildiğini, bu şahıslardan birine telefonla ulaşılamaması, diğerinin polis olması nedeniyle görevlendirilme yapılamadığını, TÜBİTAK'tan (Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu) bilirkişi talep edilmesi üzerine olay yeri incelemesi yapacak nitelikte personelin bulunmadığının bildirilmesi üzerine işin aciliyeti dikkate alınarak İl Jandarma Komutanlığı OYİ Timinden iki görevlinin bilirkişi tayin edilerek olay yeri incelemesinde görevlendirildiğini açıklamıştır.
16. Olay yeri incelemesi sırasında başvurucuların dinlenmesini talep ettikleri tanıklar İ.K., B.Ç., M.C.T. dinlenmiş ve tanıklar polisin havaya birkaç el ateş ettiğini, sonrasında silahın namlusu aşağı düşmüşken tekrar ateş etmesi sonucu E.S.nin vurulduğunu ifade etmiştir. Bilirkişilerce düzenlenen 13/6/2013 tarihli raporda; olay yerinde mermi sekme iziyle ateşli silaha ait kovan bulunmadığı, E.S.nin düştüğü yer ile şüpheli polisin durduğu ilk yer arasında 4,8 metre mesafe olduğu tespitlerine yer verilmiştir.
17. E.S.nin 14/6/2013 tarihinde tedavi altında bulunduğu hastanede ölmesi üzerine Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından aynı gün ölü muayenesi yapılmış, bu işlemde başvurucu Mustafa Sarısülük tanık olarak dinlenmiştir. Ölü muayenesi sonunda otopsi yapılmasına karar verilmiştir.
18. Başvurucular 11/6/2013 tarihli dilekçeyle, E.S.nin beyin ölümünün gerçekleşmesinden sonra yapılacak otopsi işleminin kameraya alınmasını ve başvurucu Mustafa Sarısülük'ün otopsi işleminde hazır bulunmasını talep etmiştir. Ayrıca başvurucular 13/6/2013 tarihli dilekçeyle E.S.nin beyin ölümünün gerçekleştiğini bildirerek kesin ölümünü müteakip gerçekleştirilecek olan otopsisinde gözlemci olarak ismini belirttikleri bir doktorun da bulunmasını talep etmiştir. Bunun üzerine Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından Ankara Adli Tıp Grup Başkanlığına (Grup Başkanlığı) aynı tarihli yazı ile adı geçen hekimin otopside hazır bulunacağına dair bilgilendirmede bulunulmuştur.
19. Grup Başkanlığının 6/8/2013 tarihli raporuna göre fotoğraf ve kamera çekimi yapılan 15/6/2013 tarihli otopsiye başvurucuların talebi doğrultusunda Ankara Tabip Odası tarafından görevlendirilen Adli Tıp Uzmanı Dr. A.U. da katılmıştır. Raporda; ölümün ateşli silah mermi çekirdeği yaralanmasına bağlı kafa kubbe ve kaide kemik kırıkları ile karakterli beyin doku harabiyeti ve kanaması sonucu meydana geldiği, kişinin vücudunda bir adet ateşli silah mermi çekirdeği giriş yarası tespit edildiği, mermi çekirdeğinin kafa kubbe ve kaide kemiklerini kırarak kraniuma (kafatası) girdiği, beyin dokusunda harabiyet ve kanama oluşturup beyin dokusu içinde kaldığı, seyrinin sağdan sola doğru olup oluşturduğu yaralanmanın müstakilen öldürücü mahiyette olduğu, "... 1x1,5 cm ebadında üst kısmında 1,5 cm uzunluğunda yırtık tarzında cilt laserasyonu bulunan sağda kalan bölümünde dış kenarda yarım ay şeklinde vurma halkası bulunan ateşli silah mermi çekirdeği giriş deliği yarası görüldü. Giriş yarası etrafında is ve barut artığı görünmedi..." tespitleri doğrultusunda cilt ve cilt altı bulguları uyarınca atışın uzak atış mesafesinden yapıldığı tespitlerine yer verilmiştir.
20. Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 17/6/2013 tarihinde talep edilmesi üzerine Adli Tıp Kurumu (ATK) Fizik İhtisas Dairesince düzenlenen 20/6/2013 tarihli balistik inceleme raporunda, E.S.nin otopsisi sırasında elde edilen mermi çekirdeğinin polis memuru A.Ş.nin silahından atılmış olduğunun tespit edildiği belirtilmiştir.
21. Cumhuriyet Başsavcılığı 6/6/2013 tarihinde İl Emniyet Müdürlüğünden, 1/6/2013 tarihindeki gösterilerde yaralanan şahsın kimlik bilgisi ile yaralamaya sebebiyet veren silahla ateş eden polis memurunun açık kimlik bilgisinin iletilmesini talep etmiştir. Cumhuriyet Başsavcılığı 15/6/2013 tarihinde cevabın çabuklaştırılması ve polis memurunun olayda kullandığı silahın teslim edilmesi, 15/6/2013 tarihinde ise olaya tanık olan diğer polis memurlarının kimlik bilgilerinin iletilmesi yönünde başka müzekkereler yazmıştır.
22. Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 6/6/2013 ve 7/6/2013 tarihli müzekkerelerle İl Emniyet Müdürlüğünden olay tarihindeki olay anını, öncesini ve sonrasını gösteren polis kamera kayıtlarının, olay yerinde bulunan ve olayı görüntüleyen MOBESE'lerin kayıtlarının, çevredeki işyerlerinde bulunan güvenlik kameralarının olayla ilgili kayıtlarının, vatandaşların yaptığı kamera kayıtlarının, bir haber ajansı kameramanının çektiği olay öncesi ve sonrasını da gösteren ham görüntülerin iletilmesi, ayrıca olay yerinde boş kovan, mermi çekirdeği, mermi çekirdeği gömlek parçası ya da ateşli silaha ait başka bir materyal ele geçirilmiş ise bunların gönderilmesi, olayın tanıklarının araştırılarak kimlik ve iletişim bilgilerinin iletilmesi talep edilmiştir.
23. Başvurucular 11/6/2013 tarihli dilekçeyle olay anına dair video görüntüsünü Cumhuriyet Başsavcılığına ileterek şüpheli polis memurunun kask numarasının görüntülerde mevcut olduğunu belirtmiş, soruşturmanın bu yönde ilerletilmesi talebinde bulunmuştur.
24. İl Emniyet Müdürlüğü 17/6/2013 tarihinde, olaya neden olan silahı kullanan polis memuru A.Ş.ye ait silahı, şarjör ve beş adet fişekle beraber Cumhuriyet Başsavcılığına teslim etmiştir.
25. İl Emniyet Müdürlüğünün 18/6/2013 tarihli yazısıyla, olaya dair polis kamerasıyla çekilmiş bir görüntü bulunmadığı, olay yerinde güvenlik güçlerine saldırıda bulunan çok sayıda eylemci olması nedeniyle ilk etapta inceleme yapılamadığından olay yerinden ele geçirilmiş boş kovan, mermi çekirdeği, mermi çekirdeği gömlek parçası ya da ateşli silaha ait başka bir materyal olmadığı belirtilerek olay yerini gören MOBESE kamerası görüntüsü, haber ajansı kameramanı tarafından çekilen olaya ilişkin ham görüntü, çevrede bulunan işyerlerine ait güvenlik kameralarının görüntüleri iletilmiştir. Ayrıca E.S.nin ölümüyle sonuçlanan havaya ateş etme fiilini gerçekleştiren polis memurunun Çevik Kuvvet Şube Müdürlüğünde görevli A.Ş. olduğu bilgisi iletilmiştir.
26. Cumhuriyet Başsavcılığı 11/6/2013 tarihinde Radyo ve Televizyon Üst Kurulundan, birçok televizyon kanalında E.S.nin yaralanmasına dair haber yayını yapılması nedeniyle olay anını, öncesini ve sonrasını gösteren haber yayınlarının ham hâllerinin iletilmesini talep etmiştir.
27. Başvurucular 18/6/2013 tarihli dilekçeyle, Cumhuriyet Başsavcılığından A.Ş.nin tutuklanması talebiyle sulh ceza hâkimliğine sevkini istemiştir.
28. İl Emniyet Müdürlüğü ölüm olayına dair düzenlenen tahkikat evrakını Cumhuriyet Başsavcılığına 24/6/2013 tarihinde iletmiştir. Ayrıca İl Emniyet Müdürlüğü 20/6/2013 tarihinde düzenlenen Görüntü İnceleme Tutanağı'nı da Cumhuriyet Başsavcılığına sunmuştur. Sicil numaraları yazılı iki polis memuru tarafından imzalanan bu tutanakta; vurulma anı, öncesi ve sonrasına ait görüntülerin yavaşlatılması suretiyle elde edilen fotoğraflarda göstericiler ve olay yerinde bulunan taşlar numaralandırılarak polis memuru A.Ş.nin ateş ettiği anlarda ve öncesinde atılan ve isabet eden taşlar tespit edilmiştir. İddianamede ayrıntıları yazılı olan (bkz. § 36) söz konusu incelemeye göre polisin karşısındaki grup kırk kişiden oluşmaktadır ve A.Ş.ye atılan taşın biri ateş etmesinden önce polis memurunun kafa bölgesine yakın bir yere, diğer bir taş ise ateş etmesinden önce göğüs ve karın bölgesi arasına isabet etmiştir. Bu sırada A.Ş. atılan taşlardan kurtulabilmek için sağdan sola sıçramaktadır. Yine polisin ateş etmesi sırasında müteveffanın attığı taş A.Ş.nin sağ omzuna çarpmış olup polis memurunun sağdan sola sıçrama hâli devam etmektedir. Sonrasında A.Ş.nin ateş etmesi sırasında atılan bir başka taş ise A.Ş.nin karın ile kasık bölgesi arasına isabet etmiş ve A.Ş. bu nedenle önünde bulunan bir göstericiye yüzünü dönmüş, sol kolunu karın bölgesine koymuş, vücudunda kasılma oluşmuş fakat A.Ş.nin silahı omuz hizasının yukarısında kalmış, üçüncü atış esnasında ise bir başka taş A.Ş.nin kafa bölgesine yakın yere isabet etmiştir.
29. Cumhuriyet Başsavcılığı olay sırasında Çevik Kuvvet Biriminde görevli polis memurları M.E.G., S.C.K., F.Ö., E.Ş. ve E.U. ile amirleri S.G.nin tanık sıfatıyla beyanlarını almıştır. Güvenlik güçleri beyanlarında özetle olay yerinde kalabalık bir gösterici grubunun silahlı saldırılarına maruz kaldıklarını, aralarından bazılarının yaralandığını, E.S.nin vurulma anını net görmediklerini belirtmiştir.
30. Cumhuriyet Başsavcılığında polis memuru A.Ş.nin müdafileri huzurunda alınan24/6/2013 tarihli şüpheli ifadesinin ilgili kısmı şöyledir:
"...Ben Ankara İl Emniyet Müdürlüğü Çevik Kuvvet Şube Müdürlüğünde 11/03/2011 tarihinden beri polis memuru olarak görev yaparım. Memuriyete ilk olarak bu Şubede başladım. Olay günü saat 16.00'da Çevik Kuvvet Şube Müdürlüğünde görev aldım. Birliğimizle birlikte başımızda [S.G.] olduğu hâlde araçla Çankaya İlçe Emniyet Müdürlüğünün bulunduğu Necatibey Caddesine gittik... Yürüyerek Kumrular Caddesini takiben Milli Müdafaa Caddesine çıktık. Ben kalkancı idim. Grubun en önünde kalkanları tutuyordum. Kalkan tutan polislere robocop kıyafeti giydirilmez. Milli Müdafaa Caddesinden Güvenpark içerisine girdik. Park içerisinde yürüyerek havuz başına geldik. Havuz başına gelirken park içerisinde bulunan göstericiler bizi alkışlarla ve ıslıklarla protesto ettiler. Havuz başına geldiğimizde ben ve diğer kalkan tutan arkadaşlarım grubun önüne geçtik. Gruptaki diğer polisler bizim arkamızda konuşlandılar. ... Biz burada konuşlanınca Ziya Gökalp Caddesi istikametinden, Gama İş Merkezi istikametinden, metro çıkışının bulunduğu yönden ve Kızılay AVM tarafından üzerimize taş, demir bilye ve torpil yağmaya başladı. ... Bunları gören Güvenpark içerisindeki grup da aynı şekilde bize saldırmaya başladı. Biz önce düz hat şeklinde konuşlanmıştık. Her yönden saldırı başlayınca saldırının yönüne göre oval olarak dizildik. ... Kalkanı başımıza taş gelmemesi ve arkadaki grubu koruyabilmek için diz kapağı hizasında tutmamız gerekiyordu. Bu şekilde yaptık. Bu defa alttan dizlerimize ve ayaklarımıza taş atmaya başladılar. Dizlerimizi korumaya çalıştığımızda yukarıdan başımıza taş atıyorlardı. Bir ara birlik amirimin telsizle 'böyle olmuyor efendim' diye anons geçtiğini duydum. Gösterici grup her yönden saldırarak bize iyice yaklaştı. Çok yakın mesafeden taş ve demir bilye atmaya devam etti. Ellerindeki flamaların sopalarıyla da vuruyorlardı. Birlik amirimiz çekileceğimizi söyledi. Biz kalkanlarla siper olup arkamızdaki grubun çekilmesine yardımcı olduk. Bu sırada göstericilerle aramızdaki mesafe iyice azaldı. Yakın mesafeden taşlı sopalı saldırılar devam ettiği için kalkanları her yöne çevirmeye çalışıyorduk. Bir taraftan da geri geri gitmeye çalışıyorduk. Geri giderken arkada beton koltuklar bizim geriye çekilmemize engel oldu. Polislerin bir kısmı yere düştü. Birbirini ezme tehlikesi geçirdi. Gösterici grup iyice yaklaşınca bu defa bize tekmelerle de vurmaya başladılar. Bazı arkadaşlarımızın kalkanları düştü. Polislerden yere düşenler oldu. Yere düşen arkadaşlarımıza taşla ve sopayla saldırdılar. Bir ara 'silah düştü' denildiğini duydum. Ancak hangi arkadaşımızın silahının düştüğünü görmedim. Arkamızdaki grup çekildikten sonra kalkancılar olarak biz de parktan çıkmaya çalıştık. Kalkancılardan bir kısmı bizden önce çıkmıştı. Biz 4-5 kalkancı polis park içinde kalmıştık. En son biz çıkmaya çalıştık. Gösterici grup çok kalabalıklaştı, her yönden bize saldırılarını sürdürdüler. Parkın bitiminde kaldırım vardı. Kaldırımın seviyesi parktan biraz daha aşağıda idi. Parkla kaldırım arasında yaklaşık yarım metre yükseklik farkı vardı. Ben de yanımdaki 4-5 kalkancı arkadaşımla birlikte parktan geri geri çıkmaya çalıştım. Bu sırada göstericilerden birisi bana tekmeyle vurdu. Elimdeki kalkan parkın içine düştü. Ben de tekmenin etkisiyle parkın dışına, kaldırım üzerine düştüm. Düştüğüm sırada da parkın içerisinden saldırılar sürüyordu. Bana taş atıyorlardı. Ben kaldırıma sırt üstü düştüm. Ayaklarım Güvenpark tarafında başım ise [Ç.] Market tarafında olacak şekilde yerde idim. O sırada yerden doğrulan sol tarafımdaki bir göstericinin bana doğru hamle yaptığını gördüm. Ben yere düştüğümde saldırılar devam ettiği ve göstericiler üzerime geldiği için beni öldüreceklerini düşündüm. Sırt üstü yerde yatarken yukarıdan bana doğru parkın içerisinden gelen ve üzerime taş atan göstericileri görünce içimden 'işim bitti' dedim. Bir an önce oradan kaçıp kurtulmak istedim. Kaçabilmek için öncelikle bana doğru hamle yapan göstericiyi kendimden uzaklaştırıp kaçmaya fırsat yaratmak istedim. Bu amaçla hemen doğrulup öne hamle yaparak göstericiye tekme ile vurdum. Ben hızlı davranıp o göstericiye tekme vurmasaydım o benim yanıma gelip benim yerden kalkmamı engelleyerek gösterici grubun beni linç etmesini sağlayabilirdi. Bundan korktum. O göstericiye tekme attıktan sonra diğer gösterici grubu gördüm. Tam cephemde duruyorlardı ve üzerime taşlarla koşarak geliyorlardı. Benim tekmeyle vurduğum gösterici doğrulup yakın mesafeden bana taş attı. Diğer gösterici grup ise bir taraftan üzerime doğru geliyor, bir taraftan da bana taş atıyorlardı. Ben yerden kalkarken biraz önce bahsettiğim korkularla silahımı çektim. Ancak mekanizmayı çekip namluya mermi sürmemiştim. Gösterici grubun bana taşlarla saldırdığını görünce linç edileceğimi düşündüm. Kaçmak istedim. Kaçmak için kendime fırsat yaratmak için de o sırada namluya mermi sürdüm. Bunu yaparken tabancamın namlusunu yere doğru tuttum. Daha sonra tabancamın namlusunu yukarıya, omuz hizamın üzerine kaldırdım ve havaya ateş etmeye başladım. Amacım uyarı idi. Bir taraftan uyarı amacıyla havaya ateş ederken, bir taraftan da kendimi kurtarmak için geriye doğru adım atarak gösterici gruptan uzaklaşmaya çalışıyordum. Ben ateş ederken gösterici grup içerisinden atılan taşlar vücuduma isabet ediyordu. Toplam 3 el ateş ettim. Sonra da koşarak uzaklaştım. Ateş ederken gruptan bir miktar uzaklaşmayı başarmıştım. Ben kaçarken de bana taş atmayı sürdürdüler. Hatta belime bir taş isabet etti. Ben ateş ettiğim sırada birinin yaralandığını farketmedim. Biraz ilerde konuşlanmış olan çevik kuvvet ekibinin yanına gittim. Yaralandığım için ambulans çağırdılar. Ambulans ile hastaneye gittim ve o gece saat 22.00 sıralarına kadar hastanede tedavim devam etti. Tedavi sonrası istirahat raporu düzenlendi. Toplamda 16 gün istirahat raporu verdiler. Vücudumdaki yaraların fotoğrafını da çektim. Ben olaydan 2 gün sonra internette ve televizyonlarda olay görüntüleri yayınlanınca ateş ederken birinin yaralandığını öğrendim. O ana kadar haberdar değildim. Ben kimseyi hedef alarak ateş etmedim. Tek gayem linç edilip öldürülmekten kurtulmaktı. Ateş ederken o ortamda alınması gereken tedbirleri aldım. Silahın namlusuna mermi sürerken namluyu yere çevirdim. Ateş ederken de silahı omuz hizamdan yukarı kaldırdım. Ben uyarı atışı yaptığım sırada dahi gösterici grup bana yönelik saldırılarını sürdürdü. Ben görevim gereği orada bulundum. Ben yere düştükten sonra dahi devam eden saldırılar karşısında havaya ateş etmeseydim gösterici grup beni linç edecekti. Ben ateş ederken vücuduma taşlar isabet etti. Ateş etmeye başlamadan önce de vücuduma taş isabet etti. Üzerimde sadece koruyucu olarak kaskım vardı. Hatta kaskımın ön tarafına da bir taş isabet etti. Bu olaylar sırasında benimle birlikte çok sayıda polis memuru da yaralandı...
Ben göstericilerin hiç birini tanımadığım gibi [E.S.yi] de tanımam. Hayatını kaybettiği için üzgünüm.
Benim otopsi raporuna bir diyeceğim yoktur. Adli Emanete teslim edilen ve balistik incelemesi yapılan silah benim görev silahımdır. Otopsi sırasında [E.S.nin] başından çıkarılan mermi çekirdeğinin benim silahımdan çıktığına dair balistik inceleme raporuna da bir diyeceğim yoktur.
Bana silah kullanmayla ilgili mevzuatta yer alan genel ilkeler dışında özel bir talimat verilmedi. Ben olay sırasında kanunun bana tanıdığı silah kullanma yetkisinin doğduğu kanaatindeyim. Silah kullanma şartları oluştuğu için ben havaya uyarı ateşi yaptım..."
31. Cumhuriyet Başsavcılığı 24/6/2013 tarihinde meşru müdafaada sınırın aşılması suretiyle ölüme neden olma suçundan A.Ş.nin tutuklanması talebinde bulunmuştur. Ankara 13. Sulh Ceza Mahkemesi tarafından 24/6/2013 tarihinde şüphelinin tutuklanması talebinin reddi ile hakkında yurt dışı çıkış yasağı konulması ve her hafta polis merkezine başvurma şeklinde adli kontrol uygulanmasına karar verilmiştir. Karar gerekçesi ile şüphelinin sorgudaki ifadesinin ilgili kısmı şöyledir:
"...
ŞÜPHELİ SORGUSUNDA: Ben bu konuda savcılık aşamasında vermiş olduğum ifademi tekrar ediyorum. Orada da belirttiğim gibi göstericilere gereken müdahaleyi yapmak üzere amirlerim tarafından Güvenpark civarında Kızılay'da görevlendirilmiştim. Müdahale devam ederken olayın çok kızıştığı bir noktada hatırladığım kadarı ile belediye ekmek satış binasının arkasında göstericiler tarafından sıkıştırıldım ve buradan 15-20 kişilik bir grup tarafından yoğun şekilde taş atışına maruz kaldım ve öldüreleceğimi düşündüm, ayağa kalkarak göstericinin bir tanesine tekme ile vurdum ancak grup üzerime doğru gelmeye devam edince kendimi korumak kastı ile silahımı çektim, önce namluya mermi sürmedim fakat saldırı devam edince silahımın ağzına mermi verdim ve namlusunu yere doğru tuttum daha sonra tabancanın namlusunu omuz hizamın üzerisine kaldırdım ve havaya doğru ateş etmeye başladım. Toplam üç el ateş ettim silah sesinin verdiği fırsattan istifade arkamı dönüp koşmaya başladım. Göstericiler halen taş atmaya devam ediyorlardı kendimi korumak kastı ile hareket ettim silah kullanma şartlarının oluştuğunu düşünüyorum kaldı ki kimseyi hedef gözeterek ateş etmedim...
Lüzum üzerine soruldu: Toplam üç el ateş ettim ancak ateş esnasında yoğun şekilde taş atışına maruz kalmıştım aldığım darbeler stabilitemi bozmuş olabilir. Bu esnada vücudumun her tarafına taş gelmişti, bileğime de gelmişti, bileğime gelen taş nedeni ile namlunun pozisyonu değişip maktülün kafasına doğru yönelmiş olabilir...
...
GEREKÇE:
Dosyada bulunan tüm deliller, cd kayıtlarının incelenmesi sonucu Gezi Parkı eylemleri adı verilen ve Ankara Kızılay'da yoğunlaşan eylemler sırasında olaya müdahale eden güvenlik güçlerinin arasında bulunan şüphelinin göstericiler tarafından prefabrik bir klübenin arkasında sıkıştırıldığı ve kalabalık bir grup tarafından yoğun şekilde taşlamaya maruz kaldığı, bu sırada şüphelinin belinden tabancasını çıkardığı ve havaya doğru üç el ateş ettiği, bu esnada maktül [E.S.nin] aniden yere düştüğü, şüphelinin arkasını dönerek grubun aksi yönüne koşmaya devam ettiği, bu sırada beline ve sırtına atılan taşların isabet etmeye devam ettiği, havaya ateş etme sırasında şüphelinin eyleminin meşru müdafaa sınırları dahilinde kalma olasılığının bulunduğu,
Şüphelinin kamu görevlisi olup kaçma ve delilleri karartma şüphesi altında olduğuna dair dosyada yeterli delil bulunmadığı gibi delillerin toplanmış olduğu,
Cumhuriyet Başsavcılığının sevk maddesinde belirtildiği şekilde suç vasfının sübuta ermiş olması ihtimaline binaen tutuklanmasının ileride telafisi mümkün olmayacak sonuçlar ortaya çıkarabileceği anlaşıldığından..."
32. Karara karşı başvurucular tarafından yapılan itirazın Ankara 13. Sulh Ceza Mahkemesi tarafından yerinde görülmemesi üzerine itirazın iletildiği Ankara 8. Asliye Ceza Mahkemesi 2/7/2013 tarihinde, müştekilerin salıverilme kararına itiraz hakları bulunmadığı gerekçesiyle itirazı reddetmiştir.
33. Dosyanın incelenmesi neticesinde şüpheli A.Ş. hakkında M.İ. Hastanesi tarafından üç ayrı tarihte istirahat raporu düzenlendiği görülmüştür. 1/6/2013 tarihli genel adli muayene raporunda "Darp cebir nedeniyle 112 tarafından getirildi. Sağ alt kadran batında abrazyonu [yüzeysel çizik, sıyrık] mevcut. Sağ ön kolda bilekte abrazyon, sol ön kol ön yüzde abrazyonu mevcut." yine 1/6/2013 tarihli raporda "TANI...: Darp edilme" 3/6/2013 tarihli raporda "TANI...: Diz kontüzyonu... Uyluk kontüzyonu [ezilme]... Dirsek burkulma ve gerilmesi ...Ayak bileği kontüzyonu" 10/6/2013 tarihli raporda ise "TANI...: Diz kontüzyonu... Uyluk kontüzyonu... Dirsek burkulma ve gerilmesi ... Ayak bileği kontüzyonu... El bileği ve karpus ligamentinin travmatik yırtığı" yazdığı ve A.Ş.nin sırasıyla 2, 7 ve 7 günlük sürelerle istirahat etmesinin uygun görüldüğü anlaşılmıştır.
34. Cumhuriyet Başsavcılığı 25/6/2013 tarihinde İl Emniyet Müdürlüğünden 1/6/2013 tarihinde Kızılay'da meydana gelen gösterilerde ve genel olarak toplumsal olaylarda Çevik Kuvvet Şube Müdürlüğüne bağlı polislerin silah kullanımıyla ilgili özel bir talimatın bulunup bulunmadığına dair bilgi istemiştir.
35. Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 19/6/2013 tarihinde, birçok yerden temin edilen olay anına ilişkin görüntülerin incelenmesi için Adalet Komisyonu bilirkişi listesinden seçilen iki bilgisayar yazılım donanım ve görüntülü inceleme uzmanından bilirkişi incelemesi yapılması talep edilmiştir. Bilirkişilerin hazırladığı ayrıntıları iddianamede yer alan (bkz. § 36) 25/6/2013 tarihli bilirkişi raporunda; geriden gelen bir göstericinin yakın mesafeden attığı taşın polis memuru A.Ş.nin kaskının önüne çarptığı, bu esnada A.Ş.nin silahının mekanizmasını kurduğu, A.Ş.nin silahını havaya kaldırdığı sırada müteveffa da dâhil olmak üzere birçok göstericinin elindeki taşları atmak üzere olduğu, A.Ş.nin tabancasını havaya doğrultarak namlusu havada bulunduğu sırada iki kez ateş ettiği, E.S.nin elindeki taşı A.Ş.ye attıktan sonra uzaklaşmak için sola döndüğü, bu sırada A.Ş.nin silahının baş seviyesinden yukarıda, namlusunun ise yere paralel olduğu, A.Ş.nin üçüncü kez ateş etmesinden önce grubun önünde bulunan bir göstericinin elindeki taşı fırlatmak üzere olduğu, toplam üç el ateş eden polis memurunun ateş etme süresinin bir saniye civarında olduğu, silahın ilk iki ateşlemede namlu ucunun havaya dönük olduğu fakat ateşlemeler sırasında namlunun çok hareketli olduğu, son ateşleme öncesinde ise namlunun bir an yere paralel olduğu, A.Ş.nin silahını üç kez ateşlemesine kadar geçen sürede göstericilerin ondan fazla taşı polis memuruna attığı tespitlerine yer verilmiştir.
36. Cumhuriyet Başsavcılığı, polis memuru A.Ş. hakkında meşru savunmada sınırın kasıt olmaksızın aşılması suretiyle öldürme suçundan 12/7/2013 tarihinde kamu davası açmıştır. Cumhuriyet Başsavcılığı iddianamede delil olarak müşteki beyanı ve dilekçeleri, Ölü Muayene Tutanağı, otopsi raporu, mermi çekirdeği ve tabanca, balistik raporu, olaya ilişkin görüntü kayıtları, görüntü analizine ilişkin bilirkişi raporu, Olay YeriTutanağı, olay yeri inceleme raporu, olay yeri inceleme uzmanlarınca düzenlenen bilirkişi raporu ve ekinde yer alan fotoğraf ile CD'ler, görüntü kayıtlarından alınan fotoğraflar, İl Emniyet Müdürlüğü tarafından gönderilen olay tutanakları, görev raporu, telsiz muhaberesine ilişkin ses kayıtları ve çözümleri, CD'ler, tanık beyanları, görev belgesi, adli muayene raporları, istirahat raporları, Görüntü İnceleme Tutanağı, zati demirbaş tabanca satış senedi, şüpheliye ait fotoğraflar ve şüphelinin savunmasını belirtmiştir. İddianamede, şüphelinin 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 81. maddesi ile 27. maddesinin birinci fıkrası uyarınca cezalandırılmasına karar verilmesi talep edilmiştir. İddianamenin ilgili kısmı şöyledir:
"...
İstanbul Gezi Parkında meydana gelen olaylara destek vermek amacıyla Ankara'nın çeşitli semtlerinde gösteriler yapıldığı, gösterilerin 01/06/2013 günü de devam ettiği, bu gösteriler nedeniyle alınan güvenlik tedbirleri kapsamında, Ankara İl Emniyet Müdürlüğü Çevik Kuvvet Şube Müdürlüğünde polis memuru olarak görev yapan şüpheli [A.Ş.nin] Birliği ile birlikte saat:17:00 sıralarında Ankara Metrosu Milli Müdafaa Caddesi çıkışı ile Güvenpark içerisinde bulunan havuz arasında konuşlandırıldığı, şüphelinin kalkancı olması sebebiyle en ön safta yer aldığı,
Çevik Kuvvet Birliğinin Güvenpark içerisinde düzen almasından hemen sonra, o bölgede bulunan göstericilerin taş, demir bilye, çeşitli sert cisimler ile maytap atmak suretiyle polise saldırıda bulundukları,
Göstericiler tarafından gerçekleştirilen saldırıların yoğunlaşması ve Kumrular Caddesinden yaklaşık 4000 kişilik gösterici grubunun yaklaşması üzerine, Güvenpark içerisinde ve YKM Alışveriş Merkezi önünde bekleyen Çevik Kuvvete ait birliklerin Milli Müdafaa Caddesi ile Kumrular Caddesinin kesiştiği hattın yukarısına çekilme emri aldığı,
Şüphelinin ve arasında yer aldığı Çevik Kuvvet Birliğinin, arkalarında bulunan beton banklar, ağaçlar ve telefon kulübeleri ile göstericiler tarafından gerçekleştirilen saldırılar sebebiyle hızlı ve düzenli bir şekilde çekilemediği, polislerin bir kısmının telefon kulübelerinin üzerinden atladığı,
Şüpheli [A.Ş.] ile birlikte, kalkan taşıyan ve ön safta yer alan küçük bir polis grubunun park içerisinden en son çekildikleri, bu grubun çekildiği sırada ellerindeki kalkanların beton banklar arasına sıkışması ve göstericilerin taşlı, sopalı saldırıları sebebiyle beton banklar arasına düşenler olduğu gibi kalkanını elinden düşürenlerin de olduğu, bu gruba göstericiler tarafından yakın mesafeden taşlı ve sopalı saldırıların yapıldığı,
Güvenpark içerisinden çıkan şüpheli [A.Ş.nin] Milli Müdafaa Caddesi ile Güvenpark arasındaki kaldırıma geldiği sırada, üzerine gelen bir göstericiyi uzaklaştırdığı ve yere düşen göstericiye doğru ilerleyip tekmeyle vurduğu, bu sırada Metro çıkışı önünde bulunan yaklaşık 40 kişilik bir gösterici grubunun şüpheli [A.Ş.nin] üzerine geldiği ve taş atmaya başladığı, göstericiye tekmeyle vurmadan önce tabancasını çeken şüphelinin, göstericiler tarafından taşlanınca tabancasının mekanizmasını çekmek suretiyle fişek yatağına mermi sürdüğü, bu sırada namluyu yere doğru tuttuğu, şüphelinin daha sonra tabancasını yukarı kaldırıp omuz hizasından yukarıda tutarak havaya ateş etmeye başladığı, ateş ettiği sırada geriye ve yana doğru çekildiği, silahıyla bu şekilde iki kez havaya ateş ettiği, geriye ve yana doğru çekilirken arkasını göstericilere dönüp gitmek istediği sırada, geriye dönerken tabancayı tuttuğu elinin ve tabancanın bir an yere paralel hale geldiği, şüphelinin bu konumda iken tabancasını üçüncü kez ateşlediği, bu sırada [E.S.nin] elindeki taşı şüpheliye attıktan sonra uzaklaşmak için sola döndüğü, tabancadan çıkan mermi çekirdeğinin [E.S.nin] başına sağ kulak hizasından isabet ettiği, şüphelinin eylemcilere yaklaşmasından silahını 3. kez ateşlemesine kadar geçen süre zarfında göstericiler tarafından 10'dan fazla taşın şüpheliye atıldığı, ateş edildiği esnada [E.S.] tarafından, ateş edilmeden 1/3 saniye önce, ateş edilmeden 1/2 saniye önce, ateş edildiği esnada ve 3. ateş esnasında göstericiler tarafından atılan taşların şüphelinin vücudunun muhtelif yerlerine isabet ettiği,
Tabancadan çıkan mermi çekirdeği ile yaralanan [E.S.nin] Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesinde saat 17:54 itibariyle tedavi altına alındığı, ancak kurtarılamayarak 14/06/2013 tarihinde vefat ettiği,
[E.S.nin] ölümünün ardından hastanede ölü muayenesinin yapıldığı, sonra Adli Tıp Kurumu Ankara Grup Başkanlığına sevk edildiği, burada 15/06/2013 tarihinde, müştekiler adına gözlemci olarak Adli Tıp Uzmanı Dr. [A.U.nun] da katılımıyla Minnesota Protokolüne uygun olarak otopsi yapıldığı, otopsi sırasında başından bir adet 9 mm çapında mermi çekirdeğinin çıkartıldığı,
Ankara Adli Tıp Grup Başkanlığında yapılan otopsi sonucunda düzenlenen 15/06/2013 tarih... otopsi tutanağına göre, [E.S.nin] ateşli silah mermi çekirdeği yaralanmasına bağlı kafa kubbe ve kaide kemik kırıkları ile karakterli beyin doku harabiyeti ve kanaması sonucu öldüğü, ayrıntılı otopsi raporunun daha sonra dosyaya ibraz edileceği,
Otopsi sırasında cesetten elde edilen mermi çekirdeğinin Adli Emanetin... muhafaza altına alındığı,
[E.S.nin] ateşli silah mermi çekirdeği yaralanmasına bağlı olarak öldüğünün yapılan otopsi ile anlaşılması üzerine, şüpheli [A.Ş.nin] görev silahına el konularak... muhafaza altına alındığı,
Adli Emanete alınan şüpheli [A.Ş.ye] ait tabanca ile [A.Ş.nin] vücudundan çıkartılan mermi çekirdeğinin 17/06/2013 tarihinde... Adli Tıp Kurumu Başkanlığına gönderildiği ve balistik inceleme ile mermi çekirdeği üzerinde sekme izi çalışması istenildiği,
Adli Tıp Kurumu Fizik İhtisas Dairesi Balistik Şubesi tarafından mermi çekirdeği ve tabanca üzerinde yapılan inceleme sonucu düzenlenen 20/06/2013 tarih ve ... balistik raporuna göre, [E.S.nin] vücudundan çıkartılan mermi çekirdeğinin şüpheli [A.Ş.ye] ait tabancadan atılmış olduğu...
Ankara Emniyet Müdürlüğünün 17/06/2013 tarihli yazısı ekinde bulunan Zati Demirbaş Tabanca Satış Senedine göre, adli emanete alınan tabancanın şüpheli [A.Ş.ye] ait olduğu,
Ankara Emniyet Müdürlüğü Çevik Kuvvet Şube Müdürlüğünden alınan görev listesine göre, şüpheli [A.Ş.nin] 01/06/2013-02/06/2013 tarihinde 3. Birlik Amirliğinde 3. Grup 1. Tim'de Kızılay Bölgesinde görevlendirildiği,
Ankara İl Jandarma Komutanlığı Olay Yeri İnceleme Timi'nde görevli 2 uzman bilirkişi ile 07/06/2013 tarihinde olay mahalline gidilerek keşif yapıldığı, keşif sırasında mermi sekme izinin bulunmadığının belirlendiği, ayrıca müşteki vekillerince hazır edilen tanıkların dinlenildiği,
Keşif sırasında yapılan tespitlere dayalı olarak bilirkişilerce 13/06/2013 tarihli raporun düzenlendiği, bu rapora göre, olay yerinde mermi sekme izinin bulunmadığı gibi ateşli silaha ait kovana da rastlanılmadığı, [E.S.nin] yere düşme anında şüphelinin durduğu yer ile tabancanın ele alındığı ilk yer arasında 4,8 metre mesafenin bulunduğu, bilirkişilerce [E.S.nin] düştüğü yerin ve olay yerindeki sabit noktaların tespit edilerek ölçümlerinin yapıldığı, olay mahallini gösteren fotoğrafların ve kamera kaydının rapora eklendiği,
Ankara İl Emniyet Müdürlüğü Olay Yeri İnceleme ve Kimlik Tespit Şube Müdürlüğü tarafından düzenlenen Olay Yeri İnceleme Raporuna göre de, olay mahallinde herhangi bir mermi sekme izinin olmadığı, bu rapor ekinde de olay yeri görüntüleri ve krokisinin yer aldığı,
[E.S.nin] vurulma anına ilişkin görüntülerin, olay mahallinde bulunan kamu kurumları ile özel şahıslara ait işyerlerinin güvenlik kameralarından, mobese kayıtlarından, televizyon kuruluşlarından, internetten ve RTÜK'ten temin edildiği, temin edilen görüntü kayıtlarının Ankara Adli Yargı İlk Derece Mahkemesi Adalet Komisyonu Başkanlığı bilirkişi listesinde yer alan bilgisayar yazılım donanım ve görüntülü inceleme uzmanlarından oluşan 2 kişilik heyete tevdi edildiği,
Görüntüleri inceleyen bilirkişilerin 25/06/2013 tarihli raporu düzenleyerek ibraz ettikleri, bu raporda, olay öncesi göstericiler tarafından polise yapılan saldırıların, şüphelinin ateş etme görüntülerinin, [E.S.nin] vurulma anı ve göstericilerin şüpheli [A.Ş.ye] yönelik taşlı saldırılarının fotoğraflarla gösterildiği,
Bahse konu rapora göre, şüphelinin üzerlerine gelen eylemciyi uzaklaştırdığı ve yere düşen eylemcinin üzerine doğru ilerleyip tekme attığı, o sırada bir çok eylemcinin ellerinde bulunan taşları atmak üzere oldukları, [E.S.nin] de elinde taş olduğu, gerilerden koşarak gelen bir göstericinin elindeki büyük bir taşı yakın mesafeden şüphelinin başına attığı, şüphelinin başındaki kaskın ön tarafına çarpan taşın yere düştüğü, bu sırada şüphelinin sağ elinde bulunan tabancasının mekanizmasını çektiği, şüphelinin tabancayı havaya kaldırdığı sırada [E.S. de] dahil olmak üzere bir çok eylemcinin elinde taş bulunduğu ve taşları atmak üzere oldukları, şüphelinin tabancasını havaya doğrultarak ateş ettiği, aynı anda da sol yana ve geriye doğru hareket ederek çekildiği, silahın namlusu havada bulunduğu sırada şüphelinin 2. kez ateş ettiği, [E.S.nin] elindeki taşı şüpheliye attıktan sonra uzaklaşmak için sola döndüğü sırada şüphelinin elindeki tabancanın baş seviyesinden yukarıda, namlusunun ise yere paralel olduğu, şüphelinin 3. kez ateş etmesinden önce grubun önünde bulunan eylemcinin elindeki iri taşı fırlatmak üzere olduğu, şüphelinin 3. atışından hemen sonra [E.S.nin] başında ve başının sağ üst tarafındaki saçlarda bir anlık hareketliliğin gözlendiği, şüphelinin ilk ateş ettiği yer ile son ateş ettiği yerin farklı olduğu, son ateş ettiği yerin daha geride olduğu, ancak bu mesafenin ölçüsünün raporda gösterilmediği, toplam 3 el ateş eden şüphelinin ateş etme süresinin 1 saniye civarında olduğu, son atış anı ile birlikte yönünü polislerin olduğu tarafa dönüp koşmaya başladığı, şüphelinin silahı ilk iki ateşlemesinde namlunun ucunun havaya yönelik olduğu, ancak ateşlemeler sırasında namlunun çok hareketli olduğu, son ateşleme öncesinde ise namlunun bir an yere paralel olduğu, şüphelinin eylemcilere yaklaşmasından silahını 3. kez ateşlemesine kadar geçen süre içerisinde göstericiler tarafından 10 adetten fazla taşın şüpheliye atıldığı, polisin 3. atışıyla aynı anda [E.S.nin] yere düşmeye başladığı,
Bilirkişiler tarafından incelenen CD ve DVD'lerin kopyalarının çıkartılarak soruşturma dosyasına eklendiği, orijinallerinin ise otopsi işlemine ait fotoğraf ve görüntü kayıtları ile birlikte Adli Emanetin ... muhafaza altına alındığı,
Ankara İl Emniyet Müdürlüğünce de olaya ilişkin kamera kayıtlarının incelenerek Fotoğraflı Görüntü İnceleme Tutanağının düzenlendiği ve 20/06/2013 tarih... yazı ekinde Başsavcılığımıza gönderildiği,
Fotoğraflı Görüntü İnceleme Tutanağında; göstericiler tarafından Ziya Gökalp Caddesi üzerinde kurulan barikatın, polisin göstericilere müdahalesinin, Güvenpark içerisinde polise yönelik taşlı saldırıların, polisin geri çekilme sırasında maruz kaldığı saldırıların ve beton banklar arasından çekilirken yaşadığı zorlukların, telefon kulübeleri üzerinden atlayan polislerin, [E.S.nin] yüzü kapalı ve eldivenli halinin ve 5 kez taş atarken görüntüsünün yer aldığı,
Aynı tutanakta vurulma anına ilişkin görüntülerin inceleme yönteminin anlatıldığı, buna göre, iki buçuk saniyelik görüntüden saniyede 1/50 (fps) kare almak suretiyle 250 kare fotoğraf elde edildiği, görüntü hızının 50/100 ve 10/100 oranında yavaşlatıldığı, sesin senkronize edildiği,
Yine bahse konu tutanağa göre; bir buçuk saniyeden az süre içerisinde 3 el silah sesinin duyulduğu, polis memurunun silahını yere doğru dolduruş yaptıktan sonra 3 el atış yaptığı, her 3 atışta da elin omuz hizasından yukarıda olduğu, bu sırada polis memurunun çok yakınında ve karşısında bulunan, içerisinde [E.S.nin] de yer aldığı grubun taşlı saldırısına maruz kaldığı, [E.S.nin] 3. atış sesinin gelmesinin hemen ardından yere düştüğü, grubun bir kısmının geriye doğru kaçtığı, bir kısmın da taşlamaya devam ettiği, dondurulan görüntü üzerinde polis memuruna saldıran gruptaki şahıslara numara verildiği ve eşgal tanımlaması yapıldığı, buna göre grubun 40 kişiden oluştuğu, ayrıca yerde bulunan ve gösterici grup tarafından atılan taşlara da numara verildiği, polis memurunun silahla ateş etmesinden 1/3 saniye önce, tahmini 4-4,5 metre mesafeden 27 numaralı şahıs tarafından atılan 35 numaralı taşın polis memurunun göğüs üstü kafa bölgesine yakın yere isabet ettiği,atıştan 1/2 saniye önce 14 numaralı şahıs tarafından atılan taşın polis memurunun göğüs ve karın bölgesi arasına isabet ettiği, bu esnada polis memurunun atılan taşlardan kurtulabilmek için sağdan sola doğru sıçrama halinde ve yüzü göstericilere dönük olduğu, atış esnasında tahmini 4-4,5 metre mesafeden 17 numaralı şahıs [E.S.] tarafından atılan 17 numaralı taşın polis memurunun sağ omuz hizasında omuzuna çarpıp yere düştüğü, polis memurunun sağdan sola sıçrama halinin devam ettiği, yine atış esnasında 40 numaralı şahıs tarafından tahmini 7-8 metre mesafeden atılan 39 numaralı taşın polis memurunun karın ile kasık bölgesi arasına isabet ettiği, polis memurunun kendisine isabet eden taşın etkisiyle bir anda önünde bulunan 7 numaralı şahsa yüzünü döndüğü, aynı zamanda sol kolunu karın bölgesine doğru tuttuğu, vücudunun kasılma hareketi gösterdiği, silahın halen sağ elde ve omuz hizasının yukarısında bulunduğu, 3. atış esnasında 7 numaralı şahıs tarafından tahmini 2-2,5 metre mesafeden atılan 34 numaralı taşın polis memurunun göğüs üstü kafa bölgesine yakın yere isabet ettiği, 7 numaralı şahsın taşı atmasından 1/3 saniye önce polis memurunun vücudundaki kasılmanın belirgin olarak görüldüğü, 8, 10, 25 ve 36 numaralı şahısların polis memurunun kaçış istikametine taş attığı,
Fotoğraflı Görüntü İnceleme Tutanağında yer alan yukarıdaki açıklamaların fotoğraflar üzerinde de gösterildiği,
Ankara Emniyet Müdürlüğünün 20/06/2013 tarih... yazısı ekinde Başsavcılığımıza gönderilen, [M.İ.] Hastanesinin 01/06/2013 tarih ve... Genel Adli Muayene Raporuna göre, şüpheli [A.Ş.nin] 112 Acil Servis tarafından Hastaneye getirildiği, karın sağ alt kısımda, sağ ön kol bileğinde ve sol ön kol iç yüzde abrazyon mevcut olduğu, aynı Hastane tarafından [A.Ş.nin] hakkında 01/06/2013 tarihinde 2 gün, 03/06/2013 tarihinde 7 gün, 10/06/2013 tarihinde de 7 gün istirahat raporu düzenlendiği,
Emniyet Müdürlüğünün anılan yazısı ekinde şüpheli [A.Ş.ye] ait olduğu bildirilen ve vücudunun çeşitli yerlerinde yara izlerini gösteren fotoğrafların bulunduğu,
Ankara Emniyet Müdürlüğünün 24/06/2013 tarihli yazısı ekinde 02/06/2013 tarihli Olay Tutanağının gönderildiği, bu tutanağa göre; ... [bkz. § 14 ]
Şüphelinin de aralarında bulunduğu Çevik Kuvvet Birliğinin amiri olan [S.G.nin], görev yaptıkları 01/06/2013 günü saat 16:00 ila 02/07/2013 günü saat 10:00 arasında gerçekleşen olaylara ilişkin 02/06/2013 tarihli Görev Raporu düzenlediği, dosyaya ibraz edilen bu raporda [E.S.nin] yaralanması olayı ile bu olaydan önce ve sonra yaşananların detaylı olarak anlatıldığı, raporda isimleri yer alan 9 polis memurunun yaralandığı ve iş göremez raporu aldığı, polise ait 5 adet boy kalkanının da göstericiler tarafından gasp edildiği bilgilerine de yer verildiği, raporun [S.G.nin] ifadesi ile uyumlu olduğu,
Şüpheli [A.Ş.nin] ifadesinde, [bkz. § 30]
Şüphelinin Sulh Ceza Mahkemesi'nde verdiği ifadesinde, [bkz. § 31]
Olay sırasında şüpheli [A.Ş.nin] görev aldığı Çevik Kuvvet birliğinde yer alan polis memurları [M.E.G., S.C.K., F.Ö., E.Ş. veE.U.nun] tanık sıfatıyla beyanlarının alındığı,
Tanık [F.Ö.nün] ifadesinde olay günü Güvenparkta görev alan birlik içerisinde kalkancı olarak görev aldığını, Güvenpark içerisinde metronun YKM çıkışı ile havuz arasında düzen aldıklarını, hemen sonra göstericilerin saldırıya başladığını, taş, demir bilye vb sert cisimler attıklarını, saldırıların yoğunlaştığı sırada geri çekilme emri aldıklarını, geri çekilirken arkalarında beton bank ve ağaç çit olduğu için çekilmekte zorlandıklarını, hızlı çekilme sağlanamadığını, çekilme sırasında göstericilerin iyice yanlarına yaklaştığını, yakın mesafeden taş ve flama sopalarıyla vurmaya başladıklarını, kendisinin ağaçların arasından geçerek parktan çıktığını, kaldırım üzerinde bulunan taksi durağının arkasına saklandığını, bu sırada 3-4 polisin parkın içerisinden telefon kulübelerinin yanından çıkmaya çalıştıklarını, bunların parktan çıkan son grup olduğunu, bu grup çıkarken parkın içerisinden yoğun şekilde taşlandıklarını, tekme ile vuranlar olduğunu, [A.Ş.nin] aldığı tekme darbesi sonucu kaldırıma düştüğünü, son çıkan grup kaldırıma geldikten sonra da park içerisinden üzerilerine taş atmaya devam edildiğini, bu sırada kel bir göstericinin [A.Ş.nin] [sanık polis memuru] üzerine doğru geldiğini, Kızılay AVM tarafından da bir grup göstericinin aralarında [A.Ş.nin de] bulunduğu polislere taş atmaya başladığını, bu grubun aynı zamanda polislere doğru geldiğini, kendisinin yardım etmek için kalkanını siper ederek yanlarına gitmeye çalıştığını, ancak bir göstericinin [A.Ş.nin] yanına yaklaştığını, [A.Ş.ye] tekme attığını, vurmaya çalıştığını, üzerlerine yoğun bir şekilde taş atıldığı ve etrafı da gözetlemeye çalıştığı için [A.Ş.nin] yerden kalktığını görmediğini, silah sesi duyunca baktığında [A.Ş.yi] üzerine gelen göstericilerin önünde havaya 3 el ateş ederken gördüğünü, ateş ederken göstericilerin [A.Ş.yi] yoğun bir şekilde taşladıklarını, [A.Ş.nin] ateş ettikten sonra dönüp kaçtığını, bu olay sırasında [E.S.nin] yaralandığını fark etmediğini, olaylar sırasında, polis memuru [E.E.nin] göğüs kafesinin kırıldığını, çok sayıda polisle birlikte kendisinin de yaralandığını, saldırıların yoğunluğu karşısında öleceğini düşündüğünü beyan ettiği,
... [devamında diğer polislerin Başsavcılıktaki tanık beyanları yer almakta]
Olay günü şüphelinin de içerisinde yer aldığı Çevik Kuvvet Birliğinin Amiri olan [S.G.nin] ifadesinde,...
Olay mahallinde yapılan keşif sırasında müşteki vekilleri tarafından keşif mahallinde hazır edilen, [İ.K., B.Ç. ve M.C.T.nin] tanık sıfatıyla dinlenildikleri,
Tanık [İ.K.nın] ifadesinde, ...
... [devamında olay yeri incelemesi sırasında dinlenen tanıkların beyanları yer almaktadır.]
Müştekiler vekilinin 08/07/2013 tarihli dilekçe ile [D.G., C.Ç., D.C., G.K., H.A., Ş.İ., M.E., K.A., S.D. ve F.O.yu] tanık olarak dinletmek istediğini beyan ettiği, bu tanıklardan [D.G., C.Ç., H.A., K.A. ve S.D.nin] dinlenildiği, bu defa müştekiler vekilinin 09/07/2013 tarihli dilekçe ile diğer tanıklarını yargılama aşamasında dinleteceklerini, bu aşamada dinletmekten vazgeçtiklerini beyan ettiği,
[Tanık S.D.nin] ifadesinde,
... [devamında tanıkların beyanları yer almaktadır.]
Olayla ilgili görüntüleri kaydeden [C.T.] Televizyonu kameramanı tanık [M.B.T.nin] ifadesinde,...
Olayla ilgili görüntüleri kaydeden [K.D.] Televizyonu kameramanı tanık [H.D.nin] ifadesinde...
Bir diğeri ile uyumlu olmayan, kısmen yorum içeren, olay görüntüleri ve görüntü analiz raporlarıyla çelişen beyanlara itibar edilemediği,
Olay yerinde yapılan keşif sırasında yapılan tespitler, olay yeri inceleme uzmanları tarafından düzenlenen raporlar, görüntü inceleme raporu, mermi çekirdeğinin kemik dokuda oluşturduğu kenarları düzgün oluk şeklindeki iz ve balistik raporuna göre, olay yerinde ve [E.S.nin] ölümüne neden olan mermi çekirdeğinde sekme izinin bulunmadığı,
Mermi çekirdeğinde sekme izinin olmamasının, şüphelinin maktülü doğrudan hedef alarak ateş ettiği anlamına gelmediği, şüphelinin silahından çıkan merminin başkaca bir cisme çarpmadan [E.S.nin] başına isabet ettiğini gösterdiği,
Polis Vazife ve Selahiyet Kanunu 16. maddede polise silah kullanma yetkisi tanındığı, ancak bunun öldürme yetkisi anlamına gelmediği,
[E.S.nin] de arasında bulunduğu gösterici grubun şüpheliye yönelik taşlı saldırısı ile şüphelinin silahlı savunması arasında bir orantı olmadığı, meşru savunmada yasal sınırın aşıldığı, sınırın kasten aşılması halinde ceza sorumluluğunun kalkmayacağı,
Ancak şüphelinin kendisine saldırıda bulunan gösterici gruba karşı tabancasını çekerek havaya uyarı atışı yaptığı sırada, 3. atışı yapmak isterken dönüp kaçmaya çalıştığı esnada, omuz hizasından yukarıda tuttuğu tabancasının dönme hareketinin etkisi ile yere paralel hale gelmesi ve o konumda iken atış yapması sonucu [E.S.nin] yaralanmış olması ile atış öncesi ve atış esnasında şüphelinin vücudunun muhtelif yerlerine isabet eden taşlar dikkate alındığında şüphelinin meşru savunma sınırını kasten aştığının söylenemeyeceği, sınırın kasıt olmaksızın aşıldığı,
Meşru savunmada sınırın kasıt olmaksızın aşılması halinin TCK 27/1. madde düzenlendiği,
TCK 27/1. maddenin 'Ceza sorumluluğunu kaldıran nedenlerde sınırın kast olmaksızın aşılması hâlinde, fiil taksirle işlendiğinde de cezalandırılıyorsa, taksirli suç için kanunda yazılı cezanın altıda birinden üçte birine kadarı indirilerek hükmolunur.' hükmünü içerdiği,
Şüphelinin eyleminin TCK 81 ve 27/1. maddelere uyan meşru savunmada sınırın aşılması suretiyle öldürme suçunu oluşturduğu,
Şüpheli tarafından gerçekleştirilen ve TCK 81. maddeye mümas olan eylemin meşru savunma olup olmadığı, meşru savunma ise yasal sınırın aşılıp aşılmadığı, sınır aşılmış ise bunun kasten mi yoksa kasıt olmadan mı aşıldığı hususlarının taktir ve değerlendirmesinin ağır ceza mahkemesinin görevine girdiği anlaşıldığından,
Şüphelinin yüklenen suçtan mahkemece yargılamasının yapılarak, eylemine uyan TCK 81, 27/1, 53 ve 63. maddeler uyarınca cezalandırılmasına..."
B. Ankara 6. Ağır Ceza Mahkemesi Nezdindeki Yargılamalar
1. 2013/337 ve 2013/349 Esaslarına Kayden Görülen Yargılama Süreçleri
37. Ankara 6. Ağır Ceza Mahkemesinin (Ankara Ağır Ceza Mahkemesi) 2013/337 esasına kayden görülmeye başlanan yargılamada, A.Ş.nin Ankara Çevik Kuvvet Şube Müdürlüğünde görevli polis memuru olması nedeniyle hakkında 2/12/1999 tarihli ve 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun hükümlerine göre verilmiş soruşturma izni bulunmadan kamu davası açılması nedeniyle yargılamanın durdurulmasına karar verilmiştir.
38. Karara karşı Cumhuriyet Başsavcılığının ve başvurucuların yaptığı itirazları değerlendiren Ankara 7. Ağır Ceza Mahkemesi 19/7/2013 tarihinde durma kararının kaldırılmasına karar vermiştir. Bu karar üzerine yargılamaya 2013/349 esasa kayden devam edilmiştir.
39. Başvurucular özel olarak temin ettikleri olay anına ait görüntülerin incelenmesine dair Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesinden alınan 17/7/2013 tarihli bilirkişi raporunu, bir Alman belgesel yönetmenliği profesöründen alınan 9/9/2013 tarihli bilirkişi raporunu, ruh sağlığı ve hastalıkları uzmanı üç doktordan alınan 25/11/2013 tarihli raporu ve bir psikiyatri doktorundan temin edilen 3/7/2013 tarihli raporu Ankara Ağır Ceza Mahkemesine sunmuştur. Raporların ilgili kısımlarına Aksaray 1. Ağır Ceza Mahkemesinin (Aksaray Ağır Ceza Mahkemesi) 19/12/2016 tarihli kararında yer verilmiştir (bkz. § 81).
40. Bu karar üzerine 2013/349 esasa kayden yeniden görülmeye başlanan yargılamada 19/7/2013 tarihli tensip kararıyla dosya kapsamındaki görüntü CD'lerinin incelenmesi için bilirkişiye tevdiine karar verilmiştir.
41. Bilişim suçları izleme ve değerlendirme uzmanı bilirkişi tarafından 5/8/2013 tarihli rapor düzenlenmiştir. Raporda özetle A.Ş.nin silahını yere doğrultup doldurduktan sonra havaya üç kez ateş ettiği, her üç atışta da elinin omuz hizasından yukarıda olduğu, A.Ş.nin ateş ettiği sırada kendisine yakın mesafede bulunan göstericiler tarafından taşlandığı belirtilmiştir.
42. Ankara Ağır Ceza Mahkemesi 23/7/2013 tarihinde, 23/9/2013 tarihli duruşma öncesinde, sırasında veya sonrasında duruşma salonunda ve civarında yaşanabilecek olumsuz olaylara karşı gerekli güvenlik tedbirleri alınması için güvenlik birimlerine müzekkere yazmıştır.
43. Ankara Ağır Ceza Mahkemesinin 23/9/2013 tarihli duruşmasının başında taraflar arasında tartışma çıkması sonucunda duruşma gerçekleştirilemeyerek duruşmanın 28/10/2013 tarihine ertelenmesine karar verildiği anlaşılmıştır. Duruşma Tutanağı'nın ilgili kısmı şöyledir:
"... Müştekiler ...[başvurucular] hazır.
Müştekiler vekili [53 adet vekil] ... hazır.
Sanık A.Ş. ve vekilleri [3 adet vekil] ... hazır.
Duruşma salonuna alınması konusunda, polislerin alınması, avukatların içeri girmesi ve vatandaşların salona alınması hususunda tartışma ve arbede yaşandığı görüldü.
...
Dava duruşmasına başlanamaması nedeniyle ilk duruşmanın savunmanın alınması, müştekilerin beyanlarının alınması, savunma avukatlarının ve müşteki avukatlarının beyanlarının alınması amacıyla duruşmanın CMK 142. Maddesi 182/2 Maddesi gereğince kamu güvenliği nedeniyle kapalı yapılmasına karar verildi.
...
Müşteki vekillerini temsilen müşteki vekili Av. [M.Y.nin] beyanları göz önüne alındığında duruşma salonundaki duruşma saatinin saati geçmesine rağmen başlamaması olması, mahkemenin karar aldıktan sonra duruşma salonunda her ne kadar sükunet sağlanmış ise de mahkememizin ilk celse için almış olduğu kararın kaldırılması talebinin reddine karar verildi. Kapalı duruşmaya devam olundu. Kapalılığın ilk celse duruşması için alındığı hususu belirtildi.
Duruşmaya başlanacağı zaman salonun dışında arbede yaşandığı, salonun içinde ve dışında bu sırada tutanak yazılırken müşteki vekili Av. [M.Y.] söz alarak sanığın perukla geldiğini ve peruğun düştüğünü belirterek yargılama yapılmamak için kimliğini gizlediğini belirtmiştir. Kolluk adliye dışında tutulmadığı sürece yargılamanın yapılması mümkün değildir. Salon boşaltılırken koridorda kolluk kuvvetleri çıkan seyircilere ve bu esnada orada bulunan avukatlara saldırmışlardır. İkinci çıkan arbedenin nedeni ve sorumlusu da kolluk kuvvetleridir.
Peruk, müşteki vekili Av. [M.Y.den] alındı. Emanete gönderilmek üzere dosyaya alındı.
..."
44. Ankara Ağır Ceza Mahkemesi 3/9/2013 tarihinde, duruşma salonunda Mahkeme Heyetine "Hâkim davayı kaçtın, onlarla ortaksınız.", polislere "Katil polis, katiller." şeklinde sözler söylendiğini, duruşma sırasında sanık A.Ş.nin darbedildiğini, arbede yaşandığını, sanığın önündeki sabit mikrofonun yerinden çıktığını, parmaklıkların yerinden oynatıldığını belirterek olaylar hakkında suç duyurusunda bulunmuştur. Sonrasında Ankara Ağır Ceza Mahkemesi 4/10/2013 ve 25/10/2013 tarihlerinde, duruşmalarda meydana gelen olaylara ilişkin olarak 3/9/2013 tarihinde suç duyurusunda bulunulduğunu belirterek sanığın polis olması sebebiyle davanın güvenilir bir şekilde sürdürülmesi amacıyla 28/10/2013 tarihli duruşma sırasında duruşma salonunda ve kapısında gerekli sayıda asker bulundurulmak suretiyle gerekli tedbirlerin alınması için güvenlik birimlerine müzekkere yazmıştır.
45. UYAP üzerinden yapılan incelenmede A.Ş.nin Şanlıurfa'ya tayin olduğu ve bu sebeple 28/10/2013 tarihli ikinci duruşmaya katılmadığı fakat üç müdafiinin, başvurucuların ve 101 vekilinin de hazır bulunduğu anlaşılmıştır. Duruşmada; başvurucuların vekillerinin A.Ş.nin tutuklanmasına ilişkin taleplerinin değerlendirilmesi hususunda A.Ş.nin ilk duruşmaya geldiği fakat duruşmanın başlayamamış olması sebebiyle savunmasını yapamadığı, A.Ş.nin görevli olarak Şanlıurfa'da bulunduğu, kaçma ihtimalinin, delilleri karartmasının söz konusu olmadığı gerekçesiyle A.Ş.nin müdafilerinin şahısla ilgili mazeretlerinin kabulüne ve A.Ş.nin savunmasının Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) vasıtasıyla alınmasına dair ara kararı verilmiştir. Başvurucuların SEGBİS ile savunma alınması kararına karşı itirazları Ankara 7. Ağır Ceza Mahkemesinin 4/11/2013 tarihli kararıyla, söz konusu kararın itiraza tabi kararlardan olmadığı gerekçesiyle reddedilmiştir.
46. Başvurucular vekilleri SEGBİS ile alınacak savunma sırasında Şanlıurfa'daki duruşmada hazır bulunma talebinde bulunmuştur. Ağır Ceza Mahkemesi 27/11/2013 tarihinde SEGBİS Yönetmeliği ve Bakanlık Bilgi İşlem Daire Başkanlığının genelgesi gözetilerek -sanığın hazır edilmesi ve kimliğinin tespitine ilişkin hususlar dışında- tüm işlemlerin Ankara Ağır Ceza Mahkemesince yapılması gerektiğinden ve savunma SEGBİS'le görüntülü olarak Ankara Ağır Ceza Mahkemesince alınacağından sanık ve müşteki vekillerinin Şanlıurfa 2. Ağır Ceza Mahkemesindeki SEGBİS duruşmasında hazır bulunamayacaklarına karar vermiştir.
47. Ankara Ağır Ceza Mahkemesi 31/10/2013 ve 8/11/2013 tarihlerinde, 2/12/2013 tarihli duruşma sırasında salon içinde ve kapıda gerekli güvenlik tedbirlerinin alınması ve yeterli sayıda askerin bulundurulması için güvenlik birimlerine müzekkere yazmıştır.
48. 2/12/2013 tarihli üçüncü duruşmaya A.Ş., SEGBİS aracılığıyla Şanlıurfa'dan katılmış; A.Ş.nin üç müdafii, başvurucular ve çok sayıda vekil ise duruşmada hazır bulunmuştur. A.Ş.nin kimlik tespiti SEGBİS aracılığıyla yapılmıştır. Başvurucuların vekillerinin talebi üzerine A.Ş.nin kimliğinin tespit edilip elektronik imza ile mahkemeye gönderileceğinden kimlik belgesinin resimli fotokopisinin ve bir resminin çekilmesi suretiyle gönderilmesine karar verilmiştir. Duruşmadaki savunmasında A.Ş. ayrıntılı yazılı savunmasını sunduğunu, bu savunması dışında konuşmak istemediğini bildirmiş; A.Ş.nin yazılı savunması huzurda okunmuştur. Dosyanın incelenmesinden A.Ş.nin yazılı savunmasının Cumhuriyet Başsavcılığı nezdindeki ifadesiyle benzer olduğu anlaşılmıştır.
49. Devamında Ankara Ağır Ceza Mahkemesi, başvurucuların katılma taleplerinin kabulüne karar vermiştir. Sonrasında başvurucular vekilinin sorduğu bazı sorulara A.Ş. yanıt vermiştir. Duruşma sonucunda Ankara Ağır Ceza Mahkemesi Heyetince ilk duruşmada tanıkların duruşma salonu dışına çıkarıldığı, duruşma salonunda meydana gelen arbede nedeniyle duruşmanın ertelendiği, ikinci duruşmada SEGBİS'le ilgili itirazlar ve Mahkemenin adil olmadığı yönünde beyanlar ileri sürüldüğü belirtilerek yargılamadan çekinme kararı verilmiştir.
50. A.Ş. 2/12/2013 tarihli dilekçeyle, yargılanmakta olduğu olay nedeniyle radikal bazı örgütlerden tehdit aldığını ve hakarete maruz kaldığını, can güvenliği bulunmadığını, kendisine koruma tayin edildiğini belirterek çekilen fotoğrafının taraflara verilmemesini ve yargılama dosyasında muhafaza edilmesini talep etmiştir.
51. 2/12/2013 tarihli duruşmada verilen davadan çekinme kararını inceleyen Ankara 7. Ağır Ceza Mahkemesi 13/12/2013 tarihinde hâkimin tarafsızlığını şüpheye düşürecek sebepler ileri sürerek çekinmesi şartlarının dosyada gerçekleşmemesi nedeniyle davadan çekinme kararının uygun olmadığına karar vermiştir.
52. Bu karar üzerine Ankara Ağır Ceza Mahkemesi başkanı 20/12/2013 tarihinde Bakanlık Ceza İşleri Genel Müdürlüğüne (Genel Müdürlük) kanun yararına bozma talebinde bulunmuştur. Genel Müdürlük 4/2/2014 tarihli yazıyla, kanun yararına bozma yoluna Yargıtay denetiminden geçmeden kesinleşen kararlar yönünden başvurulabileceğinden davadan çekinme kararı aleyhine kanun yararına bozma yoluna gidilmediğini belirtmiştir.
53. Bu defa Ankara Ağır Ceza Mahkemesinin bir üye hâkimi 10/2/2014 tarihinde davadan çekinme kararı vermiştir. Söz konusu kararı inceleyen Ankara 7. Ağır Ceza Mahkemesi 14/2/2014 tarihli kararla hâkimin tarafsızlığını şüpheye düşürecek somut sebeplerin gerçekleşmemesi nedeniyle çekinmenin uygun olmadığına karar vermiştir.
54. Bunun üzerine Ankara Ağır Ceza Mahkemesi 10/2/2014 tarihinde, 7/4/2014 tarihli duruşmanın güvenliğinin sağlanması, duruşma salonu içinde ve dışında yeterli sayıda güvenlik gücünün bulundurulması için çeşitli güvenlik birimlerine müzekkereler yazmıştır.
55. 7/4/2014 tarihli duruşmada, başvurucular çok sayıda vekille temsil edilmiş olup başvurucular 2/12/2013 tarihli duruşmada Mahkeme Heyetinin çekinmesi dolayısıyla sanığın savunmasının tamamlanamadığını belirtmiş, sanığa soracak soruları olması nedeniyle sanığın duruşmada hazır bulundurulmasını talep etmiştir. Talep üzerine sanığa doğrudan soru yöneltilmesi, polisler tarafından tutulan tutanak ile ilgili soru sorulması amacıyla sanığın duruşmada hazır edilmesi için hakkında çağrı kâğıdı çıkarılmasına karar verilmiştir.
56. Ankara Ağır Ceza Mahkemesi 7/4/2014 ve 27/5/2014 tarihlerinde, 26/5/2014 ve 7/7/2014 tarihli duruşmalarda sanığın da hazır bulunacağını gözeterek duruşmaların güvenliğinin sağlanması, ek planlama yapılması, duruşma salonu içinde ve dışında yeterli sayıda güvenlik gücünün bulundurulması için çeşitli güvenlik birimlerine müzekkereler yazmıştır.
57. 26/5/2014 ve 7/7/2014 tarihli duruşmalarda A.Ş.nin duruşmada hazır bulunduğu, başvurucuların çok sayıda vekille temsil edildiği görülmüştür. 7/7/2014 tarihli duruşmada Cumhuriyet savcısı A.Ş.nin olası kasıtla öldürme nedeniyle cezalandırılması ve haksız tahrik hükümlerinin uygulanması gerektiği yönünde esas hakkında mütalaasını sunmuş, A.Ş.nin tutuklanmasına karar verilmiştir.
58. Ankara Ağır Ceza Mahkemesi 14/7/2014 tarihinde, 3/9/2014 tarihli duruşmada sanığın da duruşmada hazır bulunacağını gözeterek duruşmanın güvenliğinin sağlanması, ek planlama yapılması, duruşma salonu içinde ve dışında yeterli sayıda güvenlik gücünün bulundurulması için çeşitli güvenlik birimlerine müzekkereler yazmıştır.
59. A.Ş.nin 3/9/2014 tarihli duruşmadaki savunmasının ilgili kısmı şöyledir:
"...kalkanın yere bırakıp üzerlerine doğru gidildiği gittiği ... deniliyor ... benim kalkanım muhtemelen parkın içerisinde ... çünkü kasığımda bu şekilde ayak izi vardı sağ kasığımda ... Parkın içerisinde bizi yani kalkanlarımıza şu büyüklüklerde sayın hakimim delikler vardı ilerden sapanlarla bizi taşlıyorlardı o esnada ben kendi ayağıma o attıkları taşlar yerden sektirip atıyorlar kendi ayağıma gelmesin diye ayağımın kaba etine çevirdiğimi hatırlıyorum. Arkamdakileri koruyabilmek için kalkanı yukarıya kaldırıyorum hakimim... İlk mahkemeye perukla çıktığımı söylüyorlar, benim dışarıda twitterlar’da kimlik fotokopilerim paylaşıldı bu süreçten daha sonra Eylüldeki mahkemeden sonra benim illegal örgütler tarafından dışarıda dünya kadar tehdidim var, bu emniyetten istihbarattan bize ulaşıyor benim dışarıda koruma polisi verdiler bana yani benim dünya kadar tehdide uğradığım ortada twitterlar’da kimlik fotokopilerim paylaşılıyor... havuz başında beton koltukların orada sıkıştırıldığımızda ... Bir arkadaşımın üzerine bastım diyor çalıların arkasına atlayabilmek için diyor yani ne kadar vahim bir durum düşünebiliyor musunuz. Canını emanet ettiğiniz her gün beraber yiyip içtiğiniz işte göreve gidip geldiğiniz bir arkadaşının göğsüne basıyorsunuz atlıyorsunuz yani bu olayın vahametini ne kadar gösteriyor ... Yani o insanın böyle dışarıdan bakınca veya görüntüyü izleyince anlaşılmıyor o an orada o taşı bir yiyip o kaldırım taşını kırılmış ikiye bölünmüş kaldırım taşını bir yiyip bir canınızın yanması gerekiyor. Bugün hepimizin eline evde bir dikiş dikerken bile iğne batsa havaya hopluyoruz yani ... olay anında parkın içindeki görüntüde ben çalılıkların oraya kadar geldiğimde,... arkaya atlayabilmek için oraya kadar geldim orada kalkanımın nereye gittiğini bilmiyorum yani artık yakın mesafeden adamlar bizzat yere düşen arkadaşlara saldırıyorlardı, bize saldırıyorlardı hakim bey ben çalılıkların arkasına atlayabilsem yukarıya doğru kaçacaktım zaten ama çalıların oradan ben sırtım üzerine düşürüldüğümde, ... bana gelen darbe sonucu ... yere düşürüldüğümde ... hala yukarıdan taş atma durumları var orada ki eylemcilerin bu görüntü ile sabit bir şey ben orada yere düştüğümde oranın yüksekliği bu çitten daha yüksek belki de oradan sırtım üzerine yere düştüğümde elimde kalkanım yoktu sadece gaz maskem ve kaskım vardı ve içeride havuz başında 15 dakika boyunca bu adamlar bizi orada taşlamışlar. Orada biz acayip bir duruma düştük yani bizim arkadaşlarımız telefon kulübelerinin üstünden atlayıp kaçtılar robokob arkadaşlar onlar kaçtıysa öndeki kalkancıların ... sayesinde kaçtılar ben kalkancıyım diyorum efendim size kalkanlarda bu kadar delikler vardı ben orada kalkancı olarak sırtımı dönüp gözümün önüne bakarak kaçma imkanım olsa çalılardan güzelce atlar giderdim. Ama arkamı dönmek gibi bir imkanım yoktu çünkü kalkanıma sürekli taşlar isabet ediyordu, sürekli taşlar isabet ediyor, beton koltuklar var, arkadaşlarım orada yere düşmüş millet birbirinin üzerine basıyor yani o hengameyi ben burada size ne kadar anlatsam da efendim o olayın içine yani bu hengameyi polis memuru olup da öyle bir olaya girmeyen bir insan bile anlayamaz ... ben oradan üzerime atlayacaklarını düşünerek efendim parkın içindeki o dediğim görüntüde ki çalılıklar üzerimden üzerime atlayacaklarını düşünerek silahımı yerdeyken çektim ama dolduruş yapmadım efendim, dolduruş yapmadım. Şimdi sağ elimde silah varken doğal olarak nasıl yerden doğrulmam gerekir benim sol elimi yere koymam gerekir değil mi sol elimi yere koyup doğrulduğumda yanımdaki eylemcinin bana doğru hamle yaptığını gördüm bakın buralar ekmek sandığı yüzünden ekmek kulübesi yüzünden görüntüye alınmamış ... o esnada ben yerden doğrulduğumda o eylemci bana doğru hamle yaptığında ben ona tekme suretiyle uzaklaştırmak istedim. Yani belimde copum var ama o copları bilmiyorum ne kadar bilginiz var yani çıkartmak orada çok şey değil yani kolay bir iş değil yani... Daha sonra ben orada o eylemciye tekme attıktan sonra... kaskıma taşın çarpmasıyla... birlikte kalabalık grubu ben o zaman fark ettim bana doğru geldiklerini yani aslında ben silahı parkın içindeki gruba karşı çektim orada ben bunları ifademde de anlattım ... orada ben artık taşlar bana patır patır isabet etmeye başlayınca hakim bey ben orada artık kafamdaki tek o anlık oluşan düşünce silahım namlusuna mermiyi verip havaya ateş etmek oldu. Çünkü oradaki saldırıyı dindirmem gerekiyordu benim yani oradan çıkabilmek için dindirmem gerekiyordu. Size şunu sorayım yani buradan sizin orası 5 metre vs. öyle bir şeydir herhalde sizin kürsünüz ya şimdi atılan taşlar kaldırım taşı hakim bey, ... benim doktor raporlarımda da mevcut. Eve gittim kız arkadaşıma göndermek için fotoğrafta çektim yani ... küçücük bir canınız yansa yani serçe parmağınıza vursam sonuçta bütün vücut irkiliyor ... çıplak bir vücutta yakından atılan o kaldırım taşlarının bırakacağı etkiyi bir düşünün sizce de kontrolümün bozulması normal değil mi. Eğer taşlamasalar ben zaten geri çekiliyordum ve böyle bir kaza yaşanmayacaktı. Efendim şimdi şunu söylemek istiyorum yani benim orada eğer ki amacım bir art niyetim olsa bir kötü niyetim olsa... benim o tekme attığım şahıs yerden doğruluyor ... tekrardan bana var gücüyle geriye doğru kasılıp taş atıyor sanırsam o taş herhalde görüntüde belli ben sol elimi tutuyorum kasılıyorum böyle bir hareketim oluyor elimi oraya koyuyorum yani eğer ki benim kastım olsa... bana en çok orada beş metre ve iki metre olarak kıyaslıyorum bana en çok zarar verecek olan orada iki metre mesafedeki adamdır. Yani benim bir art niyetim olsaydı ben o adama silahı doğrulturdum orada, yani benim başından sonuna bu kadar taş yememe rağmen ısrarla elimi havada tutuyorum, ısrarla havaya ateş etmek istiyorum, ısrarla havaya ateş ediyorum. Ama orada ki eylemciler yani namlu kendilerine doğrulmadığı için bakıyorlar uyarı ateşi yapıyor, hala ısrarla taş atıyorlar eğer ki namlu kendilerine doğrulsaydı zaten taş atmazlardı ... ben vücut hareketlerimle efendim şimdi kafada kask var gaz maskesi var bir ses duyuramazsınız bir şey yapamazsınız karşıdaki gruba bir ikazda da bulunamazsınız sizi taşlayan gruba ve 4,5,6 artık ne kadarsa oradaki metre hatırlamıyorum size o kadar kaldırım taşları atılıyor vücudunuza isabet ediyor canınızın yanmasını vücudunuzun tepkimelerini bir düşünün psikolojik haliniz korkmanız telaşlanmanız bunun çabası ve bu durumdayken bile bu durumdayken bile ben hareketlerime bakın ... ben hareketlerimle uyarı ateşi yaptığımı gösteriyorum karşı tarafa yani benim bir art niyetim olsa yani o silah hiçbir eğitimde öyle kurulmaz yani yere doğru bu şekilde zıplayarak bir silah kurma şekli yoktur. Benim orada ki gayem hem geriye doğru adımlayıp mesafemi açmak hem de aynı zaman da yere doğru doldurup bir kazaya meyil vermemek istiyorum ben orada. Yere doğru dolduruyorum elimi doğrudan eylemcilere değil de doğrudan yukarı doğru doğrultarak ateş etmeye başlıyorum ve aynı zamanda hala içimdeki korkuyu paniği düşünün, yani geriye doğru adımlıyorum ben hala başkanım yani geriye doğru adımladığım halde ve ben atmaya başlamışım oraya artık silahın sesi duyuluyor orada duyulmuyorsa da görülüyor yani. Ben havaya atmaya başlamışım atmışım,... sen beni hala taşlıyorsun yani ben sana uyarı atışı yapmak amacında olduğumu gösteriyorum, ... vücut tepkimelerim yani açıkça görülüyor atılan taşlar, vücudumun hareketi o kasığıma değen taş benim iç kanamadan şüphelendiler hastanede film çektiler. Ben elimi nasıl sol kasığıma tutuyorum... bunlar çıplak gözle görülecek şeyler bunlar bilirkişi raporuna ... taşları saymaya falan hiçbir şeye gerek yok ki ... ben uyarı atışı yapıyorum yapmayın anlamı nedir bunun durdurun saldırıyı ama siz hala taş atmaya devam ederseniz yani benim vücudum o tepkimeleri gösterdiğinde haliyle o kontrol bozulabilir. Yani dünyanın en iyi silah atan adamını buraya getirelim 5 metre 6 metre mesafeye koyalım 20, 30 kişi herneyse 20-30 kişiye de gerek yok üç kişi beş kişi karşısından taşlayalım taşlayalım bakalım düzgün bir havaya atış yapabilecek mi ... eğer ki orada o eylemciler benim az önce bahsettiğim şekilde hareketlerimle atışımı atışımı uyarı atışı olacağını göstermeme rağmen havaya da uyarı atışı yapmaya devam etmeme rağmen beni hala taşlayarak böyle bir kazanın olmasına sebebiyet verdiler. Eğer ki o taşlar bana atılmamış olsaydı ben zaten hamlelerimle de geriye doğru kaçıyorum..."
60. Ankara Ağır Ceza Mahkemesi 3/9/2014 tarihli kararla A.Ş.nin olası kasıtla öldürme suçundan cezalandırılmasına, hakkında haksız tahrik hükümlerinin uygulanmasına karar vermiştir. A.Ş. neticeten 7 yıl 9 ay 10 gün hapis cezasına mahkûm edilmiş ve hükmen tutukluluk hâlinin devamına karar verilmiştir. Gerekçenin ilgili kısmı şöyledir:
"...
4) Eylemin bilinçli taksir veya olası kast yönünden değerlendirilmesi
a) Bilinçli taksir yönünden TCK 22/3 maddesi çerçevesinde yapılan değerlendirmede,
Kanun metninde 'kişinin öngördüğü neticeyi istememesine rağmen neticenin meydana gelmesi halinde bilinçli taksir vardır' hükmü yer almaktadır. Taksir eyleminin değerlendirilmesinde, eylemin taksirli bir suç olması, neticenin öngörülebilir olması, hareketin iradi olması, neticenin istenilmemesi, dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı davranılması, hareket ve netice arasında illiyet bağının varlığı göz önüne alınmalıdır...
b) Olası kast yönünden TCK 21/2 maddesi yönünden yapılan değerlendirmede,
Kanun metninde, 'suçun kanuni tanımındaki unsurların gerçekleşebileceğini öngörmesine rağmen fiili işlemesi halinde olası kast vardır' hükmü yer almaktadır...
Olası kast ve bilinçli taksirde failin neticeyi öngörerek hareket etmesi gerekmektedir. Olası kastta fail gerçekleşme olasılığını öngördüğü neticeyi göz önüne almakta, kabullenmektedir. Bilinçli taksirde ise failin neticeye yönelik iradesi, istememe şeklindedir...
...
... Görüntülerin incelenmesinde Gezi Parkı olaylarıyla bağlantılı Ankara'da eylemler düzenlenmiş..., eylemlerin hukuk düzeninin gerektirdiği kurallar dışına çıkılarak gerçekleşmesi üzerine yasal çerçevede görevli bulunan polisler, kural dışı yapılan hareketlere ilişkin kendilerine düşen görevi yerine getirmeye çalışmışlardır...
...
Sanığın eyleminin değerlendirilmesinde, mahkememiz olası kast ve bilinçli taksir değerlendirmesi yönünden yukarıda belirtilen kurallar çerçevesinde, sanığın görevli diğer polis memurları ile olay yerinde olaylara müdahale etmek amacıyla tedbir alınması sırasında hazır bulunduğu, eyleme katılan kişilerin güvenlik görevlilerine karşı yapmış oldukları taşlı, sopalı eylemleri sonucunda, olayın başlangıcında kalkancı durumunda bulunan polislerin bazılarının kalkanlarının alınması ve geri çekilmek zorunda bırakılmaları ve buna ilişkin verilen talimatlar sebebiyle polislerin Güvenpark yanında bulunan Milli Müdafaa Caddesi üzerinden Kumrular sokak istikametine doğru geri çekildikleri, görüntülerde izlendiği şekliyle atılan taşların nitelikleri ve direnişin küçümsenmeyecek boyutta olduğu, her bir taşın isabet etmesi halinde öldürücü bir darbe etkisi meydana getirebileceği, ancak sanığın da geri çekilme imkanı varken geri çekilmeyerek silahını çektiği açıktır. Sanık [A.Ş.nin] görevi gereği kendisine verilen tabancasıyla olayın meydana geldiği yer olan Milli Müdafaa Caddesi'nin Güvenpark Kızılay Metro çıkışı köşesinde, üç el ateş etmesi sonucunda mermilerden birinin maktul [E.S.nin] başına isabet etmesi sonucu ölüm meydana gelmiştir. Buna göre kanunun olası kast ile düzenlemiş olduğu hükümler çerçevesinde yapılan değerlendirmede sanığın ateş etmesi neticesinde orada bulunanların isabet alarak yaralanabileceklerini veya ölebileceklerini öngörebilecek bir durumda olduğu, üçüncü atış sonucunda da ölümün meydana gelmiş olması göz önüne alındığında, sanık [A.Ş.nin] olay anında, bulunduğu alanda, tabanca ile ateş etmesini gerektirecek düzeyde bir tehlikenin söz konusu olmadığı, olay anında aynı şartlar altında bulunan diğer görevli polis memurlarının böyle bir eyleme kalkışmadıkları, sanığın kendisinin de daha sonra duruşmadaki ifadesinde de kabul ettiği gibi olaydan hemen sonra polis arkadaşlarına 'çektim sıktım üç tane' demesi, sanığın suçun kanuni tanımındaki unsurların gerçekleşebileceğini öngörmesine rağmen fiili işlemiş olması sebebiyle eylemin olası kastla adam öldürme olduğu mahkememizce kabul edilmiştir.
Sanığın eylemi bilinçli taksir olarak kabul edilmemiştir. Bilinçli taksirin söz konusu olabilmesi için sanığın neticeye yönelik iradesinin 'istememe' şeklinde gerçekleşmesi gerekmektedir. Halbuki eylemde yukarıda anlatıldığı gibi sanık olası kast unsurlarını gerçekleştirecek şekilde hareket etmiştir.
c) Olası kast (TCK 21/2) halinde haksız tahrik hükümlerinin (TCK 29) uygulanması
...
haksız hareketin işleniş şekli, niteliği, tahrik edenle edilenin durumları nazara alınmış ve hakkaniyet ilkesi çerçevesinde uygun bir biçimde tahrikin derecesi tespit edilerek cezada yapılan indirim oranı 2/3 olarak belirlenmiştir.
5) Meşru müdafaa sınırının aşılması suretiyle adam öldürme iddiasına ilişkin yapılan değerlendirme
...
... TCK'nın 27/1 maddesi, meşru müdafaa bakımından geçerli olup, hukuka uygunluk nedeniyle sınırın aşıldığı hallerde uygulanır. Olayın meydana geliş şekline göre, Yargıtay Ceza Genel Kurulu kararı göz önüne alındığında meşru savunma şartlarının olayımızda gerçekleşmediği açıktır.
...
8) SEGBİS Sisteminin Kullanılması
...
SEGBİS sisteminin kullanımına ilişkin yukarıda belirtilen yönetmelik ve genelge gereği huzurda bulunamayan ve başka bir mekanda bulunan sanıkla ilgili savunma alınması söz konusu olduğundan, Sanık [A.Ş.nin] Şanlıurfa'da bulunması sebebiyle SEGBİS sistemiyle savunmasının alınmasına karar verilmiş olup, SEGBİS sisteminin özelliği gereği sanığın sesli ve görüntülü video sistemiyle, mahkeme huzurunda bulunan avukatı kanalıyla savunmasının alınmasıdır. Bu sebepten, sanığın savunmasının alınmasına karar verildikten sonra avukatların mahkememizde bulunması gerektiği, SEGBİS sistemi gereği sanığın yanında avukat bulunması zorunluluğu olmadığından sanığın tek başına SEGBİS sistemiyle huzurda bulunan sanık vekilleri ve katılan vekillerinin huzurunda savunması alınmıştır.
Tarafların, yani sanık vekillerinin ve katılan vekillerinin savunma konusundaki itirazları, savunmanın yapılamadığına ilişkin beyanları üzerine sanık vekillerinin sanık [A.Ş.yi] duruşmada hazır edeceklerini beyan etmeleri üzerine, sanığın huzurda hazır edilmesiyle savunması alınmıştır.
Mahkemenin buradaki amacı, tarafların beyanlarını değerlendirirken sanık savunmasına ilişkin sanık vekillerinin de beyanları göz önüne alınarak adil yargılama ilkeleri çerçevesinde savunmanın alınması olduğundan, tekrar savunma alınmıştır. Esasen mahkememizin görüşüne göre SEGBİS sistemiyle yapılan savunma geçerli olmasına rağmen, özellikle sanık vekillerinin sanığı hazır etmeleri suretiyle savunmasının alınmasını talep etmeleri sebebiyle talepleri kabul edilmiştir.
SONUÇ VE GENEL DEĞERLENDİRME:
Sanığın savunması, katılanların beyanları, sanık vekillerinin ve katılan vekillerinin beyanları, tanık beyanları, olay anını gösteren video görüntüsü ve dosyadaki belgelerin birlikte değerlendirilmesinde,
... izlenen video kayıtları ve tanık beyanlarına göre Ankara Metrosu'nun Milli Müdafaa Caddesi çıkışı ile Güvenpark'da gösterilere müdahale etmeleri için görevlendirilen polis memurlarına göstericilerin çeşitli maddeler fırlattıkları, bu maddelerin yaralayıcı ve zedeleyici nitelikte olduğu, olay yerinde görevli olan ve kalkan taşıyan polis memurlarının bulunduğu grubun bu sebeple geri çekilirken, polislerin bir kısmının yere düştüğü, bu esnada kalkanlarının da düştüğü, geri çekilme talimatının verilmiş olduğu, sanık [A.Ş.nin] gösteriler devam ettiği sırada geri çekilirken Güvenpark'ın köşesinde bulunan telefon kulübelerinin yanından caddeye doğru çıktığı, ancak diğer polis memurları gibi Milli Müdafaa Caddesi'nden yukarı doğru geri çekilmek yerine pozisyonunu koruduğu, bir göstericiye tekme atarak hemen ardından silahını çektiği ve silahı üç kez ateşlediği, ilk iki atışın yukarı doğru yapıldığı, sanık polis [A.Ş.nin] silahını üçüncü kez ateşlediğinde, önünde bulunan gösterici grubundan [E.S.nin] vurularak yaralandığı ve yere düştüğü görüntülerden ve tanıkların beyanlarından açıkça anlaşılmakla sabittir. Adli Tıp Kurumunun maktul [E.S.nin] hangi tabancadan ateşlenen mermiyle vurulduğu hususundaki raporunda, olay yerinde bulunan polis memurlarının tabancalarının incelenmesi neticesinde, merminin sanık polis [A.Ş.ye] ait tabancadan atılmış olduğu anlaşılmıştır. Bunun üzerine iddia makamı tarafından 12/07/2013 tarihli iddianame ile sanık hakkında meşru savunmada sınırın aşılması suretiyle öldürme suçundan kamu davası açılmıştır. Sanığın eyleminin kasten adam öldürme - olası kastla adam öldürme - taksirle veya bilinçli taksirle adam öldürme yönünden yapılan değerlendirmelerde, yukarıda da ayrıntılı olarak izah edildiği üzere sanığın maktul [E.S.yi] olası kastla öldürdüğü kanaatine varılmış ve bu bağlamda TCK 21. madde hükümleri uygulanmış olup, eylemde kullandığı silahın devlet tarafından görevi gereği kendisine verilmiş olması sebebiyle TCK 266. maddesi kapsamında silahla ilgili değerlendirme de yapılmakla, eylemde haksız tahrikin oluşup oluşmadığı yönünden, yine yukarıda detaylı olarak izah edildiği üzere, sanığa atılan taşlar ve olayın cereyan etme şekli göz önüne alınarak, eylemin haksız bir fiilin meydana getirdiği hiddet veya şiddetli elemin etkisi altında işlenmiş olduğu kanaatine varılarak, TCK 29. maddesi hükmü uygulanmıştır.
Sanık hakkında verilen mahkumiyet kararı, olay anına ilişkin video görüntüsü, tanık beyanları, katılanlar vekillerinin beyanları, otopsi raporu, adli tıp ve bilirkişi raporları ile dosya kapsamının birlikte değerlendirilmesinde, sanığın suçu işlediğine ilişkin kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut deliller bulunduğundan sanığın tahliye talebinin reddi ile hükümle birlikte tutukluluk halinin devamına karar verilmiş ..."
61. Başvurucuların temyizi üzerine anılan karar, Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 17/6/2015 tarihli kararıyla bozulmuştur. Gerekçenin ilgili kısmı şöyledir:
"...
3- a) 26.05.2014 tarihli oturumda verilen 6 nolu ara kararının katılan tarafın dinletmek istediği ve adlarına tensibin 7 nolu bendinde yer verilen... adlı kişileri kapsadığı nazara alındığında; soruşturma aşamasında Cumhuriyet Savcısı tarafından ifadeleri alınan, beyanlarına gerekçeli kararda yer verilerek hükme esas alınan ve 19.07.2013 tarihli tensip zaptının 6 ile 8 nolu bentleri uyarınca mahkemece resen dinlenmelerine karar verilen tanıklar ... yargılama sırasında dinlenmemesi ve tarafların beyanları tespit edilerek bu konudaki ara kararlarından vazgeçilmesi yönünde herhangi bir karar oluşturulmaması suretiyle CMK'nun 211/1-c ve 215. maddelerine aykırı davranılması,
b) Olayla ilgili olarak temin edilen tüm görüntülerin mahkemece huzurda izlenmesinden, taraflarca temin edilen bilirkişi raporları incelenerek bu hususta bir tutanak düzenlenmesinden, görüntülerin kanaat oluşturmaya yeterli olmadığı düşünüldüğünde ise bu hususta kendisini geliştirmiş üniversitelerin ilgili bölümleri veya TRT gibi uzman kuruluşlara mensup bilirkişilere tevdii edilerek, mümkün olduğu takdirde görüntü kalitesinin ileri teknoloji ile iyileştirilmesi sağlandıktan sonra tarafların da hazır bulunduğu bir oturumda izlenmesinden ve taraflar ile müdafii ve vekillerinden diyeceklerinin sorulmasından sonra sanığın hukuki durumunun tayin ve takdiri gerektiği gözetilmeden mahkeme heyetince nerede izlendiği ve içeriği tutanaklardan anlaşılmayan görüntülerin hükme esas alınması suretiyle yine 5271 sayılı CMK'nun 216 ve 217. maddelerine muhalefet edilmesi,... (BOZULMASINA),
... hükmolunan cezanın miktarı, temyiz incelemesi için geçen süre dışındaki tutukluluk süresi, bu aşamada bir hak kaybının bulunmaması, mahkemece sanığın hukuki durumunun bozma sonrası yargılama sırasında yeniden değerlendirilecek olması nazara alınarak sanıklar müdafiilerinin tahliye taleplerinin REDDİNE..."
2. 2015/307 Esasına Kayden Görülen Yargılama Süreci
62. Yargıtay 1. Ceza Dairesinin bozma kararı üzerine Ankara Ağır Ceza Mahkemesinin 2015/307 esasına kayden görülen yargılamada, 10/7/2015 tarihli tensipte sanığın tutukluluk hâlinin devamına, sanığın ilk tutuklama incelemesinin 7/8/2015 tarihinde, ikinci tutuklama incelemesinin ise 4/9/2015 tarihinde yapılmasına, 7/9/2015 tarihinde gerçekleşecek duruşma için taraflara çağrı kâğıdı gönderilmesine karar verilmiştir. 7/8/2015 tarihli incelemede sanığın tutukluluk hâlinin devamına karar verilmiştir.
63. Ayrıca 10/7/2015 tarihinde, Ankara Ağır Ceza Mahkemesince 7/9/2015 tarihinde gerçekleşecek ve tutuklu sanığın hazır bulunacağı duruşmada güvenliğin sağlanması için güvenlik birimlerine müzekkereler yazılmıştır. Ayrıca Ankara Ağır Ceza Mahkemesi, 2/9/2015 tarihli yazı ile 7/9/2015 tarihli duruşmadan önce duruşma salonunda köpekle veya gerekli her türlü teknik teçhizatla bomba araması yapılmasını güvenlik birimlerinden talep etmiştir.
3. Davanın Nakli Kararı ve Sonrasındaki Yargılama Süreci
64. Sanık müdafileri 5/8/2015 havale tarihli dilekçeyle, polis memuru A.Ş.nin can güvenliği olmadığını, mahkeme huzurunda bile darbedildiğini, radikal gruplar tarafından adliye binası çevresinde gösteriler yapıldığını, adliye binasına saldırılıp zarar verildiğini, kapıların kırılıp polis araçlarının yakıldığını, duruşmalarda olaylar çıktığını, Mahkeme Heyetine hakaret edildiğini ve her türlü baskının yöneltildiğini, Mahkemenin her duruşma öncesi güvenlik sağlanması için güvenlik güçlerine müzekkere yazması gerektiğini, ilk duruşmadan bu yana hem saldırılar hem de Mahkeme Heyetine yönelik baskı ve tehditler nedeniyle güvenli ve adil yargılamayı sağlayacak bir ortamda duruşma yapılamadığını, bundan sonra da yapılamayacağını belirterek davanın daha güvenlikli ve adil yargılama yürütülebilecek bir ortamda görülmesi için güvenlik gerekçesiyle başka bir yere naklini istemiştir.
65. Bunun üzerine Ankara Ağır Ceza Mahkemesi 5/8/2015 tarihinde, yargılamaya devam edilmesinin kamu güvenliği için tehlike oluşturup oluşturmadığı, davanın naklinin zorunlu olup olmadığı konusunda gereği yapılmak üzere söz konusu dilekçeyi Cumhuriyet Başsavcılığına iletmiştir. Cumhuriyet Başsavcılığı ise söz konusu yazıyı 10/8/2015 tarihinde Genel Müdürlüğe iletilmiştir.
66. Genel Müdürlüğün 12/8/2015 tarihli yazıyla, talebin Cumhuriyet Başsavcılığı ve Ankara Valiliğinin (Valilik) görüşü ile birlikte gönderilmesi gerektiğini bildirmesi üzerine Cumhuriyet Başsavcılığı; Ankara Ağır Ceza Mahkemesinden ve Valilikten görüş talep etmiştir.
67. Valilik 14/8/2015 tarihinde, sanık polis memuru A.Ş.nin yargılanması sırasında duruşmalarda sanığa bazı marjinal gruplar tarafından şiddet uygulanması, adliye dışında yasa dışı gösteriler yapılması, adliye binasına ve güvenlik güçlerine saldırıda bulunulması, Mahkeme Heyetinin baskı altına alınmaya çalışılması gibi eylemler karşısında A.Ş.nin ceza infaz kurumunda, adliyede, ceza infaz kurumundan adliyeye getirilip götürülmesi sırada kargaşa çıkarılmasının, saldırıya uğramasının, kaçırılmaya ve öldürülmeye çalışılmasının muhtemel olduğunun, alınan güvenlik tedbirlerine rağmen öngörülemeyen ve kamu güvenliğini ciddi olarak ihlal edebilecek, infial yaratabilecek olayların çıkabileceğinin değerlendirildiğini bildirerek davanın naklinin kamu güvenliği bakımından zaruret arz ettiği yönündeki görüşünü bildirmiştir.
68. Ankara Ağır Ceza Mahkemesi de Valiliğin görüşünü teyit eden görüşünü Cumhuriyet Başsavcılığına iletmiştir. Cumhuriyet Başsavcılığınca Genel Müdürlüğe yeniden iletilen nakil talebi 21/8/2015 tarihinde Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmiştir. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı 25/8/2015 tarihinde Yargıtay 5. Ceza Dairesinden davanın nakli için talepte bulunmuştur.
69. Yargıtay 5. Ceza Dairesi 31/8/2015 tarihli kararıyla kamu davasının Aksaray Ağır Ceza Mahkemesine nakline karar vermiştir. Gerekçenin ilgili kısmı şöyledir:
"...Davanın başka bir yere naklinin uygun olacağı yolundaki görüş ve Adalet Bakanlığının bu husustaki isteği yerinde görüldüğünden kamu güvenliği nedeniyle CMK.nun 19/2. maddesi uyarınca Ankara 6. Ağır Ceza Mahkemesinin 2015/307 esasında kayıtlı kamu davasının Aksaray Ağır Ceza Mahkemesine NAKLİNE..."
70. Bu karar üzerine Ankara Ağır Ceza Mahkemesi 3/9/2015 tarihinde resen celse açmış, başvurucular ile vekillerinin yokluğunda verdiği kararla davanın Aksaray Ağır Ceza Mahkemesine nakline ve Yargıtay 1. Ceza Dairesi tarafından mahkûmiyet kararının usul yönünden bozulmuş olması, davanın nakli sebebiyle yargılamanın uzun sürebileceği, sanığın tutuklu kaldığı süre ve duruşmaları devamlı olarak takip etmesi gerekçeleriyle A.Ş.nin tahliyesine karar vermiştir.
71. Başvurucular vekili tarafından 4/9/2015 havale tarihli dilekçeyle, A.Ş.nin tutukluluk incelemesinin 4/9/2015 tarihinde yapılacağına dair ara kararı var iken adli tatilde, nöbetçi bir heyet tarafından davanın güvenlik nedeniyle nakli talebinde bulunulduğu ve sonrasında Yargıtay 5. Ceza Dairesi tarafından davanın nakline karar verilmesiyle görevi sona erdiği hâlde Ankara Ağır Ceza Mahkemesi tarafından tutukluluk incelemesi yapılacak tarihten bir gün önce ara celse açılarak davanın nakliyle birlikte sanığın tahliyesine de karar verildiği belirtilmiş ve tahliye kararına itiraz edilmiştir.
72. İtiraz, Ankara 7. Ağır Ceza Mahkemesinin 9/9/2015 tarihli kararıyla, davanın nakli kararında sebepleri belirtilmek suretiyle tahliye kararı verme yetkisinin mahkemenin mutlak yetkisi sınırı içinde olduğu gerekçesiyle reddedilmiştir.
73. Ankara 7. Ağır Ceza Mahkemesinin 9/9/2015 tarihli kararı başvuruculara 30/9/2015 tarihinde tebliğ edilmiş olup başvurucular 13/10/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
C. Aksaray Ağır Ceza Mahkemesi Nezdindeki Yargılamalar
1. 2015/364 Esasına Kayden Görülen Yargılama Süreci
74. Aksaray Ağır Ceza Mahkemesinin 2015/364 esasına kayden görülen yargılamanın 11/1/2016 tarihli duruşmasında A.Ş., SEGBİS aracılığıyla hazır bulunmuştur. A.Ş.nin dört müdafii, başvurucular Sayfı Sarısülük, Mustafa Sarısülük, İkrar Sarısülük, Cem Sarısülük ile başvurucuların yirmi beş vekili duruşma salonunda hazır bulunmuştur. Başvuruculara Yargıtayın bozma ilamına karşı diyecekleri sorulmuş, başvurucular esas mahkemede beyanda bulunmak istediklerini ve bozma ilamı konusunda bir diyeceklerinin olmadığını, avukatlarının bu konuda beyanda bulunacaklarını belirtmiştir.
75. Dosyanın incelenmesi neticesinde başvurucular vekillerinin sanığın huzurda savunma yapması, duruşmada hazır edilmesi yönündeki taleplerinin Aksaray Ağır Ceza Mahkemesinde görülen yargılamada da devam ettiği anlaşılmıştır.
76. Aksaray Ağır Ceza Mahkemesince aynı duruşmada, bozma ilamında belirtilen şahısların dinlemesi talebinden başvurucular vekillerinin vazgeçtiği ve davanın nakledilmeden önce görüldüğü Ankara Ağır Ceza Mahkemesince de bu tanıkların dinlenmelerinden vazgeçilmesine karar verildiği anlaşılmakla tanıkların dinlenmesi hususunda yeniden karar verilmesine yer olmadığına, yine bozma ilamında belirtilen, dosyaya sunulan görüntü kayıtlarının Mahkemece celse arasında huzurda izlenerek bilirkişi raporları da incelenmek suretiyle tutanak tutulmasına, görüntü kayıtları incelendikten sonra hüküm vermeye elverişli olmadığı kanaatine varılması hâlinde gerekli işlemin yapılmasına, A.Ş.nin duruşmada hazır edilmesi talebinin savunmasını SEGBİS aracılığıyla yapmak istemesi ve bu hususun savunma hakkıyla ilgili olması nedeniyle reddedilmesine ve A.Ş.ye isnat edilen suçun niteliği, delil durumu, delillerin büyük ölçüde toplanmış olması, A.Ş.nin duruşmaları takip etmesi, kaçtığına ya da kaçacağına ilişkin bir bulguya rastlanmaması, ayrıca delilleri karartma yönünde bir eylemi olmaması nedeniyle tutuklanması talebinin reddine karar verilmiştir.
77. Aksaray Ağır Ceza Mahkemesi tarafından bozma kararı doğrultusunda 18/3/2016 tarihinde, olaya ilişkin görüntülerin bulunduğu Cumhuriyet Başsavcılığının emanetinde kayıtlı olan ve yargılamanın nakli sonucunda dosya ile birlikte gönderilen, çeşitli televizyon kanalları tarafindan iletilen DVD, üzerinde "Olay Öncesi Polise Saldırı" yazısı bulunan CD, üzerinde "Polis Havaya Ateş" yazan DVD, üzerinde "yavaş +" yazan CD, müşteki vekili tarafından sunulan 11/6/2013 tarihli CD, yine müşteki vekilinin sunduğu, bir televizyon kanalı tarafından çekilen görüntülerin olduğu CD, A.Ş.nin müdafilerinin sunduğu flaş bellek içindeki görüntüler, çeşitli MOBESE kayıtları, Ankara Ağır Ceza Mahkemesine sunulan, 5/8/2013 tarihli bilirkişi raporunun hazırlanmasında izlenen CD, başvurucular vekillerinin sunduğu, özel bilirkişi raporlarının hazırlanmasında izlenen görüntüler izlenmiştir. Görüntülerin izlenmesi sonucu düzenlenen tutanakta, görüntü kayıtları ve bilirkişi raporlarının incelenmesi neticesinde olay anını gösteren CD ve görüntü kayıtları bulunan flaş bellekteki görüntülerin netleştirilmesi, atış anlarına ve olayın başlangıcı ile bitiş anına ilişkin kayıtların net olarak tespit edilmesi ve fotoğraflanması gerektiği belirtilmiştir. Heyet, izlediği hâliyle görüntü kayıtlarının netlik ve kalite açısından hüküm vermeye elverişli olmadığı kanaatine varmıştır.
78. Aksaray Ağır Ceza Mahkemesinin 4/4/2016 tarihli duruşmada dosya kapsamında mevcut tüm görüntülere dair yeniden bilirkişi raporu aldırılmasına karar vermesi üzerine aynı tarihte dosya kapsamındaki tüm görüntü kayıtları ve bilirkişi raporlarını Ankara 8. Ağır Ceza Mahkemesine ileterek görüntülerin netleştirilmesi ve sonrasında görüntü kayıtlarının kare kare fotoğraflanması, ateş etme süresinin ve atış sayısının tespiti, olay anında göstericiler tarafından polislere ve sanık polis memuruna taş atılıp atılmadığı, atılmış ise sanık polis memuruna isabet edip etmediği, isabet etmiş ise kaçının isabet ettiği, üçüncü atışta sanığın kolunda pozisyon değişikliği olup olmadığı, varsa taş ya da sopa isabet etmesi gibi buna etken bir nedenin bulunup bulunmadığı hususlarının ayrıntılı rapor ile tespitini talep etmiştir.
79. Ankara 8. Ağır Ceza Mahkemesi 14/4/2016 tarihinde, iletilen tüm görüntülerin kalitesinin ve çözünürlüğünün iyileştirilmesini TÜBİTAK'tan talep etmiştir. Görüntülerin iyileştirilmesini müteakip görüntüler rapor hazırlanması için Türkiye Radyo Televizyon Kurumunda (TRT) görevli tekniker, sistem analisti ve başkameramandan oluşan bilirkişi heyetine teslim edilmiştir. Başvurucuların itiraz ettiği 19/8/2016 havale tarihli bilirkişi raporunun ilgili kısmı şöyledir:
"...Mahkeme'nin dava konusu olaya ilişkin talepleri genel olarak değerlendirildiğinde, taleplerin yoğun görsel unsurlar içerecek şekilde raporlanması gereken talepler olduğu anlaşılmaktadır. Bu nedenle dava dosyası ekinde incelenmek üzere komisyonumuza verilen tüm görüntü kayıtları öncelikle ayrıntılı bir biçimde hem içerik ve hem de teknik yeterlilikleri bakımından komisyonumuzca incelenmiştir.
Raporda yer alacak fotoğrafların açık ve anlaşılır olması amacıyla komisyonumuza verilen olay görüntülerinden, dava konusu olayı en açık ve anlaşılır şekilde görüntüleyen kayıtlar seçilmiş, orijinal görüntü içeriğine hiçbir şekilde müdahale edilmemiştir.
Tüm görüntü kayıtları üzerinde komisyonumuzca yapılan değerlendirme neticesinde ... isimli görüntü kayıtlarının ... Mahkemenin taleplerine cevap verebilecek içerik ve teknik yeterliliğe sahip olduğuna karar verilmiştir.
'vurulan genç' isimli görüntü kaydından toplam 996, 'polis havaya ateş' isimli görüntü kaydından toplam 1426 ve 'mobese' isimli görüntü kaydından toplam 1348 adet olay fotoğrafı elde edilmiştir. Elde edilen tüm fotoğraf kareleri ile olay akışı, diğer kamera görüntülerindeki fotoğraflarla doğrulatmak suretiyle tek tek incelenmiştir.
Ayrıca, farklı kamera açılarından kaydedilen olay görüntüleri, uluslararası geçerliliği olan ... görüntü işleme yazılım programı aracılığıyla eşlenerek bilgisayar ortamında tekrar kaydedilmiş ve böylece olay anını farklı kamera açılarından aynı anda izeyip değerlendirebilme imkanı sağlanmaya çalışılmıştır.
Komisyonumuzca hazırlanan bilirkişi raporunda kullandığımız görüntü kayıtlarından elde edilen tüm fotoğraflar ile görüntü eşleme yöntemi ile tekrar kaydettiğimiz video kayıtları ayrıca DVD ortammda bilirkişi raporumuz ekinde sunulmuştur.
...
(2) Kamera-2 görüntülerine göre sanık polis memuru yere diz çökmüş olan bir göstericinin kafasına sağ ayağıyla sert bir tekme atar. Bu arada çevredeki göstericiler sanık polis memuruna taş atmaktadır.
(3) Başka bir göstericinin sanık polis memuruna savurduğu iri bir taş polis memurunun kaskının tam yüzüne gelen bölümüne çarparak parçalanır.
(4) Sanık polis memuru geriye doğru sıçrayarak sağ elinde tutmakta olduğu tabancasının emniyetini açar.
(5) Sanık polis memuru sağ elinde taşıdığı tabancasını yukarıya kaldırarak ilk ateşlemeyi gerçekleştirir. Polis memurunun önünde bulunan gösterici kalabalık arasında [E.S.] açık bir biçimde görülmektedir. [E.S.nin] ilk ateşleme sırasında taş atmak üzere sağ elini yukarıya doğru kaldırdığı görülmektedir.
(6) Sanık polis memuru sağ elinde taşıdığı tabancasını yukarda tutmaya devam ederek ikinci ateşlemeyi gerçekleştirir. Görüntülere göre ikinci ateşleme sırasında [E.S.nin] sağ elindeki taşı sanık polis memuruna doğru attığı görülmektedir.
(7) Sanık polis memuru sağ elinde taşıdığı tabancasını da tutmaya devam ederek bu kez üçüncü ateşlemeyi gerçekIeştirir. Görüntülere göre üçüncü ateşleme sonrasında [E.S.] başını sola doğru çevirir.
...
Mevcut kamera görüntüleri incelendiğinde olaylar sırasında göstericilerin polislere ve sanık polis memuruna yoğun bir biçimde ve büyük ebatlarda taş attıkları ve göstericiler tarafından atılan taşların sanık polis memuruna isabet ettiği tespit edilmiştir.
...
Olaylar sırasında kamera görüş alanı içerisinde yoğun bir hareketlilik olması ve atılan taşların sanık polis memuruna ulaşıncaya kadarki süratinin kamera kayıt hızını kimi zaman aşması ve kamera titreşimlerinden kaynaklanan netlik bozulmaları nedeniyle sanık polis memuruna isabet eden taşların tespiti konusunda makul bir hata payını da dikkate alarak, komisyonumuzca net bir biçimde atışlar öncesi ve atışlar sırasında sanık polis memuruna isabet eden taşlar aşağıda belirtilmiştir:
A) SİLAH ATEŞLENMEDEN ÖNCEKİ TESPİTLER:
Tespit-1: Atıcısı tespit edilemeyen taş polis memuruna isabet ediyor.
Tespit- 2: Polis memuruna isabet ediyor.
Tespit- 3: Polis memurunun kaskına isabet ediyor.
Tespit- 4: Polis memurunun sağ tarafına isabet ediyor.
...
Tespit-7: Gösterici taşı çok yakın mesafeden atmakta ve taş sanık polis memurunun kaskına isabet etmektedir.
...
Tespit- 10: Polis memurunun sağ omuz bölgesine isabet ediyor.
B) ATEŞLEME SIRASINDAKİ TESPİTLER:
Tespit- 11: Maktulün attığı taş polis memurunun kaskının sağ tarafına çarparak yön değiştiriyor.
Tespit-12: Atıcısı tespit edilemeyen taş polis memurunun sağ bacağına isabet ediyor.
...
Yukarıda görsel analiz yoluyla yapılan tespitler neticesinde silah atışları öncesinde ve silah atışları sırasında sanık polis memuruna göstericilerce taş atıldığı tespit edilmiştir. Silah atışları öncesinde sanık polis memuruna isabet eden tahmini taş sayısı 6, silah atışları sırasında sanık polis memuruna isabet eden tahmini taş sayısı 2'dir. Atış öncesinde atılan tahminen 4 ve atış sırasında atılan 2 taşın isabet edip etmediği tespit edilememiştir.
...
1. Atış (Tahmini atış zamanı: 00:000:08:19)
2. Atış (Tahmini atış zamanı: 00:000:09:06)
3. Atış (Tahmini atış zamanı: 00:000:09:12)
Her atış sırasında sanık polis memurunun atış pozisyonunu etkileyecek vucüt açılarını dikkate alarak bir değerlendirme yapıldığında:
1.1.Atışta her iki ayak yere basmakta, 2.Atışta sadece sağ ayak yere basmakta, 3. Atışta ise atışı yapan şahıs sıçrar pozisyonda olup parmak uçları yere değmektedir.
2. Her üç vücut krokisindeki 3 numaralı nokta incelendiğinde; atışları yapan şahsın bel kısmından öne doğru belirgin bir biçimde eğildiği,
3. Her üç vücut krokisindeki 4 numaralı nokta incelendiğinde atışlan yapan şahsın omuz kısmında silahı tutan sağ kolunu aşağı doğru belirgin bir biçimde indirdiği,
4. Her üç vücut krokisindeki 5 numaralı nokta incelendiğinde, atışları yapan şahsın dirsek kısmında açısal olarak belirgin bir değişiklik olmadığı,
5. Her üç vücut krokisindeki 6 numaralı nokta incelendiğinde, atışları yapan şahsın sağ bilek kısmında bileğini aşağı doğru belirgin bir biçimde indirdiği,
tespit edilmiştir.
Ayrıca, dava konusu olay görüntülerinin değişik açılardan incelenmesi neticesinde;
...
2. 3. Ateşleme sırasında ateş eden kolunun pozisyonunu değiştirecek şekilde sağ koluna taş isabet etmediği,
3. Sanık polis memurunun 3. Ateşleme sırasında kolunun pozisyonu değiştirecek herhangi bir etken ihtisas alanımız dahilinde tespit edilememiştir."
80. Aksaray Ağır Ceza Mahkemesinin 27/6/2016 ve 19/9/2016 tarihli duruşmalarında A.Ş.nin müdafileri, başvurucuların bir kısmı ile başvurucuların birçok vekili hazır bulunmuştur. Başvurucular Sayfı Sarısülük, İkrar Sarısülük, Cem Sarısülük, vekilleri ve A.Ş.nin müdafilerinin hazır bulunduğu 28/11/2016 tarihli duruşmada ise Cumhuriyet savcısı sunduğu esas hakkındaki mütalaasında, A.Ş.nin meşru müdafaa ve silah kullanma yetkisine dair hukuka uygunluk nedenlerinden basit taksir sonucu E.S.nin ölümüne sebep olduğunu belirtmiştir.
81. Aksaray Ağır Ceza Mahkemesi 19/12/2016 tarihinde, başvurucular Fikrinaz Tümen ve Mustafa Sarısülük dışındaki başvurucular ve vekillerinin, A.Ş. müdafilerinin yüzüne karşı verdiği kararla A.Ş.nin meşru savunmada sınırın taksirle aşılması suretiyle öldürme suçundan 2 yıl hapis cezasıyla cezalandırılmasına, cezada 5237 sayılı Kanun'un 27. maddesinin birinci fıkrası uyarınca 1/6 oranında ve aynı Kanun'un 62. maddesinin birinci fıkrası uyarınca da 1/6 oranında indirim yapılarak sanığın neticeten 1 yıl 4 ay 20 gün hapis cezasıyla cezalandırılmasına, şartları oluşmadığından A.Ş. hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının (HAGB) uygulanmasına yer olmadığına, hapis cezasının takdiren adli para cezasına çevrilmesiyle neticeten 10.100 TL adli para cezasıyla cezalandırılmasına ve hükmedilen cezanın türü dikkate alınarak ertelemeye yer olmadığına karar vermiştir. Ayrıca A.Ş. hakkında Ankara 13. Sulh Ceza Mahkemesince 24/6/2013 tarihli yurt dışı çıkış yasağına dair adli kontrol tedbirinin devamına, imza atma yükümlülüğüne dair adli kontrol tedbirinin ise kaldırılmasına karar vermiştir. Gerekçenin ilgili kısmı şöyledir:
"...
Tanık [F.Ö]: 'Olay günü ben kalkancı olarak görevdeydim. Ön saflardaydım. Bize yönelik göstericilerden yoğun bir şekilde taş bilye atışı vardı. Hatta kalkanı üst tarafımıza siper yaptığımız için ayaklarımıza doğru atıyorlardı. Bu nedenle geri çekilme emri aldık. Biz çekilirken göstericiler yakın mesafeden bizi sıkıştırıp filamalarla vurmaya, taş atmaya başladılar. Ben zorlukla taksi durağının arkasına çıkıp saklandım. Bir ara 3-4 arkadaşımın telefon kulübelerinin yanından çıkmaya çalıştıklarını fark ettim. Bu grup çıkarken yoğun şekilde taşlandılar. [A.Ş. de] bu gurubun içindeydi. Bunların çıkmak istedikleri yer ile zemin arasında yaklaşık yarım metre yükseklik farkı vardı. Bunlar çıktıktan sonar göstericilerin taş yağmuru devam ediyordu. Bu sırada uzun boylu ve kel bir göstericinin [A.Ş.nin] üzerine geldiğini, taşlamaya başladığını fark ettim. Ben kalkanımla yanlarına gitmeye çalıştım. Ancak başaramadım. Yoğun taş atışından gidemedim. Bu sırada aynı kel göstericinin [A.Ş.nin] yanına yaklaştığını, tekme attığını vurmaya çalıştığını ve vurduğunu gördüm. [A.Ş.nin] yere düşüp düşmediğini, kalkıp kalkmadığını görmedim. Bir an için silah sesi duyduğumda baktığımda [A.Ş.nin] üzerine gelen göstericilerin önünde havaya doğru ateş etmekte olduğunu gördüm. Hazırlıkta 3 el ateş ettiğini belirtmiş isem de şuan kaç el ateş ettiğini bilmiyorum. Bu esnada göstericilerde onu taşlıyorlardı. Ateş ettikten sonra dönüp [A.Ş.nin] kaçtığını gördüm. Bize doğru geldi. O esnada [E.S.] isimli kişinin yaralandığını, yere düştüğünü ya da gruptan herhangi birinin yere düştüğünü, yaralandığını görmedim. Bilgim ve görgüm bundan ibarettir' şeklinde beyanda bulunmuştur.
...
...'Gezi Olayları' olarak bilinen olaylar[ın] ... 01/06/2013 günü de devam ettiği, bu gösteriler nedeniyle alınan güvenlik tedbirleri kapsamında Ankara İl Emniyet Müdürlüğü Çevik Kuvvet Şube Müdürlüğü'nde Polis memuru olarak görev yapan sanık [A.Ş.nin], Ankara Emniyet Müdürlüğü Çevik Kuvvet Şube Müdürlüğü'nden alınan görev listesine göre, 01/06/2013-02/06/2013 tarihinde 3. Birlik Amirliğinde 3. Grup 1. Tim'de, Kızılay Bölgesinde görevlendirildiği, sanığın içinde yer aldığı Çevik Kuvvet Birliği ile birlikte saat:17:00 sıralarında Ankara Metrosu Milli Müdafaa Caddesi çıkışı ile Güvenpark içerisinde bulunan havuz arasında konuşlandırıldığı, sanığın kalkancı olması sebebiyle en ön safta yer aldığı, Çevik Kuvvet Birliğinin olayların yoğunlaştığı Güvenpark içerisinde düzen almasından hemen sonra, o bölgede bulunan göstericilerin taş, demir bilye vb. çeşitli sert cisimler atmak suretiyle güvenlik güçlerine saldırıda bulundukları, göstericilerin Kızılay meydanının bir çok bölgesine yayılmış, sayısının çok fazla olduğu, mütemadiyen değişik alanlardan polislere taş, demir bilye vb. çeşitli sert cisimler atıldığı, göstericiler tarafından gerçekleştirilen saldırıların yoğunlaşması ve Kumrular Caddesinden çok büyük sayıda gösterici grubunun yaklaşması üzerine, Güvenpark içerisinde ve YKM Alışveriş Merkezi önünde bekleyen Çevik Kuvvet Birliğine ait birliklerin Milli Müdafaa Caddesi ile Kumrular Caddesinin kesiştiği hattın yukarısına çekilme emri aldığı, sanığın ve arasında yer aldığı Çevik Kuvvet Birliğinin, geri çekilme sırasında arkalarında bulunan beton banklar, ağaçlar ve telefon kulübeleri ile göstericiler tarafından gerçekleştirilen aralıksız saldırılar sebebiyle hızlı ve düzenli bir şekilde çekilemediği, olaylar sırasında sanığa ait kalkanın göstericiler tarafından gaspedildiği, polislerin bir kısmının telefon kulübelerinin üzerinden atlayarak o bölgeden uzaklaştığı, sanık ile birlikte kalkan taşıyan ve ön safta yer alan küçük bir polis grubunun park içerisinden en son çekildikleri, bu hususun olay günü Polis memuru olarak görev yapan tanık [M.E.G.nin] .... şeklindeki beyanı, olayla ilgili görüntü kayıtları ve aldırılan bilirkişi raporları ile sabit olduğu, bu grubun geri geri çekildiği sırada karşılarından sürekli olarak taş atan göstericilerden dolayı ellerindeki kalkanların beton banklar arasına sıkışması ve göstericilerin yoğun şekilde taşlı, sopalı saldırıları sebebiyle beton banklar arasına düşen polisler olduğu gibi kalkanını elinden düşüren polislerin de olduğu, bu gruba ve özellikle gruptaki yere düşen polis memurlarına göstericiler tarafından yarım metre-bir metre gibi yakın mesafeden taşlı sopalı saldırıların yapıldığı, nitekim olayın bu anına ilişkin görüntü kaydında düşen polis memurlarına yaklaşık 10 kişinin taş ile vurduğunun net olarak görüldüğü,... bu sırada Güvenpark içerisinden çıkan sanığın Milli Müdafaa Caddesi ile Güvenpark arasındaki kaldırıma geldiği anda sanığın üzerine görüntülerde de görülen ve yakın mesafeden sanığa tanık beyanlarında taş atan kel gösterici olarak tabir edilen şahsın geldiği, olay günü polis memuru olarak görev yapan tanık [F.Ö.nün] talimatla alınan beyanında 'Bu sırada uzun boylu ve kel bir göstericinin [A.Ş.nin] üzerine geldiğini, taşlamaya başladığını fark ettim. Ben kalkanımla yanlarına gitmeye çalıştım. Ancak başaramadım. Yoğun taş atışından gidemedim. Bu sırada aynı kel göstericinin [A.Ş.nin] yanına yaklaştığını, tekme attığını vurmaya çalıştığını ve vurduğunu gördüm.' şeklinde anlattığı üzere sanığın üzerine, görüntülerde de net olarak görülen göstericinin geldiği ve sanığa saldırdığı, üzerine gelen ve kendisine saldıran göstericiyi uzaklaştırmak amacıyla sanığın ileri doğru tekmeyle hamle yaptığı, bu hususun görüntülerde net olarak görüldüğü, sanığın kendisine saldıran bu göstericiyi uzaklaştırmaya çalıştığı sırada bir anda Metro çıkışı önünde bulunan ve içlerinde ölenin de bulunduğu kalabalık bir gösterici grubunun önünde kaldığı, bu grubun sanığın üzerine geldiği ve taşlı saldırılarını sanığa yönelttikleri, görüntülerde ölenin yüzünü kırmızı fular benzeri bir bezle kapatmış olarak görüldüğü, elinde polis kalkanının bulunduğu, bu sırada sanığın silahının elinde bulunduğu, ancak silahla göstericilere yönelik herhangi bir hamlesinin bulunmadığı, kel gösterici olarak tabir edilen şahıs tarafından tekmeyle saldırıya uğraması ve akabinde kalabalık gösterici grubu tarafından yoğun şekilde taşlanması üzerine silahının mekanizmasını çekmek suretiyle fişek yatağına mermi sürdüğü, bu sırada namluyu yere doğru tuttuğu, o sırada sanığa kalabalık içerisinden yoğun şekilde taş atılmaya devam edildiği, taşlanmakta olan sanığın daha sonra silahını yukarı kaldırıp elini omuz hizasından yukarıda tutarak havaya ateş etmeye başladığı, havaya ateş ettiği sırada üzerine gelen taşlardan kaynaklı geriye ve yana doğru çekildiği, silahıyla bu şekilde iki kez havaya ateş ettiği, bu sırada kaskına ve vücudunun değişik yerlerine taş isabet ettiği, isabet etmeyen çok sayıda taş da bulunduğu, yerde seken taşların, kaskına çarpıp parçalanan taşların ve taşların ebadının görüntelerde net olarak görüldüğü, bu şekilde geriye ve yana doğru çekilirken görüntülerden ve görüntüde sanığın vücudunun aldığı şekil, sol elini o bölgeye doğru bastırması nedeniyle anlaşıldığı üzere sol kasık kısmına isabet eden taşın verdiği acı ve etki nedeniyle sanığın havaya doğru sıçrar posizyona geldiği ve isabet eden taşın verdiği etki nedeniyle tabancanın bir an yere paralel hale geldiği, normal çekimde bu durumun anlaşılamadığı, yavaşlatılmış çekimde ancak görülebildiği, sanığın anlık bir şekilde bu konumda iken tabancasının üçüncü kez ateş aldığı, bu sırada ölen [E.S.nin] de elindeki taşı sanığa doğru attıktan sonra uzaklaşmak için sola döndüğü sırada tabancadan çıkan mermi çekirdeğinin ölen [E.S.nin] başına sağ kulak hizasından isabet ettiği, bu sırada sanığın yaklaşık 1 metre yanında bulunan kel göstericinin elini olabildiğinde açıp taş fırlattığı, sanığın eylemcilerle karşı karşıya kalmasından silahını 3. kez ateşlemesine kadar geçen 1,5 saniyeden az süre zarfında karşısında bulunan göstericiler tarafından atılan ve sanığa isabet eden taşlarla ilgili katılan tarafın özel aldırdığı bir rapor dışında diğer raporlarda ve özellikle TRT'den alınan bilirkişi raporunda net bilgi bulunduğu, gerek ateş etmeden önce, gerek ateş esnasında ve gerekse ateş tamamlandığında göstericiler tarafından atılan taşların sanığın vücudunun muhtelif yerlerine isabet ettiği, bu hususun bilirkişi raporlarına da yansıdığı, ayrıntılı açıklamanın TRT'den aldırılan raporda bulunduğu, sanığın üçüncü kez ateş etmesi ile birlikte geriye dönerek oradan uzaklaştığı, sanığın oradan uzaklaşırken ve kalabalıktan epeyce uzaklaşmasına rağmen arkasından gelen taşların da görüntülerde net olarak gözüktüğü, hatta sanığın kalabalıktan uzaklaşırken sırtına isabet eden taşın ve bu taş nedeniyle tökezlediğinin de görüntülerde açıkça belli olduğu, belirtildiği şekilde olay sırasında yaralanan [E.S.nin] Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesine kaldırıldığı, ancak 14/06/2013 tarihinde vefat ettiği anlaşılmıştır.
Bundan sonra ölü muayene işleminin yapıldığı, daha sonra Adli Tıp Kurumu Ankara Grup Başkanlığınca 15/06/2013 tarihinde, katılanlar adına gözlemci olarak Adli Tıp Uzmanı Dr. [A.U.nun] da katılımıyla otopsi yapıldığı,... [E.S.nin] ateşli silah mermi çekirdeği yaralanmasına bağlı olarak öldüğünün yapılan otopsi ile anlaşılması üzerine, sanığın görev silahına el konulduğu anlaşılmıştır. Otopsi sırasında ölenin başından bir adet 9 mm çapında mermi çekirdeğinin çıkartıldığı, adli emanete alınan sanığa ait silah ile ölenin vücudundan çıkartılan mermi çekirdeğinin ... gönderildiği, Adli Tıp Kurumu Fizik İhtisas Dairesi Balistik Şubesi tarafından mermi çekirdeği ve tabanca üzerinde yapılan inceleme sonucu düzenlenen 20/06/2013 tarih ... balistik raporunda...
Olaylar sırasında kendisine isabet eden taşlar nedeniyle sanığın da yaralandığı, soruşturma aşamasında sanığa ait olduğu bildirilen ve vücudunun çeşitli yerlerinde yara izlerini gösteren fotoğrafların dosyaya konulduğu, olaydan sonra sanığın [M.İ.] Hastanesinin 01/06/2013 tarih... numaralı raporunda karın sağ alt kısımda, sağ ön kol bileğinde ve sol ön kol iç yüzde abrazyon mevcut olduğu, aynı Hastane tarafından sanık hakkında 01/06/2013 tarihinde 2 gün, 03/06/2013 tarihinde 7 gün, 10/06/2013 tarihinde de 7 gün istirahat raporu düzenlendiği görülmüştür.
Olay sonrası Cumhuriyet Savcısı ve Ankara İl Jandarma Komutanlığı Olay Yeri İnceleme Timi'nde görevli 2 uzman bilirkişi ile 07/06/2013 tarihinde olay mahallinde keşif yapıldığı, keşif sırasında katılan vekillerince hazır edilen tanıkların dinlenildiği, bilirkişilerce ölenin düştüğü yerin ve olay yerindeki sabit noktaların tespit edilerek ölçümlerinin yapıldığı, olay mahallini gösteren fotoğrafların ve kamera kaydının alındığı, keşif sonrası keşfe katılan bilirkişilerce 13/06/2013 tarihli raporun düzenlendiği...
Soruşturma aşamasında ölenin vurulma anına ilişkin görüntülerin, olay mahallinde bulunan kamu kurumları ile özel şahıslara ait işyerlerinin güvenlik kameralarından, mobese kayıtlarından, televizyon kuruluşlarından, internetten ve RTÜK'ten temin edilen görüntülerin bilirkişilere tevdi edildiği, bilirkişilerin 25/06/2013 tarihli raporu ibraz ettikleri görülmüştür. Raporun ayrıntılarında polise yapılan saldırıların, sanığın ateş etme anı, maktülün vurulma anı ve sanığa yönelik taşlı saldırılarının fotoğraflarla gösterildiği, gerilerden koşarak gelen bir göstericinin elindeki büyük bir taşı yakın mesafeden sanığın başına attığı, sanığın başındaki kaskın ön tarafına çarpan taşın yere düştüğü, bu sırada sanığın sağ elinde bulunan tabancasının mekanizmasını çektiği, sanığın tabancayı havaya kaldırdığı sırada ölenin de dahil olmak üzere bir çok göstericinin elinde taş bulunduğu ve taşları atmak üzere oldukları, toplam 3 el ateş eden sanığın ateş etme süresinin 1 saniye civarında olduğunun, ateşlemeler sırasında namlunun çok hareketli olduğu, son ateşleme öncesinde ise namlunun bir an yere paralel olduğu, sanığın göstericilere yaklaşmasından silahını 3. kez ateşlemesine kadar geçen süre içerisinde göstericiler tarafından 10 adetten fazla taşın sanığa atıldığının belirtildiği görülmüştür.
Ankara Emniyet Müdürlüğünün 24/06/2013 tarihli yazısı ekinde 02/06/2013 tarihli olay tutanağının bulunduğu,... Olay tutanağında anlatılan hususların tanık beyanları ile anlatılan, görüntü kayıtlarında Kızılay Meydanına ait görüntülerle uyumlu olduğu anlaşılmıştır.
Yine içlerinde sanığın da bulunduğu Çevik Kuvvet Birliğinin amiri olan [S.G.nin], görev yaptıkları 01/06/2013 günü saat 16:00 ila 02/07/2013 günü saat 10:00 arasında gerçekleşen olaylara ilişkin 02/06/2013 tarihli Görev Raporu düzenlediği, bu raporda ölenin vefatı olayı, bu olaydan önce ve sonra yaşananların detaylı olarak anlatıldığı, raporda isimleri yazılı 9 polis memurunun yaralandığı ve iş göremez raporu aldığı, polise ait 5 adet kalkanın da göstericiler tarafından gasp edildiği bilgilerine de yer verildiği, rapor içeriğinin görüntü kayıtları ile uyumlu görüldüğü, özellikle bilirkişi raporunda belirtilen ve göstericilerin polis kalkanı ile çekilen görüntüsü ile uyumlu olduğu görülmüştür.
Katılanların olay nedeniyle şikayetçi olup, davaya katılma talebinde bulundukları, katılma konusunda karar verildiği ve katılan sıfatını aldıkları görülmüştür.
Sanık [A.Ş.nin] soruşturma aşamasında alınan ifadesinde özetle... ifade ettiği anlaşılmıştır. Yargılama aşamasında verdiği savunmasının da benzer mahiyette olduğu görülmüştür.
Görüntülerde ve bilirkişi raporlarında bir saniye ile bir buçuk saniye kadar bir sürede 3 el silah sesinin duyulduğu, sanık polis memurunun silahını yere doğru dolduruş yaptıktan sonra 3 el atış yaptığı, atışlar esnasında sanığın karşısında bulunan, içerisinde [E.S.nin] de yer aldığı gösterici grubun taşlı saldırısına maruz kaldığı, 3. atış sesinin gelmesinin hemen ardından grubun bir kısmının geriye doğru kaçtığı, bir kısmının ise sanığı taşlamaya devam ettiği, sanık kaçarken dahi arkasından taşların gelmeye devam ettiği, hatta kaçarken taşlardan birinin sanığın sırtına isabet ettiği ve bu taşın etkisiyle sanığın tökezlediği görülmüştür.
Bu itibarla,... eylemlerin basit bir gösteri yürüyüşü boyutunda kalmadığı,... gösterici sayısının kolluk görevlisi sayısından çok fazla olması nedeniyle ilk başta görüntülerde de görüldüğü üzere kalkanlarla bekleme ve gaz sıkma olarak müdahale ettikleri, ancak göstericilerin sayısının, baskı ve şiddetinin her geçen dakika artması üzerine geri çekilmeye başladıkları, bu sırada göstericilerin sıkıştırdıkları polis memurlarını linç ettikleri, bu durumun görüntü kayıtları ile sabit olduğu, ... Kızılay meydanı Güvenpark içerisinde sıkışan kolluk görevlilerinin göstericilerin sayısı, uyguladıkları şiddet nedeniyle ölüm korkusu içine düştükleri, sadece gaz sıkma ve güvenli şekilde çekilme gerçekleştirmeye çalıştıkları, bu esnada sanığın da geri çekilirken kalkancı grupta yer alması ve bu sebeple en önde yer alması nedeniyle geri çekilirken daha evvel bahsedildiği ve görüntü kayıtları ile sabit olduğu üzere taş bankların bulunduğu kısımda sıkıştığı, olay günü polis memuru olarak görev yapan tanık [F.Ö.] talimatla alınan beyanında belirttiği üzere görüntülerde sanığa en yakın pozisyonda bulunan ve en yakından taş atan uzun boylu ve kel gösterici olarak tabir edilen bir göstericinin sanığın üzerine geldiği, tekme atmaya çalıştığı, sanığı taşlamaya başladığı, bunun üzerine sanığın göstericiyi kendinden uzaklaştırmaya çalıştığı ve bu amaçla göstericiyi tekmelemeye başladığı, bu sırada sanığın kalabalık gösterici grubunun önünde kaldığı, göstericilerin yoğun taşlı saldırısının ve daha evvel taş bankların önünde sıkışması ve darp edilmeleri nedeniyle sanığın göstericileri kendinden uzaklaştırmak amacıyla silahını yere doğru tutmak suretiyle mermiyi namluya sürdüğü, yine aynı şekilde elini havaya kaldırdığı, elinin omuz hizasından yukarıda iken havaya ateş açıp göstericilerin dağılmasını sağlamak istediği, bu sırada taşla saldırının halen devam ettiği ve atılan taşlar nedeniyle sanığın sabit duramadığı, sanığın ilk iki atışı uyarı amaçlı havaya yaptığı sırada atılan ve sol kasık bölgesine isabet eden taş nedeniyle sanığın yukarı doğru sıçrar pozisyona geldiği ve yere sadece ayak uçlarının temas ettiği, bu hususun ana klasörün ek 1. klasörü içinde bulunan polis memurlarınca hazırlanmış 20/06/2013 tarihli bilirkişi raporunun 25. sayfasında '40 nolu şahıs tarafından atılan 39 nolu taşın Polisin karın ile kasık bölgesi arasına isabet ettiği, bu isabet nedeniyle sol kolun karın bölgesine doğru tutulduğu, vücudun kasılma hareketi sergilediği' şeklinde belirtildiği, sanığın yoğun taşlı saldırıya maruz kaldığı sırada bu şekilde üçüncü atışın gerçekleştiği, o anda anlaşıldığı kadarı ile isabet eden taşın verdiği etki ve atılan ancak isabet etmeyen taşlardan korunma refleksi ile sanığın vücudunun şeklinin, el ve kol durumunun bozulduğu, dolayısıyla sanığın hedef gözetmediği, özellikle yavaşlatılmış görüntü incelendiğinde sanığın hedef gözettiğinin söylenmesinin mümkün olmadığı, sanığın göstericilerin üzerine doğru ateş etmediği, sanığın havaya uyarı atışı yaptığı sırada taşlamanın etkisiyle mevcut neticenin meydana geldiği, dolayısıyla sanığın saldırıya uğramış bir halde iken ve bu saldırıyı defetmek maksadıyla, görüntü kayıtlarındaki saldırgan sayısı ve atılan taş yoğunluğu nazara alındığında saldırıyla orantılı şekilde, PVSK 16. maddesinde belirtilen silah kullanma yetkisi kapsamında havaya ateş ederek saldırıyı uzaklaştırmaya çalıştığı sırada sol kasık bölgesine isabet eden taşın verdiği etkiyle tedbirsizliği ve dikkatsizliği ile üçüncü atışta [E.S.nin] yaralanmasına ve akabinde ölümüne neden olduğu, sanığın bir kolluk görevlisi ve çevik birliğinde görevli olması nedeniyle bu durumda kendisinden saldırı anında dahi daha dikkatli olmasının, silah kullanma becerisinin o zor anda dahi ileri seviyede olmasının, daha dikkatli olmasının beklendiği, sanığın taş atıldığı sırada elinin şeklinin değişeceğini düşünüp ona göre tavır geliştirmesinin beklendiği, bu nedenle tedbirsizliği ve dikkatsizliği nedeniyle taksir düzeyinde sorumluluğunun bulunduğu kanaatine varılmıştır. Bu bağlamda sanığın eyleminin tipik karşılığı olan TCK 27/1 maddesi yollamasıyla TCK 85/1 maddesi uyarınca cezalandırılması cihetine gidilmiştir. Her ne kadar yargılama süresince sanığın hedef gözettiği iddia olunmuş ise de yukarıda yapılan açıklamalar ve ana klasörün ek 5. klasöründe bulunan [D.Y., E.A.Y., M.S.] tarafından hazırlanan 25/11/2013 tarihli uzman görüşü isimli raporda 'izlenen video görüntülerinde maktül [E.S.nin] ya da herhangi bir göstericinin hedef alındığına değin sanık [A.Ş.nin] bir hareketi izlenmemiştir' şeklinde belirleme, görüntü kayıtları karşısında bu iddialara itibar edilmemiştir.
Her ne kadar sanık müdafiileri TCK 27/2 maddesinin uygulanmasını talep etmiş iseler de, sanığın kolluk görevlisi olması ve bu eğitimi almış olması gözetilerek bu beyana itibar edilmemiştir.
Her ne kadar yargılama aşamasında sanık polis memurunun ekip arkadaşlarından ayrılarak ileriye çıktığı ve hedef gözeterek bu eylemi gerçekleştirdiği iddia olunmuş ise de, gerek görüntü kayıtlarında gerekse katılan vekillerinin dosyaya ibraz ettiği 02/12/2013 tarihli dilekçenin 49. sayfasında mevcut fotoğrafta da net olarak gözüktüğü üzere sanık polis memurunun ekip arkadaşlarından ayrılmadığı, fotoğrafta ağacın sağ tarafında sanık polis memurunun arka tarafına doğru birden fazla polis memurunun bulunduğu görülmekte olup bu nedenle polis memurunun ekip arkadaşlarından ayrıldığı yönündeki beyanlara itibar edilmemiştir.
KASTEN ADAM ÖLDÜRME SUÇU YÖNÜNDEN DEĞERLENDİRME: Dosyadaki beyan ve ifadeler, özellikle görüntü kayıtları incelendiğinde sanığın bir anda kalabalık grubun karşısında kaldığı ve kalabalığı dağıtmak amacıyla havaya ateş ettiği, görüntüler dikkatle incelendiğinde sanığın karşısındaki gruba karşı herhangi bir şekilde hedef gözetme hareketinin bulunmadığı, ana klasörün ek 5. klasöründe bulunan [D.Y., E.A.Y., M.S.] tarafından hazırlanan 25/11/2013 tarihli uzman görüşü isimli raporda 'izlenen video görüntülerinde maktül [E.S.nin] ya da herhangi bir göstericinin hedef alındığına değin sanık [A.Ş.nin] bir hareketi izlenmemiştir' şeklinde bu durumun açıklandığı, sanığın kalabalığın önünde kaldığı sırada ölenin kalabalığın orta kısmında yüzünde kırmızı fular ile bulunduğu, sanığın havaya ateş etmeye başlaması ile grubun ön kısmının geriye doğru kaçması üzerine ölenin önünün açıldığı ve yukarıda ayrıntılı olarak bahsedildiği üzere üçüncü atış neticesinde vurulduğu, bu anlamda dosya kapsamı itibariyle sanığın kasten öldürme amacıyla ateş etmesinin mümkün olmadığı, kaldı ki sanığın böyle bir kastının varlığı bir an için kabul edildiğinde sanığın hemen en yakınında ve ona en yakından taş atan tanık beyanlarında kel gösterici olarak tabir edilen şahsı hedef almasının hayatın olağan akışının gereği olacağı, yine sanığın ölen [E.S.yi] daha önceden tanımadığı, ilk iki atışın havaya doğru olduğu, üç atış süresinin toplamda maksimum 1,5 saniye civarında olduğu, bu süre içerisinde düşünüp, tanımadığı öleni hedef alıp üçüncü atışı yapmasının düşünülemeyeceği, sonucun düşünüldüğü yönünde de bir kanıt olmadığı, kalabalığın orta kısmında bulunan öleni bilerek ve kasten hedef aldığının kabul edilmesinin hayatın olağan akışı ile bağdaşmayacağı, bu itibarla mevcut olayda hedef gözetmenin ve kasten öldürme fiilinin gerçekleşmediği, eylemin yukarıda bahsedildiği üzere TCK 27/1 maddesi yollamasıyla TCK 85/1 maddesini oluşturduğu Mahkememizce kabul edilmiştir. Yine burada belirtmek gerekir ki görüntüler incelendiğinde polis memurlarının özellikle taş banklar civarında sıkıştırılıp yoğun şekilde taşlı saldırıya uğradığında ve görüntülerde net olarak görülen özellikle iki alanda linç girişimi bulunduğu ahvalde dahi ve PVSK 16. madde anlamında silah kullanma yetkileri bulunmasına rağmen silaha sarılmadıkları, sadece göstericileri uzaklaştırma gayretinde bulundukları anlaşılmaktadır. Bu durumda o halde dahi silaha sarılmayan kolluk görevlilerinin hedef gözettiği, kasten öldürdüğü iddiasının soyut kaldığı aşikardır.
OLASI KAST YÖNÜNDEN DEĞERLENDİRME: Olası kast TCK 21/2 maddesinde 'Kişinin, suçun kanuni tanımındaki unsurların gerçekleşebileceğini öngörmesine rağmen, fiili işlemesi halinde olası kast vardır.' şeklinde açıklanmıştır... Somut olayda sanığın amacı sayıca çok fazla olan, olaydan kısa süre önce kendilerini taş bankta sıkıştıran ve darp eden, bir anda önünde kaldığı göstericileri havaya ateş ederek dağıtmak ve oradan uzaklaşmak olup, içinde ölenin de bulunduğu göstericilerin yoğun taşlı saldırısı sırasında vücuduna isa[b]et taşın vücut şeklini bozması ve elinin bir an oynaması üzerine mevcut neticenin meydana geldiği, dolayısıyla sanığın havaya uyarı atışı açmak amacında olduğu, bu amaçta neticenin öngörüldüğünün söylenemeyeceği, bu durumun hayatın olağan akışı ile bağdaşmayacağı, bu nedenle sanığın eyleminde olası kastın şartlarının gerçekleşmediği kanaatine varılmıştır.
BİLİNÇLİ TAKSİR YÖNÜNDEN DEĞERLENDİRME: Bilinçli taksir TCK 22/3. maddesinde 'Kişinin öngördüğü neticeyi istememesine karşın, neticenin meydana gelmesi halinde bilinçli taksir vardır' şeklinde tarif edilmiştir. Az evvel olası kastla ilgili açıklama yaparken bahsedildiği üzere sanığın neticeyi öngördüğünün savunulması hayatın olağan akışı ile bağdaşmaz. Zira somut olayda sanığın amacı sayıca çok fazla olan, olaydan kısa süre önce kendilerini taş bankta sıkıştıran ve darp eden, Kızılay meydanının geneline dağılmış ve somut olayda bir anda karşısında kaldığı göstericileri havaya ateş ederek dağıtmak olup bu itibarla neticeyi öngörme, öngördüğü neticeyi istememe halinin bulunmaması nedeniyle bilinçli taksir halinin de bulunmadığı kanaatine varılmıştır.
MEŞRU MÜDAFAA YÖNÜNDEN DEĞERLENDİRME: Gezi olaylarının büyüklüğü, bu hususun katılan vekillerince de ikrarı, görüntülerde görüldüğü üzere gösterici sayısının kolluk güçleri sayısından çok fazla olması, zaman zaman kolluk görevlilerinin göstericilerce sıkıştırılması, darp edilmesi, görüntülerle sabit olduğu üzere linç edilmesi, yine görüntülerle sabit olduğu üzere göstericilerin organize şekilde ve süreklilik arzeder biçimde taşlı saldırıları, kolluk güçlerinin ancak gaz sıkma ve çekilme dışında başkaca müdahale edememesi, yine bu sıkıştırma ve darp sırasında kel ve uzun boylu olarak tabir edilen göstericinin, tanık beyanından anlaşıldığı üzere sanığın yanına gelip tekrar saldırması, sanığın bu göstericiyi uzaklaştırmak isterken içinde ölenin de bulunduğu kalabalığın önünde kalması, yoğun taşlı saldırıya uğraması, ölenin dahi taşlı saldırıya iştirak etmesi, ölenin somut olaydan bir süre önce yerden taş topladığı ve attığı taş sayısı, basit bir gösteri yürüyüşü olmayan gezi olayları bağlamında değerlendirildiğinde sıradan bir gösteri yürüyüşü olarak nitelendirilmeyen,... normal bir gösteri yürüyüşünde rastlanmayacak boyutta saldırıya maruz kalan ve polis olan sanığın kendisini saldırıdan kurtarma amacına, havaya ateş etmek suretiyle yöneldiğinin kabulünün gerektiği, bu amaçla sanığın namluyu yere doğru tuttuğu sırada namluya mermi sürdüğü, havaya kaldırdığı, bu aşamaya kadar sanığın olayların büyüklüğü, saldırıların devam etmesi ve yapılan saldırılar karşısında meşru müdafaa şartları içerisinde kaldığı, ancak aldığı eğitim ve yer aldığı çevik birliği nedeniyle sanığın atılan taşlara rağmen profesyonelce havaya ateş etme eylemini tamamlayamadığı ve atılan taşlardan kaynaklı vücut şekli ve el kol düzeninin kayması nedeniyle ölenin vurulduğu, tüm dosya kapsamına göre sanığın hedef gözetmediği, birini vurma amacına yönelmediği, bu itibarla normal bir gösteri yürüyüşünden farklı olup çok sayıda gösterici tarafından yoğun şekilde taşlı saldırıya uğrayan sanığın meşru müdafaa şartları içeresinde iken meşru müdafaa sınırını açıklandığı üzere taksir derecesinde kusuru ile aştığı kanaatine varılmıştır.
TANIK ANLATIMLARI ...
ADLİ EMANETTE BULUNAN GÖRÜNTÜ KAYITLARI ÜZERİNE DEĞERLENDİRME: ...
BİLİRKİŞİ RAPORLARI ÜZERİNE DEĞERLENDİRME:
Ana klasörün ek 5. klasöründe bulunan [D.Y., E.A.Y., M.S.] tarafından hazırlanan 25/11/2013 tarihli uzman görüşü isimli raporda 'izlenen video görüntülerinde maktül [E.S.nin] ya da herhangi bir göstericinin hedef alındığına değin sanık [A.Ş.nin] bir hareketi izlenmemiştir' şeklinde belirleme olup bu belirlemenin dosya kapsamı ve görüntülerle uyumlu olduğu, bu nedenle sanığın hedef gözetmediğine ilişkin Mahkememiz kabulüne uygun olması sebebiyle raporun bu kısmına itibar edilmiştir. Ancak raporun sonuç kısmında, göstericilerin ve özellikle ölenin ve göstericilerin davranışları ile ilgili herhangi bir değerlendirme yapılmamış olması, sadece sanık açısından tek taraflı değerlendirme yapılması nedeniyle raporun bu kısımlarına itibar edilmemiştir.
Ana klasörün ek 1. klasöründe bulunan [K.S.] tarafından hazırlanan 09/09/2013 tarihli raporda,.. bağımsız rapor sunacak derecede bilgisinin olmadığı kanaati oluştuğu, yine Polisin kendisine isabet eden taş nedeniyle havaya doğru sıçradığı ancak bununla ilgili olarak '1 taş Polisin kaskına isabet ediyor, Polisin doğrudan bununla ilgili bir tepkisi görünmüyor' şeklinde fotoğraf ile uyumsuz beyanının bulunduğu, yine raporun son kısmında 'burada bir meşru müdafaa durumu söz konusu olamaz' şeklinde açıklamasının bulunduğu, yine aynı sayfada 'Polisin silahını ateşlemesi yalnızca kendisinin eyleme geçmeye meyilli olmasından kaynaklanıyor gibi gözüküyor' şeklinde açıklamasının bulunduğu, raporda göstericilerin eylemleri ve şiddeti konusunda herhangi bir açıklama yapılmadığı, bu açıklamalar nazara alındığında olayların mahiyeti, büyüklüğü, göstericilerin şiddet içeren eylemleri, olayların öncesi ve sonrasından bilirkişinin bilgisinin olmadığı kanaatine varıldığı, ayrıca raporun ön kısmında bilirkişinin uzmanlık alanının 'belgesel yönetmenliği profesörü' olarak belirtildiği, ancak hukuki bir kavram olan 'meşru müdafaa' hakkında hukukçu olmadığı ve uzmanlık alanına girmediği halde subjektif bir değerlendirme yaptığı, olayı tek tarafa yönlendiren rapor hazırladığı, bu nedenle dosya kapsamı, mevcut görüntü kayıtları itibariyle bu rapora itibar edilemeyeceği kanaatine varılmıştır.
Ana klasörün ek 1. klasörü içinde bulunan [C.K.] tarafından hazırlanan 03/07/2013 tarihli raporda, olayın Ankara'nın göbeğinde gerçekleştiği belirtilerek 'söz konusu Polis Memuru, olayın hiçbir aşamasında, kalabalık bir gösterici grubu içinde kalmış, ekibindeki Polis arkadaşlarından ayrı düşmüş, tüm savunma araçları elinden alınmış, çaresiz bir durumda değildir... göstericilere doğru öfke ile yöneldiği... tam anlamıyla durumla orantısız bir şiddet içeren ikinci davranış izlemiş... kontrol edemediği öfke ve saldırganlığı nedeniyle' şeklinde ifadelere yer vermiştir.... yine sanığın öfkesini kontrol edemediğini bilirkişinin nasıl anladığının rapor içeriğinden anlaşılamadığı, sanığın karşısında bulunan grubun öfke içinde olup olmadığı, grubun ve içerisinde ye alan ölenin öfkeli olup olmadığı, öfkelerini kontrol edip etmedikleri, ölenin olay öncesi ve sırasında durumu hakkında ve olaylar bağlamında göstericilerin sayısı ve polisin tavrı konusunda bir açıklama bulunmadığı, sanki olay bir polis memuru ile beş-on kişi arasında cereyan etmiş gibi açıklamalar bulunduğu, raporda açıklanan hususların görüntülerle uyumlu olmadığı, bilirkişiden beklenen objektif değerlendirme yerine raporda sadece sanığı değerlendirerek tek taraflı ve subjektif hazırladığı gerekçesiyle rapora itibar edilmemiştir.
Ana klasörün ek 1. klasörü içinde bulunan [O.A.] tarafından hazırlanan 05/08/2013 tarihli raporda, fotoğraflarda Kızılay meydanındaki göstericilerin konumu, taşlanan, beton banklar arasında sıkışarak düşen ve burada linç edilen, kaçmak için telefon kulubesinden atlayan polislerin, yerden taş toplayan ölenin, olay anına ilişkin fotoğraflarının bulunduğu, raporun dosya kapsamında incelenen görüntülerle uyumlu olması sebebiyle rapora itibar edilmiştir.
Ana klasörün ek 1. klasörü içinde bulunan [S.Ç.Ö. ve E.Ö.] tarafından hazırlanan 17/07/2013 tarihli bilirkişi özel raporunda görüntülerle uyumlu kısımlara itibar edilmiştir. Ancak dosya kapsamı ve görüntülerle ve diğer bilirkişi raporlarıyla uyumlu olmayan sanığa taş isabet etmediğine ilişkin 7. sayfadaki açıklamalar, 8. sayfada fotoğrafta net olarak çok sayıda göstericinin taş attığının ve atmaya çalıştığının çıplak gözle dahi görülmesine rağmen 'görüntüdeki herhangi bir göstericinin taş atmadığı anlaşılıyor' şeklindeki dosya ve görüntü kayıtlarına, diğer bilirkişi raporlarına aykırı açıklamalar nedeniyle rapora itibar edilmemiştir.
Ana klasörün ek 1. klasörü içinde bulunan Polis memurlarınca hazırlanmış 20/06/2013 tarihli bilirkişi raporundaki fotoğraf ve açıklamaların dosya kapsamı ve görüntülerle uyumlu olması sebebiyle rapora itibar edilmiştir. Raporda görüntüler kısmında Polis memurlarının sıkıştırıldığı anda taşlanma, taşların büyüklüğünü gösteren, yere düşen Polislere saldıran göstericilerin, yerden taş toplayıp 5 kez taş atan maktülün görüntülerinin bulunduğu görülmüştür. Raporun 25. sayfasında 40 nolu şahıs tarafından atılan 39 nolu taşın Polisin karın ile kasık bölgesi arasına isabet ettiği, bu isabet nedeniyle sol kolun karın bölgesine doğru tutulduğu, vücudun kasılma hareketi sergilediği belirtilmiş olup, bu husus eylemin vasıflandırılması konusunda yukarıda yapılan açıklamalarla uyumludur.
Ana klasörün ek 1. klasörü içinde bulunan bilirkişi [S.A. ve A.C.] tarafından hazırlanan 25/06/2013 tarihli raporda daha evvel izlenen görüntü kayıtlarıyla ilgili yapılan açıklamalar doğrultusunda göstericilerin taşlama, polisin beton banklar arasında sıkışan ve taşlanma, gösterici sayısı ve kapladıkları alanı gösteren, olay anına ilişkin açıklamalı fotoğrafların bulunduğu bilirkişi raporunun dosya kapsamı ve izlenen görüntü kayıtlarıyla uyumlu olduğu kanaatine varılmıştır.
Mahkememizce bozma sonrası aldırılan TRT bilirkişilerinin verdiği 19/08/2016 tarihli bilirkişi raporu içeriğinde yapılan açıklamaların dosya kapsamı ve incelenen görüntülerle uyumlu olduğu, olay sırasında ölenin de sanığa taş attığı, ölenin içinde bulunduğu grubun sanığa yönelik taşlı saldırıları ve olay anına ilişkin açıklamaların bulunduğu, sanığa olay sırasında isabet eden taşlarla ilgili isabet yerleri de gösterilerek bu hususların açıklandığı, raporun 10, 11, 12 ve 13 sayfalarında sanığa isabet eden taşlarla ilgili açıklamaların mevcut olduğu, 13. sayfada ölenin attığı taşın sanığın kaskının sağ tarafına çarptığı, 14. sayfasında atış öncesinde sanığa isabet eden taş sayısının 6, atış sırasında isabet eden taş sayısının 2 olduğunun belirtildiği, atış sırasında sanığın fiziki yapısına ilişkin açıklamaların bulunduğu görülmüş, bu nedenle dosya kapsamı, görüntü kayıtları, itibar edilen bilirkişi raporları ile uyumlu olması nazara alınarak bu rapora itibar edilmiştir. Her ne kadar raporun son sayfasında ateşleme sırasında ateş eden kolun pozisyonunu değiştirecek şekilde 'sağ kola' taş isabet etmediği belirtilmiş ise de, görüntü kayıtlarında 3. atış sırasında sanığın sol kasık bölgesine taş isabet ettiğinin sanığın sol kolunu bu kısma doğru getirdiğini ve sanığın isabet eden bu taş sebebiyle kasılma hareketi gösterdiği, sağ elinin bu sebeple bir an için yere paralel hale geldiği yukarıda izah olunmuş olup, raporda bahsedilen sağ kola taş değmemesi açıklamasının Mahkememizin eylemin vasıflandırılması ve kabulüne aykırı olmadığı anlaşılmıştır.
Ana klasörün ek 3. klasörü içinde bulunan Emniyet Müdürlüğü İl Polis Disiplin Kurulu Başkanlığının 22/10/2014 tarih ... disiplin kararında '... linç edilmek istenildiği sırada bu saldırıları bertaraf etmek için meşru savunma durumuna düşen Polis Memuru [A.Ş.nin] PVSK'nın 16. maddesi gereği doğrudan silah kullanma yetkisi olmasına rağmen yasa dışı eylem yapan göstericilerden kendisini kurtarma maksadıyla silahını sadece havaya ateş etmek suretiyle kullanmasının mevzuatın kendisine verdiği yetkilerden olduğu... Kanunun kendisine verdiği yetkiler çerçevesinde havaya ateş ettiği ancak kendisinden kaynaklanmayan nedenden dolayı silahının pozisyonunun değişerek... yasa dışı eylemlere müdahale ettiği esnada kendisine yönelik saldırıyı bertaraf etmek maksadıyla silahını kullanmasında kusurunun olmadığı... ceza tayinine mahal olmadığına' karar verildiği görülmüştür.
GEZİ OLAYLARI ÜZERİNE DEĞERLENDİRME: ... Olay değerlendirilirken meydana geldiği sosyal, psikolojik, sosyolojik ve çevresel faktörler ile sanığın ve ölenin bulunduğu şartlar dikkate alınmalıdır. Mahkememizce de hüküm verilirken bu faktörler yukarıda anlatıldığı şekilde değerlendirilmiştir.
KABUL EDİLEN EYLEMLE İLGİLİ BİREYSELLEŞTİRME: Sanığın eylemi bu şekilde vasıflandırıldıktan sonra olayın gelişimi, 'Gezi Olayları' olarak bilinen olayın büyüklüğü, basit bir gösteri yürüyüşü olmaması, sanığın ve suç tarihinde Kızılay'da görev yapan kolluk görevlilerinin maruz kaldığı saldırının boyutu, şidetin dozu, sanığın içinde bulunduğu hal ve buna mukabil sanığın taksire dayalı kusurunun derecesi takdir edilerek takdiren alt sınırdan bireyselleştirme yapılmış, TCK 27/1 maddesinin amir hükmü gereği ve takdiren 1/6 oranında indirim yapılmış, takdiri indirim nedenlerinin bulunması gözetilerek takdiren 1/6 oranında indirim yapılmış, netice olarak belirlenen ceza miktarı sanığa verilen süreli hapis cezasının taksirli suça ilişkin olması, sanığın kişiliği ve ekonomik sosyal durumu, hürriyeti bağlayıcı cezanın ağırlığı, olayın meydana gelme hal ve koşulları, bir engel bulunmaması nazara alınarak takdiren adli para cezasına çevrilmiştir. Burada hesaplanan netice hapis cezasının ertelenmesi veya adli para cezasına çevrilmesi hususunda..., erteleme halinde sonuç cezanın hapis olup kanun gereği infaz edilmiş sayılacağı, bu durumda seçenek yaptırımlara çevirme hükümlerinin ertelemeden daha lehe olduğu kanaatine varılarak adli para cezasına çevirme işlemi uygulanmıştır.
Sanığın taksirli eylemi neticesinde ölüm olayının meydana gelmesi, katılanların ölenin vefatı nedeniyle onun desteğinden yoksun kalmaları, bu anlamda maddi zararlarının bulunması, nitekim katılan tarafın maddi zarar nedeniyle Ankara 9. İdare Mahkemesinin 2014/1665 esas sayılı dosyası ile dava açmaları, bu itibarla CMK 231 maddesinin şartlarının oluşmaması nedeniyle sanık hakkında CMK 231 maddesinin uygulanmamasına karar verilmiştir.
Her ne kadar suçta kullanılması hasebiyle sanığa ait silah ve eklerinin müsaderesi düşünülürse de sanığın eyleminin taksirli suça ilişkin olması,... müsadere edilemeyeceği, silah ve eklerinin resmi işlemlerin tamamlanması için sanığın bağlı olduğu kuruma gönderilmesi gerektiği kanaatine varılmıştır.
...
Her ne kadar katılan vekilleri sanığın tahliyesine karar veren heyetin adli tatil içerisinde toplama bir heyet olduğunu, verilen tahliye kararının korsan bir karar olduğunu, Aksaray Ağır Ceza Mahkemesinin yetkisinin gaspedildiğini iddia etmiş iseler de tahliyeye ilişkin duruşma zaptı incelendiğinde heyette mahkumiyet kararını veren Başkan ve üye Hakimin bulunduğu görülmüş, bu itibarla katılan vekillerinin beyanlarına itibar edilmemiştir. Bir Mahkeme her türlü kararında tahliye veya tutukluluğun devamı yönünde karar verebilir. Uygulamada örneğin görevsizlik kararı veren Asliye Ceza Mahkemesi görevsizlik kararı ile tahliye kararı veya tutukluğun devamı yönünden karar verebilmektedir. Yine bir dosyaya geçici bakan bir Hakim'de gerek tahliye ve gerekse tutukluluğun devamı yönünde karar vermektedir. Bu uygulamalara sıkça rastlanmaktadır..."
82. Başvurucuların kararı temyiz etmesi üzerine Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 5/12/2017 tarihli kararıyla anılan kararın suçun sübutu yönünden onanmasına fakat ceza miktarı yönünden bozulmasına karar verilmiştir. Gerekçenin ilgili kısmı şöyledir:
"...
2- Toplanan deliller karar yerinde incelenip, sanık [A.Ş.nin], maktul [E.S.ye] yönelik suçunun sübutu kabul, oluşa ve soruşturma sonuçlarına uygun şekilde suç niteliği tayin, takdiri indirim sebebinin niteliği takdir kılınmış, savunması inandırıcı gerekçelerle reddedilmiş, incelenen dosyaya göre verilen hükümde bozma nedeni dışında isabetsizlik görülmemiş olduğundan, sanık müdafilerinin TCK.nun 27/2. maddesinin uygulanması gerektiğine, sair hususlara, katılanlar vekillerinin eksik incelemeye, suç vasfına, sair hususlara yönelen ve yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddine,
Ancak;
Oluşa ve dosya kapsamına göre; polis memuru olan sanığın, olay günü kamuoyunda Gezi Parkı Olayları olarak bilinen Kızılay Güvenpark bölgesinde görevlendirildiği, söz konusu olaylar sırasında, göstericiler tarafından birçok kamu malına zarar verildiği, güvenlik güçlerine yönelik taşlı sopalı saldırılarda bulunulduğu, artan saldırılar nedeniyle sanığın bulunduğu bölgede görev yapan güvenlik güçlerine Başbakanlığı korumak için geri çekilme talimatı verilmesi üzerine, Çevik Kuvvet Birliklerinin geri çekilmeye başladıkları, ancak; kendilerine yönelik saldırılar yüzünden düzenli şekilde çekilemedikleri ve bazı çevik kuvvet mensuplarının Güvenpark'ın içinde sıkıştıkları, sanık ve yanındaki bir kaç arkadaşının da bu şekilde geri çekilmek üzere parkı terk ederken bazı göstericilerin saldırısına uğradıkları, sanığın aldığı darbe yüzünden elindeki kalkanı düşürdüğü, kendisinin de yere düştüğü, parktan çıktığı sırada kendisine yöneldiğini düşündüğü bir göstericiye onu uzaklaştırmak için tekme attığı, ardından bu göstericinin arkasındaki, içinde maktulün de bulunduğu bir grup göstericiyle karşı karşıya kaldığı, gösterici grubunun kendisine yönelik yoğun taşlı saldırısını o andaki hal ve koşullara göre saldırıyla orantılı biçimde PVSK.nun 16/6-a maddesi kapsamında havaya ateş etmek suretiyle def etmek istediği, arka arkaya gerçekleşen 3 atıştan, ilk ikisinin havaya, sonuncusunun ise aldığı taş isabetleri yüzünden silah üzerindeki hakimiyetini kaybetmesi sonucu, karşısındaki grubun içinde bulunan maktulün sağ parietotemporal bölgesine isabet ettiği olayda, TCK.nun 27/1 ve 85/1. maddeleri uyarınca aynı Kanunun 3. ve 61. maddesindeki ilkeler doğrultusunda taksire dayalı kusurunun ağırlığı nedeniyle taksirle ölüme neden olma suçundan, sonuca etkili olacak şekilde teşdiden ceza tayini gerektiği gözetilmeden, yazılı şekilde alt sınırdan ceza belirlenmesi..."
2. 2018/2 Esasına Kayden Görülen Yargılama Süreci
83. Bozma kararı üzerine yargılama Aksaray Ağır Ceza Mahkemesinin 2018/2 esasına yeniden kaydedilmiştir. Aksaray Ağır Ceza Mahkemesi; başvurucuların vekilleri, A.Ş.nin müdafileri ve başvurucular Sayfı Sarısülük ile İkrar Sarısülük'ün yüzüne karşı verdiği 21/3/2018 tarihli karar ile aynı gerekçelerle A.Ş.nin meşru savunmada sınırın taksirle aşılması suretiyle öldürme suçundan takdiren alt sınırdan ayrılarak 3 yıl hapis cezasıyla, neticeten 2 yıl 1 ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına, şartları oluşmadığından A.Ş. hakkında HAGB'nin uygulanmasına yer olmadığına, hapis cezasının takdiren adli para cezasına çevrilmesiyle neticeten 15.200 TL adli para cezasıyla cezalandırılmasına ve hükmedilen cezanın türü dikkate alınarak ertelemeye yer olmadığına karar vermiştir.
84. Karar, Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 11/3/2019 tarihli kararıyla onanmıştır. Aksaray Ağır Ceza Mahkemesi 30/5/2019 tarihli ek kararıyla A.Ş.nin tutuklu kaldığı sürelerin hakkında hükmedilen adli para cezası miktarını karşılaması nedeniyle infazının tamamlandığını dikkate alarak A.Ş. hakkındaki yurt dışı çıkış yasağı konulmasına dair adli kontrol kararının kaldırılmasına karar vermiştir.
85. Başvurucular vekili nihai kararı 13/4/2019 tarihinde öğrendiğini bildirmiş olup başvurucular 13/5/2019 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
D. Olayla İlgili Bazı İddialara İlişkin Diğer Soruşturma Süreçleri
86. Polis memurlarına güç kullanmaları yönünde talimat veren ve olayı gördüğü hâlde müdahale etmeyen polis memurları ve amirleri hakkında başvurucuların bir kısmının yaptığı suç duyurusuna ilişkin olarak Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 11/7/2013 tarihinde, olay gününe ait polis telsiz muhabere kayıtlarına göre A.Ş.ye silahını kullanması yönünde bir talimat verilmediğinin anlaşıldığı, bir saniye süren ateş etmeler sırasında olayın fark edilmediği ve müdahale imkânının bulunmadığı gerekçesiyle meşru savunmada sınırın aşılması suretiyle ölüme neden olma suçuna azmettirme ve görevi kötüye kullanma suçlarından ek kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilmiştir. Başvurucuların karara karşı yaptıkları itiraz Sincan 1. Ağır Ceza Mahkemesince 3/10/2013 tarihinde reddedilmiştir.
87. Başvurucuların bir kısmının o tarihte görev yapan başbakan ve vali hakkında yaptığı suç duyurusuna ilişkin olarak Cumhuriyet Başsavcılığı 5/11/2013 tarihinde, halkı kin ve düşmanlığa tahrik, görevi kötüye kullanma, hakaret gibi suçlardan kovuşturmaya yer olmadığı kararı vermiştir.
88. Yine olayda A.Ş.nin aldığı yaralara dair sahte rapor düzenlendiği ve bu raporun kullanıldığı iddiasıyla başvurucuların A.Ş. ve doktorlar hakkında yaptığı 17/3/2014 tarihli suç duyurusuna ilişkin olarak Cumhuriyet Başsavcılığı, kovuşturmaya yer olmadığı kararı vermiştir. Başvurucuların karara karşı yaptıkları itiraz Ankara Batı 3. Ağır Ceza Mahkemesince 4/6/2014 tarihinde reddedilmiştir.
E. Olaya İlişkin Tam Yargı Davası Süreci
89. Başvurucular yakınlarının ölüm olayına ilişkin olarak aynı iddialarla 9/9/2014 tarihinde Ankara 9. İdare Mahkemesi (İdare Mahkemesi) nezdinde İçişleri Bakanlığı aleyhine tam yargı davası açmıştır. Başvurucular Sayfi Sarısülük için 75.000 TL manevi, 1.000 TL maddi tazminat, Cem, Mustafa, İkrar Sarısülük ve Fikrinaz Tümen için her birine 40.000 TL manevi tazminat, başvurucu sıfatı bulunmayan müteveffanın babası Muzaffer Sarısülük için ise 75.000 TL manevi, 1.000 TL maddi tazminat olmak üzere toplam 312.000 TL tazminat ödenmesi talep edilmiştir.
90. İdare Mahkemesi 14/12/2018 tarihli kararla manevi tazminat isteminin kısmen kabulüne, maddi tazminat isteminin reddine karar vererek anne Sayfi Sarısülük ve baba Muzaffer Sarısülük'ün her biri için 50.000 TL, kardeşler Cem Sarısülük, Mustafa Sarısülük, İkrar Sarısülük ve Fikrinaz Tümen'in her biri için 25.000 TL olmak üzere toplam 200.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar vermiştir. Kararda maddi tazminat talebinin reddedilmesine dair karşıoy bulunmakta olup karşıoy gerekçesi şöyledir:
"Kamu görevlilerinin üstlendikleri ödevin ve yürüttükleri hizmetin kural ve usul ve gereklerine aykırı olarak yaptıkları eylem ve işledikleri kusurlar idareden ayrılamamaları nedeniyle görevle ilgili olarak işlenen 'görev kusuru' niteliğinde ve idarenin hizmet kusuru içerisinde değerlendirilmektedir. Bu bağlamda kamu görevlisi olan olan polis memurununkamu hizmetini icra ederken kastı olmasa bile taksiri il ölüme sebep olmasıyla idarenin hizmet kusuruna yol açtığı kuşkusuzdur. Davacılar yakınının ölümü ile meydana gelen zararın polis memurunun taksirli eylemi ile kamu hizmetinin yürütülmesi ve görevin ifası sırasında oluştuğu dolayısı ile idari eylem ile zarar arasında nedensellik bağı bulunduğu açıktır.
Ölenin kanuna aykırı olarak izinsiz bir şekilde düzenlenen, demokratik gösteri sınırlarını aşan, yasa dışı örgütlerin boy gösterdiği ve şiddet olaylarının yer aldığı eylem ve gösteriye bilerek ve isteyerek aktif bir biçimde katılmış olması nedeniyle takdiren belirlenecek kusuru oranında indirim yapılmak sureti ile maddi tazminata hükmedilmesi gerekirken aksi yöndeki maddi tazminat isteminin tümden reddi yönündeki çoğunluk kararına katılmıyorum."
91. Karar gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
"...
Dava dosyasının incelenmesinden, davacılar yakını [E.S.nin] 01.06.2013 tarihinde Kızılay'da gerçekleştirilen ve 'Gezi Parkı Eylemleri' olarak adlandırılan eylemler sırasında Ankara Emniyet Müdürlüğü emrinde görevli polisler tarafından göstericilere müdahale edildiği esnada, geri çekilen ve göstericiler tarafından darp edilen polis memurlarından A.Ş. isimli polis memurunun silahından çıkan kurşunun kafasına isabet etmesi neticesinde yaralandığı, 14/06/2013 tarihinde de hayatını kaybetmesi üzerine, emniyet güçlerinin aşırı güç kullandığı iddialarıyla uğradıkları zararın tazmini amacıyla şimdilik annesi Sayfı Sarısülük için 75.000,00TL manevi 1.000,00TL maddi; babası Muzaffer Sarısülük için 75.000,00TL manevi, 1.000,00TL maddi; kardeşleri Cem, Mustafa, İkrar ve Fikrinaz'ın her biri için 40.000,00TL manevi tazminatın olay tarihi olan 01/06/2013 tarihinden itibaren işleyecek faizi ile birlikte ödenmesine karar verilmesi istemiyle bakılmakta olan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.
Olayda, Mahkememizin 16/11/2016 tarihli ara kararı ile polis memuru A.Ş. hakkında yapılan ceza yargılaması sonucunda verilen kararın Yargıtay tarafından bozulması üzerine dosyanın nakil kararı ile gönderildiği ve yeniden yargılamasının yapıldığı Aksaray Ağır Ceza Mahkemesi 2015/307 E. Sayılı dosyasında verilen kararın kesinleşip kesinleşmediği sorularak, kararın ve dosya kapsamında yer alan bilirkişi raporunun gönderilmesinin istenilmesine karar verildiği, bu karar üzerine gönderilen bilgi, belge ve kamera kayıtlarının incelenmesi neticesinde; polis memuru A.Ş.'nin yapılan yargılamasında öldürme kastı ve olası kast hali olmaksızın meşru müdafaa şartları içinde iken sınırını taksir derecesinde kusuru ile aştığı gerekçesi ile neticede 10.100,00 TL Adli Para Cezası ilecezalandırılmasına karar verildiği, 'Gezi Parkı Eylemleri' olarak adlandırılan eylemler sırasında çeşitli sivil toplum örgütleri ve marjinal gurupların organize olmak suretiyle Kızılay bölgesinde ana arterlerin araç ve yaya trafiğine kapatılması ve çevrede bulunan kamu ve özel mallara zarar verilmek suretiyle kamu düzenin bozulması üzerine güvenlik güçlerinin tazyikli su ve gaz sıkmak suretiyle gruplara müdahale ettiği, söz konusu olayların yukarıda aktarılan ulusal ve uluslararası düzenlemeler ile güvence altına alınan Toplantı ve Gösteri Özgürlüğünü aşar nitelikte olduğu, zira bahse konu eylemin kamu düzenini bozucu, suç işlenmesine zemin hazırlayıcı ve başkalarının hak ve özgürlüklerini ihlal edici boyutta olması nedeniyle Kanunlarda yer verilen düzenlemelere aykırı bir şekilde meydana geldiği, bu durumun toplanma hakkının sınırlandırılması kapsamında kaldığı ve bilirkişi raporuna esas alınan kamera kayıtlarında güvenlik güçleri tarafından gerçekleştirilen müdahalenin meşru bir amaç olan asayiş, güvenlik ve kamu düzeninin sağlanması ile başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amacına yönelik olduğu anlaşılmaktadır.
Bu durumda; protesto eyleminin yukarıda belirtilen gelişimi dikkate alındığında, kolluk görevlilerince kamu düzeninin korunması, suç işlenmesinin önlenmesi ve başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amacıyla eyleme müdahale edilmesi, göstericilerin dağıtılması ve gözaltına alınmasına ilişkin olarak mevzuatta öngörülen zor kullanma yetkisinin kullanımına dair şartların oluştuğu ve 'Gezi Parkı Eylemleri' olarak adlandırılan eylemler sırasında polisler tarafından göstericilere müdahale edildiği esnada polis memurunun silahından çıkan kurşunun eylemciler içerisinde bulunan davacılar yakının başına isabet ettiği, yaralanma olayının ve sonrasında da ölüm olayının bu suretle meydana geldiği iddia olunmuşsa da; bilirkişi raporundan ve incelenen görüntülerden ölenin de sanığa taş attığı, taşın sanığın kaskının sağ tarafına çarptığı, yine ölenin yerden taş toplayan fotoğraflarının olduğu, barikatı ateşe verme görüntülerinin ve işyerlerine taş atma görüntülerinin olduğu, ve bahsedilen eyleme aktif olarak katıldığı anlaşılan davacılar yakınının kolluk görevlilerince defalarca yapılan ikazlara rağmen devam eden kamu düzenini bozucu nitelikteki eylemlerin veya eylemcilere karşı mevzuat çerçevesinde güvenlik güçlerince yapılan müdahalenin istenmeyen neticesi olabileceği hususları göz önüne alındığında, uyuşmazlık konusu olayda zararla idarenin eylemi arasında kesin bir nedensellik bağı kurulamadığından idarenin tazminle sorumlu tutulamayacağı, öte yandan, olayda kusursuz sorumlululuk hallerinden birinin de var olmadığı anlaşıldığından davacılardan Sayfı ve Muzaffer Sarısülük'ün maddi tazminat istemleri hukuka uygun bulunmamıştır.
Davacıların manevi tazminat istemine gelince;
Manevi tazminat, patrimuanda meydana gelen bir eksilmeyi karşılamaya yönelik bir tazmin aracı değil, tatmin aracıdır. Olay nedeniyle duyulan elem ve ızdırabı kısmen de olsa hafifletmeyi amaçlar. Belirtilen niteliği gereği manevi tazminatın zenginleşmeye yol açmayacak şekilde belirlenmesi gerekmekte ise de; tam yargı davalarının niteliği gereği olarak da takdir edilen miktarın aynı zamanda idarenin kusurunun ağırlığını ortaya koyacak bir oranda olması gerekmektedir.
Buna göre, her ne kadar müdahalenin istenmeyen sonucu şeklinde ölüm olayının gerçekleştiği dolayısıyla idareye atfı kabul bir kusur bulunmadığı değerlendirilmiş ise de, olayın oluş şekli, zararın niteliği, yaralanma derecesi(ölüm olayı), dikkate alındığında davacıların olay nedeniyle duyduğu acı, üzüntü ve ruhsal sıkıntılarının kısmen de olsa dindirilmesi için takdiren, anne ve babanın her biri için 50.000,00 TL, kardeşlerin her biri için 25.000,00TL olmak üzere, toplamda 200.000,00 TL manevi tazminata hükmedilmesi yerinde görülmüştür.
Açıklanan nedenlerle, manevi tazminat isteminin kısmen kabulü ile anne ve babanın her biri için 50.000,00.-TL, kardeşlerin her biri için 25.000,00.-TL olmak üzere toplamda 200.000,00.-TL'nin idareye başvuru tarihi olan 11.07.2014 tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte davalı idareden alınarak davacılara ödenmesine, fazlaya ilişkin manevi tazminat istemi yönünden ve maddi tazminat istemi yönünden davanın reddine..."
92. Karara karşı hem İçişleri Bakanlığı hem de maddi tazminat taleplerinin reddi bakımından başvurucu Sayfi Sarısülük ile Muzaffer Sarısülük istinaf incelemesi talebinde bulunmuş olup yargılama Bölge İdare Mahkemesi nezdinde incelemededir.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
93. 4/7/1934 tarihli ve 2559 sayılı Polis Vazife ve Salâhiyet Kanunu’nun "Zor ve silah kullanma" kenar başlıklı 16. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Polis, görevini yaparken direnişle karşılaşması halinde, bu direnişi kırmak amacıyla ve kıracak ölçüde zor kullanmaya yetkilidir.
Zor kullanma yetkisi kapsamında, direnmenin mahiyetine ve derecesine göre ve direnenleri etkisiz hale getirecek şekilde kademeli olarak artan nispette bedenî kuvvet, maddî güç ve kanunî şartları gerçekleştiğinde silah kullanılabilir.
...
Zor kullanmadan önce, ilgililere direnmeye devam etmeleri halinde doğrudan doğruya zor kullanılacağı ihtarı yapılır. Ancak, direnmenin mahiyeti ve derecesi göz önünde bulundurularak, ihtar yapılmadan da zor kullanılabilir.
Polis, zor kullanma yetkisi kapsamında direnmeyi etkisiz kılmak amacıyla kullanacağı araç ve gereç ile kullanacağı zorun derecesini kendisi takdir ve tayin eder. Ancak, toplu kuvvet olarak müdahale edilen durumlarda, zor kullanmanın derecesi ile kullanılacak araç ve gereçler müdahale eden kuvvetin amiri tarafından tayin ve tespit edilir.
Polis, kendisine veya başkasına yönelik bir saldırı karşısında, zor kullanmaya ilişkin koşullara bağlı kalmaksızın, 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun meşru savunmaya ilişkin hükümleri çerçevesinde savunmada bulunur.
Polis;
a) Meşru savunma hakkının kullanılması kapsamında,
b) Bedenî kuvvet ve maddî güç kullanarak etkisiz hale getiremediği direniş karşısında, bu direnişi kırmak amacıyla ve kıracak ölçüde,
c) Hakkında tutuklama, gözaltına alma, zorla getirme kararı veya yakalama emri verilmiş olan kişilerin ya da suçüstü halinde şüphelinin yakalanmasını sağlamak amacıyla ve sağlayacak ölçüde,
silah kullanmaya yetkilidir."
94. 2559 sayılı Kanun'un ek 9. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"(Ek: 16/6/1985 - 3233/7 md.) Bu Kanun ve diğer kanun hükümlerine göre gerekli hallerde;
...
Sanık polis, hakkında dava açıldığı takdirde duruşmadan vareste tutulabilir..."
95. 25/4/1938 tarihli ve 3890 sayılı Polis Vazife ve Salahiyet Nizamnamesi'nin 17. maddesi şöyledir:
"Polis Vazife ve Salahiyet Kanununun on altıncı maddesi mucibince polis için silah kullanmak salahiyetinin kabul edildiği hallerde silah kullanılması silah kullanmaktan başka bir çare bulunmadığı hallere munhasırdır. Bu takdirde mümkün olduğu kadar suçlunun öldürülmekten ziyade yaralı olarak yakalanmasına dikkat edilmesi ve kalabalık yerlerde silah kullanmaktan imkan nispetinde sakınılması icap eder."
96. 5237 sayılı Kanun'un "Kast" kenar başlıklı 21. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"(1) Suçun oluşması kastın varlığına bağlıdır. Kast, suçun kanuni tanımındaki unsurların bilerek ve istenerek gerçekleştirilmesidir.
(2) Kişinin, suçun kanuni tanımındaki unsurların gerçekleşebileceğini öngörmesine rağmen, fiili işlemesi halinde olası kast vardır. Bu halde, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını gerektiren suçlarda müebbet hapis cezasına, müebbet hapis cezasını gerektiren suçlarda yirmi yıldan yirmibeş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur; diğer suçlarda ise temel ceza üçte birden yarısına kadar indirilir."
97. 5237 sayılı Kanun'un "Taksir" kenar başlıklı 22. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"...
(2) Taksir, dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla, bir davranışın suçun kanuni tanımında belirtilen neticesi öngörülmeyerek gerçekleştirilmesidir.
(3) Kişinin öngördüğü neticeyi istememesine karşın, neticenin meydana gelmesi halinde bilinçli taksir vardır; bu halde taksirli suça ilişkin ceza üçte birden yarısına kadar artırılır.
..."
98. 5237 sayılı Kanun'un "Meşru savunma ve zorunluluk hali" kenar başlıklı 25. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Gerek kendisine ve gerek başkasına ait bir hakka yönelmiş, gerçekleşen, gerçekleşmesi veya tekrarı muhakkak olan haksız bir saldırıyı o anda hal ve koşullara göre saldırı ile orantılı biçimde defetmek zorunluluğu ile işlenen fiillerden dolayı faile ceza verilmez."
99. 5237 sayılı Kanun'un "Sınırın aşılması" kenar başlıklı 27. maddesi şöyledir:
"(1) Ceza sorumluluğunu kaldıran nedenlerde sınırın kast olmaksızın aşılması halinde, fiil taksirle işlendiğinde de cezalandırılıyorsa, taksirli suç için kanunda yazılı cezanın altıda birinden üçte birine kadarı indirilerek hükmolunur.
(2) Meşru savunmada sınırın aşılması mazur görülebilecek bir heyecan, korku veya telaştan ileri gelmiş ise faile ceza verilmez."
100. 5237 sayılı Kanun'un "Kısa süreli hapis cezasına seçenek yaptırımlar" kenar başlıklı 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"(1) Kısa süreli hapis cezası, suçlunun kişiliğine, sosyal ve ekonomik durumuna, yargılama sürecinde duyduğu pişmanlığa ve suçun işlenmesindeki özelliklere göre;
a) Adlî para cezasına,
...
Çevrilebilir.
...
(4) Taksirli suçlardan dolayı hükmolunan hapis cezası uzun süreli de olsa; bu ceza, diğer koşulların varlığı halinde, birinci fıkranın (a) bendine göre adlî para cezasına çevrilebilir. Ancak, bu hüküm, bilinçli taksir halinde uygulanmaz.
(5) Uygulamada asıl mahkûmiyet, bu madde hükümlerine göre çevrilen adlî para cezası veya tedbirdir."
101. 5237 sayılı Kanun'un "Adli para cezası" kenar başlıklı 52. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:
"Hakim, ekonomik ve şahsi hallerini göz önünde bulundurarak, kişiye adlî para cezasını ödemesi için hükmün kesinleşme tarihinden itibaren bir yıldan fazla olmamak üzere mehil verebileceği gibi, bu cezanın belirli taksitler halinde ödenmesine de karar verebilir. Taksit süresi iki yılı geçemez ve taksit miktarı dörtten az olamaz. Kararda, taksitlerden birinin zamanında ödenmemesi halinde geri kalan kısmın tamamının tahsil edileceği ve ödenmeyen adlî para cezasının hapse çevrileceği belirtilir."
102. 5237 sayılı Kanun'un "Kasten öldürme" kenar başlıklı 81. maddesi şöyledir:
"Bir insanı kasten öldüren kişi, müebbet hapis cezası ile cezalandırılır."
103. 5237 sayılı Kanun'un "Taksirle öldürme" kenar başlıklı 85. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Taksirle bir insanın ölümüne neden olan kişi, iki yıldan altı yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır."
104. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun "Davanın nakli ve duruşmanın başka yerde yapılması" kenar başlıklı 19. maddesi şöyledir:
"(1) Yetkili hâkim veya mahkeme, hukukî veya fiilî sebeplerle görevini yerine getiremeyecek hâlde bulunursa; yüksek görevli mahkeme, davanın başka yerde bulunan aynı derecede bir mahkemeye nakline karar verir.
(2) Kovuşturmanın görevli ve yetkili olan mahkemenin bulunduğu yerde yapılması kamu güvenliği için tehlikeli olursa, davanın naklini Adalet Bakanı Yargıtaydan ister.
(3) (Ek: 24/11/2016-6763/21 md.) Mahkeme, fiili sebepler veya güvenlik gerekçesiyle duruşmanın il sınırları içinde başka bir yerde yapılmasına karar verebilir. Bu karara karşı itiraz yolu açıktır."
B. Uluslararası Hukuk
1. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi
105. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) "Yaşam hakkı" kenar başlıklı 2. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"1. Herkesin yaşam hakkı yasayla korunur...
2. Ölüm, aşağıdaki durumlardan birinde mutlak zorunlu olanı aşmayacak bir güç kullanımı sonucunda meydana gelmişse, bu maddenin ihlaline neden olmuş sayılmaz:
a) Bir kimsenin yasa dışı şiddete karşı korunmasının sağlanması;
..."
2. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi İçtihadı
106. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Sözleşme'nin 2. maddesini 1. maddesiyle birlikte yorumlayarak devletin yaşam hakkı kapsamındaki bir olayı etkili soruşturma yükümlülüğünün bulunduğunu kabul etmiştir (McCann ve diğerleri/Birleşik Krallık [BD]B. No: 18984/91, 27/9/1995, § 161).
107. AİHM'e göre bu yükümlülük, sadece bir kamu görevlisinin eylemi veya ihmali sonucu meydana gelen ölüm olayları açısından geçerli değildir (Can ve diğerleri/Türkiye (k.k.), B. No: 27446/12, 25/11/2014, § 37). Devletin doğal olmayan her ölüm olayında -öldürmeme ya da yaşamı korumama yükümlülüklerini ihlal etmemiş olsa da- gerçekleşen ölümün sebebini ve varsa sorumlularını ortaya çıkarmaya yönelik etkili bir soruşturma yapma yükümlülüğü vardır. Ayrıca devletin etkili soruşturma yapma şeklindeki usul yükümlülüğü, maddi yükümlülükten ayrı ve bağımsız bir yükümlülük hâline gelmiştir.
108. AİHM 2001 yılında incelediği bir başvuruda verdiği kararda ise devletin yükümlülüğündeki etkili soruşturmanın ilkelerini belirlemiştir (Hugh Jordan/Birleşik Krallık, B. No: 24746/94, 4/5/2001). Jordan Prensipleri olarak anılan bu ilkeler, AİHM'in tamamen yeni belirlediği ilkeler değildir. Bunlar, yukarıda belirtilen McCann ve diğerleri/Birleşik Krallık kararından beri önüne gelen davalarda uyguladığı birtakım ilkelerin sistematikleştirilmesinden ibarettir. AİHM'in yaşam hakkı kapsamında etkili soruşturmaya ilişkin belirlediği ilkeler şöyledir:
- Soruşturma makamlarının yaşam hakkıyla ilgili konulardan haberdar olduğunda kendiliğinden harekete geçmeleri (Hugh Jordan/Birleşik Krallık, § 105)
- Soruşturma makamlarının bağımsız olmaları (Hugh Jordan/Birleşik Krallık, § 106)
- Soruşturmanın sorumluların tespitini ve cezalandırılmasını sağlayabilecek şekilde etkili olması, bu kapsamda olayı aydınlatmaya yarayabilecek bütün delillerin toplanması (Hugh Jordan/Birleşik Krallık, § 107)
- Soruşturmanın makul bir süratle tamamlanması (Hugh Jordan/Birleşik Krallık, § 108)
- Yürütülen soruşturmanın ve sonuçlarının kamu denetimine açık olması, her olayda, ölen kişinin yakınlarının meşru menfaatlerini korumak için bu sürece gerekli olduğu ölçüde katılmalarının sağlanması (Hugh Jordan/Birleşik Krallık, § 109)
109. AİHM, yaşam hakkını korumaya yönelik pozitif yükümlülüğün ulusal hukuk sistemlerinin kanuna aykırı olarak herhangi bir kişiyi öldüren ya da ölümcül şekilde yaralayan kişiler hakkında ceza hukukunu uygulayabilme kapasitesini göstermesi gerektirdiğini kararlarında sıkça dile getirir (Nachova ve diğerleri/Bulgaristan [BD], B. No: 43577/98, 43579/98, 6/7/2005, § 60).
110. Ayrıca AİHM, kamu görevlisinin karıştığı kötü muamele veya öldürme olayları için uygun olan yaptırımları seçmelerinde ulusal mahkemelere saygı gösterdiğini ancak eylemin vahameti ile verilen ceza arasında açık bir orantısızlık olduğu durumlarda değerlendirme ve müdahale etme hususunda yetki kullanmasının gerekli olduğunu belirtmektedir (Nikolova ve Velichova/Bulgaristan, B. No: 7888/03, 20/12/2007, § 61).
111. AİHM, belirtilen yükümlülüğün yerine getirilip getirilmediğini incelemek için ulusal mahkemelerin bu kararlara varırken hukuk sisteminin caydırıcı etkisinin korunması ve yaşama hakkı ihlallerinin önlenmesinde oynaması gereken rolün öneminin altının çizilmesi amacıyla Sözleşme'nin 2. maddesi uyarınca davaya gereken önemi gösterip göstermediğini ya da ne dereceye kadar gösterdiğini değerlendirmesi görevinin kendisine ait olduğuna vurgu yapmaktadır (Ali ve Ayşe Duran/Türkiye, B. No: 42942/02, 8/4/2008, § 62).
112. Öte yandan AİHM soruşturma yükümlülüğünün bir sonuç yükümlülüğü olmayıp uygun araçların kullanılması yükümlülüğü olduğunu, bu itibarla bu konuda yaptığı değerlendirmelerin başvuruculara üçüncü kişileri adli bir suç nedeniyle yargılatma ya da cezalandırma hakkı verdiği ve tüm yargılamaları mahkûmiyetle ya da belirli bir ceza kararıyla sonuçlandırma ödevi yüklediği anlamına hiçbir şekilde gelmediğini de belirtmiştir (Öneryıldız/Türkiye [BD], B. No: 48939/99, 30/11/2004, § 96).
113. AİHM'e göre Sözleşme’nin 2. maddesi soruşturma mercilerine, ölenin bir yakınının belirli bir soruşturma tedbirinin alınması için yaptığı her talebi karşılamaları şeklinde bir yükümlülük yüklemez (Ramsahai ve diğerleri/Hollanda [BD], B. No: 52391/99, 15/5/2007, § 348; Velcea ve Mazăre/Romanya, B. No: 64301/01, 1/12/2009, § 113).
114. AİHM, tüm kovuşturmaların mahkûmiyet ve belirli bir cezaya hükmedilmesiyle sonuçlanmasına yönelik mutlak bir yükümlülük bulunmamasına rağmen ulusal mahkemelerin -kamu görevlilerinin ölüme yol açan ihmalkârlıkları sonucu ortaya çıkan suçlar da dâhil olmak üzere- kişilerin hayatlarını tehlikeye sokan suçları cezalandırmamaya hiçbir koşulda olanak vermemesi gerektiğinin altını çizmektedir. AİHM'e göre kamu güveninin sürdürülmesi, hukukun üstünlüğünün sağlanması ve kanunsuz eylemlere yönelik herhangi bir tolerans ya da ittifak olduğu görünümünün önlenmesi açısından bu durum hayati önem taşımaktadır (Okkalı/Türkiye, B. No: 52067/99, 17/10/2006).
115. Kamu görevlilerinin güç kullanması sonucu meydana gelen olaylarda yaşam hakkının negatif yükümlülüğünün ihlal edildiğinin ileri sürülmediği, sadece etkili soruşturmaya ilişkin usul yükümlülüğü iddialarının dile getirildiği AİHM'in Armani Da Silva/Birleşik Krallık ([BD], B. No: 5878/08, 30/3/2016) kararında, toplu ulaşım mekanlarında meydana gelen terör saldırıları sonrasında yürütülen bir operasyonda güvenlik görevlilerinin silahlı güç kullanımı sonucu, olaylarla ilgisi bulunmadığı sonradan anlaşılan bir kişinin hayatını kaybetmesine ilişkin olaya dair başvuruda Sözleşme'nin 2. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkının maddi yönünün ihlal edildiği ileri sürülmemiş, sadece meşru savunmaya ilişkin iç hukuk hükümlerinin Sözleşme'nin 2. maddesinin gerektirdiği standardın altında kaldığı ve adli makamların kolluk güçlerinin davranışlarını dikkatli bir şekilde incelemeden yürüttükleri soruşturma nedeniyle hesap verilebilirliğin güvence altına alınmamasına yol açtıkları belirtilmiş, bu nedenlerle etkili bir soruşturma yapılmadığı iddia edilmiştir. AİHM bu başvuruda bu iddianın kapsamını özellikle vurgulamış ve sadece yaşam hakkının usul yönünden bir inceleme yapmıştır.
116. AİHM, kolluk güçlerinin yol açtığı ölüm olayı nedeniyle yaşam hakkının usul yönünün ihlali iddialarını incelediği Armani Da Silva/Birleşik Krallık (aynı kararda bkz. § 245) kararında öncelikle olayların dışında olması sebebiyle kendisinin ve başkalarının hayatına karşı algıladığı bir tehlikeyi bertaraf etmek için olayın sıcaklığıyla tepki vermek zorunda kalan bir görevlinin duruma ilişkin takdiri yerine kendi takdirini koyamayacağını, durumları bahse konu olaylar meydana geldiği zaman meşru müdafaada bulunan kişinin bakış açısından değerlendirmesi gerektiğini, hem kişinin güç kullanımının gerekliliğine dair düşünceye sahip olup olmadığını tespit ederken hem de kullanılan gücün derecesinin gerekliliğini değerlendirirken kendisini ölümcül güç kullanımına başvurmuş olan kişinin yerine koymaya çalıştığını ifade etmiştir.
117. AİHM, adli makamların yaşanan olayın saniyeler içinde meydana gelmiş olduğunu ve kolluk güçlerinin ölenin bir bomba patlatacağından korkmuş oldukları yönündeki ifadelerini destekleyen birtakım bağımsız delillerin mevcut olduğunu dikkate alarak değerlendirme yaptıklarını, dolayısıyla adli makamların kolluk görevlileri tarafından güç kullanılmasının söz konusu koşullar altında haklı gerekçelerinin mevcut olup olmadığını Sözleşme’nin 2. maddesinin şartlarıyla bağdaşır bir biçimde değerlendirmediklerinin söylenemeyeceğini ifade etmiştir (Armani Da Silva/Birleşik Krallık, §§ 253-256). AİHM, soruşturma sonucunda savcılıkça her ne kadar takipsizlik kararı verilmişse de kolluk görevlilerinin yanlışlıkla başvurucunun yakınının ölümüne yol açtığının yetkililerce kabul edilmesi, aile ile hemen bağlantı kurularak mali ihtiyaçlarının karşılanması, bağımsız hukuki yardım alabilmeleri konusunda gerekli maddi yardımın kendilerine sağlanması, olayda sorumluluğu görülen kolluk görevlileri ile görevlilerin bağlı bulundukları kurumun kurumsal sorumluluğun tespiti için gerekli incelemelerin yapılmış olması, ailenin hukuk mahkemesinde açtığı tazminat davası üzerine yetkililerin aile ile bağlantı kurarak üzerinde uzlaşılan tutarı kendilerine ödemiş olmalarını birlikte dikkate alarak olayda yaşam hakkının usul yönünün ihlal edilmediğini değerlendirmiştir (aynı kararda bkz. § 283).
118. Toplumsal olaylara müdahale sırasında yoğun saldırı altında kalan üç kolluk görevlisinin içinde bulunduğu bir kolluk aracının yola kurulan barikat nedeniyle sıkışarak saldırgan göstericiler arasında kalması ile taşlı sopalı saldırı altındayken araç içinde bulunan bir kolluk görevlisinin iki el ateş etmesi sonrası bir göstericinin hayatını kaybetmesine ilişkinGiuliani ve Gaggio/İtalya ([BD], B. No: 23458/02, 24/3/2011) başvuruda AİHM, kolluk görevlilerinin meşru müdafaa kapsamında silah kullanmasına ilişkin olarak yaptığı değerlendirme sonucunda yaşam hakkının maddi ve usul yönlerinin ihlal edilmediği sonucuna ulaşmıştır. Olayda savcılık, göstericilerin yoğun saldırısına maruz kalan araç içindeki kolluk görevlisinin aracın çevresinin göstericiler tarafından sarılması ve araç içindekilere göstericilerin yoğun biçimde düşmanca fiziksel saldırıda bulunması nedeniyle yaşamının tehlikede olduğunu düşünmesinin haklı görülebileceğini ifade ettikten sonra kolluk görevlisinden saldırıyı durdurma kapasitesi olan tabancısını kullanmaktan kaçınmasının ve fiziksel bütünlüğünü tehlikeye sokması muhtemel olan bir saldırıya boyun eğmesinin beklenemeyeceğini belirterek görevli hakkında kovuşturmasızlık kararı vermiştir (aynı kararda bkz. § 75).
119. AİHM, olayın bir kolluk görevlisinin güç kullanırken video görüntüsü ve fotoğraflarının çekilebildiği ender olaylardan olması nedeniyle bu görüntülere önem atfettiğini, ayrıca saldırı nedeniyle güç kullanmak zorunda kalan saldırının muhatapları açısından güç kullanımına dair eylemleri değerlendirmesi gerektiğini öncelikle ifade etmiştir (aynı kararda bkz. §§ 186, 188). AİHM'e göre olay yerinden ayrılmaya çalışan ve göstericilere bir tehdit oluşturmayan kolluk güçlerinin aracına açık şekilde yasa dışı ve şiddetli bir saldırı olmuştur, araç göstericiler tarafından kısmen kuşatılmış, sallanmış, araca taşlar ve diğer sert nesneler atılmış olup bu durumda kolluk görevlilerinin linç edilmeleri ihtimali ortaya çıkmıştır (aynı kararda bkz. §§ 186, 188). Güç kullanan kolluk görevlisi silahını ateşlemeden önce bir göstericinin yangın söndürme tüpünü araçtakilere fırlatması tehlikesi mevcuttur ve sanık kolluk görevlisi silahını ateşlemeden önce göstericilere silahını göstererek dağılmalarını söylemiştir (aynı kararda bkz. § 189). AİHM'e göre bu durum, güç kullanan kolluk görevlisinin yaşamının tehlikede olduğuna dair samimi inancı sonucu ateş etmek gibi potansiyel ölümcül bir savunmaya başvurmasını haklılaştırmıştır (aynı kararda bkz. § 191). AİHM, yakın bir tehlike ile karşı karşıya kalan kolluk görevlisinin aracın yedek lastiği ile tavanı arasındaki dar boşluktan ateş edebilecekken riskli bir boşluktan ateş ederek saldırganlardan birinin ölümüne neden olmasını başlı başına savunmayı orantısız hâle getirmeyeceğini ifade ederek yaşam hakkının maddi yönünün ihlal edilmediğine karar vermiştir (aynı kararda bkz. § 193).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
120. Anayasa Mahkemesinin 15/12/2021 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların İddiaları ve Bakanlık Görüşü
121. Başvurucular; polis memurunun kimliğinin uzun süre soruşturma makamına bildirilmemesi, olaydan on yedi gün sonra silahının teslim edilmesi, sanığın gözaltına alınmaması ve yirmi üç gün sonra tutuklamaya sevk edilebilmesi suretiyle sanığın korunması, siyasetçilerin soruşturmayı etkileyecek tarzda açıklamalarda bulunması, MOBESE kameralarını kontrol eden güvenlik güçlerinin delilleri karartması, soruşturma sırasında bağımsız olmayan İl Jandarma Komutanlığı görevlilerinin bilirkişi atanarak bu kişilerle birlikte keşif yapılması ve rapor temin edilmesi, sanığın sorgusuna katılımının engellenerek ve sanığa eksik soru sorularak sanığın serbest bırakılmasına karar verilmesi, mahkeme üzerindeki baskı nedeniyle adli tatil sırasında nöbetçi bir heyet ile davanın nakli talebinde bulunulması, davanın nakli kararı sonrasında yetkisiz hâle gelmiş mahkeme tarafından taraflara bildirilmeden ve incelenme tarihinden önce duruşma açılarak polis memuru sanığın tahliyesine kararı verilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
122. Başvurucular adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkin olarak ayrıca duruşmada sanığın peruk, sahte bıyık takması gibi nedenlerle usulüne uygun kimlik tespitinin yapılamadığını, sanığın SEGBİS aracılığıyla savunmasının alındığını, bağımsız ve tarafsız bir kurum olmayan TRT'den bilirkişi raporu alındığını, polis memurunun silahını ateşlediği sıradaki konumunun ve hareketlerinin gözardı edilerek sanığı kollama amacıyla taraflı ve eksik inceleme sonucu hazırlanan bilirkişi raporlarına, ismi gizli tutulan iki polis memurunun hazırladığı Görüntü İnceleme Tutanağı'na, sanık hakkında düzenlenen gerçek dışı sağlık raporlarına dayanılarak suç vasfının tayin edildiğini ve mahkûmiyet kararı verildiğini iddia etmiştir. Başvurucular başvuru formuna ek olarak sundukları açıklamada aynı gerekçelerle adil yargılanma hakkının yanı sıra yaşam hakkının etkili soruşturma yükümlülüğünün de ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
123. Bakanlık; başvurucuların davanın nakline ve bu kararla birlikte A.Ş.nin tahliyesine karar verilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine dair 2015/16451 numaralı başvuruya ilişkin görüşünde, başvuruya konu yargılamanın başvurunun yapıldığı tarihte derdest olduğuna değinerek Anayasa Mahkemesinin Şehap Korkmaz (B. No: 2013/8975, 23/7/2014) başvurusunda yargılamanın derdest olması nedeniyle yargılamanın nakli sebebiyle yargılamaya etkili katılım sağlanamadığı iddiasının bu aşamada değerlendirilmesinin mümkün olmadığına dair tespitinin somut başvuru açısından da dikkate alınmasının uygun olacağını belirtmiştir.
124. Bakanlık söz konusu görüşünün devamında davanın nakline karar verilmesi hâlinde gerçekte yetkili olan mahkemenin davanın esasına ilişkin olanlar dışındaki işlemleri tamamlayarak esası hakkında karar vermek için dosyayı belirlenen mahkemeye göndermesi gerektiğine, Ankara Ağır Ceza Mahkemesinin de davanın nakli kararından sonra davanın esasına etkili bir işlem yapmadığına ve davanın nakli sebebiyle meydana gelebilecek gecikme nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edilmesine sebebiyet vermemek adına kanunun kendisine verdiği yetkiyle resen tutukluluk değerlendirmesi yaptığına, neticede 14 aya yakın süredir tutuklu olan sanığın tahliyesine karar verdiğine, bu karara karşı başvurucuların itiraz etme imkânı olduğuna, nitekim başvurucuların itirazının bir başka mahkeme tarafından esastan incelenerek reddedildiğine işaret etmiştir.
125. Bakanlık, başvurucuların sanığın mahkûmiyetine karar verilmesi sonrasında adil yargılanma hakkının ve yaşam hakkının etkili soruşturma yükümlülüğünün ihlal edildiği iddiasına dair 2019/15572 numaralı başvuruya ilişkin görüşünde ise öncelikle başvurucuların açtığı tam yargı davası neticesinde Aksaray Ağır Ceza Mahkemesinin sanığın taksir düzeyinde kusurlu olduğu tespitine istinaden başvurucular lehine toplam 200.000 TL tazminat ödenmesine karar verdiğini, kararın istinaf incelemesinde olduğunu belirterek verilen mahkûmiyet kararının yanı sıra tazminata da hükmedildiği hususunun başvurucuların mağdur sıfatının ortadan kalkıp kalmadığı bakımından değerlendirilmesi gerektiğini ifade etmiştir.
126. Bakanlık; yaşam hakkının maddi yönü bakımından görüşünde, yasa dışı gösteri sırasında göstericilerin polis memurlarına sert cisimlerle saldırdığını, geri çekilme sırasında çok sayıda polis memurunun yaralandığını, bazısının kalkanlarının zapt edildiğini, bu esnada kendisine saldıran bir göstericiden kurtulmaya çalışırken başvurucuların yakınının da aralarında bulunduğu bir grup gösterici tarafından yakın mesafeden A.Ş.ye taş atıldığını, göstericilerden kurtulmak amacıyla havaya iki el ateş eden A.Ş.ye isabet eden taşlar nedeniyle elinin yere paralel hâle gelmesi sonucu üçüncü kurşunun başvurucuların yakınına isabet ettiğini belirtmiştir. Bakanlık; polis memurunun kendisine isabet eden taş sonucu elinin doğrultusunu değiştirmesiyle ölüme neden olan üçüncü kurşunu ateşlediği, herhangi bir hedef gözetmediği, kendisine yönelik saldırıyı defetmek maksadıyla havaya ateş ettiği sırada kendisine isabet eden taşın etkisiyle tedbirsizlik ve dikkatsizlik sonucu başvurucuların yakınlarının hayatını kaybetmesine sebebiyet verdiği kanaatini ifade etmiştir.
127. Bakanlık yaşam hakkının usul yönü bakımından yaptığı değerlendirmede resen başlatılan soruşturmada otopsi işlemiyle ölüm sebebinin tespit edildiğini, olay yerinde keşif ve gerekli incelemelerin yapıldığını, polis memurunun silahı üzerinde kriminal incelemenin yaptırıldığını, olay yeri çevresindeki kamera kayıtları, televizyon kuruluşlarındaki görüntüler, internette yer alan görüntüler ile RTÜK'te (Radyo ve Televizyon Üst Kurulu) mevcut olan görüntülerin temin edilerek bu görüntüler üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırıldığını, olay yerinde görevli olan diğer polis memurları, olay günü özel televizyon kuruluşları adına olay yerinde görev yapan basın görevlileri ile başvurucular vekillerinin bildirdiği çok sayıda kişinin tanık olarak dinlendiğini belirtmiştir.
128. Ayrıca görüşte belirtildiğine göre başvurucular, her aşamada soruşturma ve kovuşturma makamlarına şikâyetlerini sunabilmiş; avukatları aracılığıyla sundukları talepleri doğrultusunda araştırmalar yapılmış, her türlü işleme karşı kendilerine itiraz ve temyiz imkânı sağlanmış, meşru menfaatlerini korumak için soruşturma sürecine gerekli olduğu ölçüde katılabilmelerine olanak verilmiştir. Soruşturma işlemleri Cumhuriyet savcısı tarafından bizzat yürütülmüş; olay yeri incelemesi ve görüntü kayıtları üzerindeki incelemeler, sanık polis memurunun bağlı olduğu Emniyet Genel Müdürlüğü ile hiyerarşik bağı olmayan Jandarma Genel Komutanlığı ve TRT görevlileri aracılığıyla yapılmış; soruşturmanın bağımsızlığı kriterine riayet edilmiştir. Olaya ilişkin soruşturma yaklaşık bir buçuk ay gibi kısa bir sürede tamamlanmış; benzer şekilde yargılama da dinlenen tanık sayısının çokluğu, olayın karmaşık niteliği, tarafların bir kısım talebinin yerine getirilmesi, davanın güvenlik nedeniyle başka bir ile nakli gibi yargılama süresine etki edebilecek hususların varlığına rağmen makul bir özen ve süratle tamamlanmıştır.
129. Bakanlığa göre Aksaray Ağır Ceza Mahkemesi olayın hangi şartlar altında meydan geldiğini, sanık polis memurunun silahını ateşlemesine yol açan unsurları, başvurucuların yakının da aralarında olduğu grubun sanık polis memuruna yönelik saldırılarını dikkate alarak olayın taksirli eylem neticesinde meydana geldiği sonucuna ulaşmış ve meşru müdafaada sınırın kasıt olmaksızın aşılması suretiyle taksirle ölüme sebebiyet verme suçundan sanık polis memurunu adli para cezası ile cezalandırmıştır. Verilen cezanın meydana gelen netice ile orantılı olduğunu da ifade eden Bakanlık olaya ilişkin olarak etkili bir soruşturma ve yargılama yürütüldüğünü değerlendirmiştir.
130. Başvurucular, Bakanlık görüşlerine karşı beyanlarında başvuru formlarındaki iddialarını yinelemiş; ayrıca açtıkları tam yargı davasında tazminat taleplerinin kısmen reddedilmesi nedeniyle mağdur sıfatlarının ortadan kalkmadığını, fail polis memurunun olay anında meşru savunma hâlinde olmadığını, silahını öfkeyle çekip diğer polislerin arasından çıkarak göstericilere doğru -kendi tercihi ile yakınlaşması nedeniyle- silah kullanması için gerekli koşulların oluşmadığını da dile getirmiştir.
B. Değerlendirme
131. Anayasa’nın “Kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı” kenar başlıklı 17. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Herkes, yaşama... hakkına sahiptir.
...
(…) meşru müdafaa hali, yakalama ve tutuklama kararlarının yerine getirilmesi, bir tutuklu veya hükümlünün kaçmasının önlenmesi, bir ayaklanma veya isyanın bastırılması (…)13 veya olağanüstü hallerde yetkili merciin verdiği emirlerin uygulanması sırasında silah kullanılmasına kanunun cevaz verdiği zorunlu durumlarda meydana gelen öldürme fiilleri, birinci fıkra hükmü dışındadır."
132. Anayasa'nın “Devletin temel amaç ve görevleri” kenar başlıklı 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Devletin temel amaç ve görevleri, … Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.”
1. Şikâyetlerin Nitelendirilmesi ve İncelemenin Kapsamı Yönünden
133. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucuların iddialarının özü yakınlarının öldürülmesine dair etkili bir soruşturma yürütülmemesidir. Bu nedenle başvurucuların adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiaları Anayasa'nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkı kapsamında incelenmiştir.
134. Başvuru formlarının incelenmesi neticesinde başvurucuların, yakınlarının güç kullanımı sonucu öldüğüne yani yaşam hakkının negatif yükümlülüğünün ihlal edildiğine dair iddiada bulunmadıkları görülmüştür. Başvurucular başvuru formunda polis memurunun eyleminden ve genel itibarıyla Gezi Parkı protestoları ile polis cinayetlerinin cezasız bırakılması politikasından bahsetmişseler de bu hususlara olay hakkında adil bir yargılama yapılmadığı, bilirkişilerin taraflı rapor hazırladıkları, dolayısıyla etkili bir soruşturma yürütülmediği iddialarını desteklemek amacıyla değindikleri açıktır. Nitekim başvurucular başvuru formunda adil yargılanma hakkının ve yaşam hakkının etkili soruşturma yükümlülüğüne ilişkin usul boyutunun ihlal edildiği iddiasında bulunmuştur. Bu nedenle başvurucuların yaşam hakkının ihlal edildiğine yönelik iddiaları, yaşam hakkının etkili soruşturma yükümlülüğüne ilişkin usul boyutu kapsamında incelenmiştir (AİHM'in benzer inceleme yöntemi için bkz. § 115).
135. Başvurucular Bakanlık görüşüne karşı beyanlarında, başvuru formundaki iddialarına ek olarak polis memurunun orantısız güç kullanımı neticesinde yakınlarının hayatını kaybettiğine dair yaşam hakkının maddi boyutunun ihlal edildiğine yönelik beyanlarda bulunmuştur. Ne var ki başvuruya konu edilen soruşturma kapsamında verilen nihai kararın öğrenilmesinden itibaren otuz günlük başvuru süresi içinde dile getirilmeyen iddiaların Anayasa Mahkemesi tarafından incelenmesi mümkün değildir. Aksinin kabulü, bir kez bireysel başvuru yapıldıktan sonra başvuru sonlandırılıncaya kadar başvuru dosyasına gelen her türlü ihlal iddiasının incelenmesini gerekli kılar ki bu, bireysel başvuru için öngörülen otuz gün kuralını anlamsız hâle getirir (Ümüt Demir, B. No: 2012/1000, 18/9/2014, § 31). Bu sebeple başvurucuların başvuru formunda dile getirmeyip de Bakanlık görüşüne karşı beyanlarında ortaya attıkları yaşam hakkının maddi boyutuna ilişkin olarak değerlendirilebilecek iddialar hakkında herhangi bir inceleme yapılmayacaktır.
2. Kabul Edilebilirlik Yönünden
136. Yaşam hakkının doğal niteliği gereği, yaşamını kaybeden kişi açısından bu hakka yönelik bir başvuru ancak yaşanan ölüm olayı nedeniyle ölen kişinin mağdur olan yakınları tarafından yapılabilecektir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No: 2012/752, 17/9/2013, § 41). Başvuru konusu olayda başvurucular, müteveffanın annesi ve kardeşleridir. Bu nedenle başvuruda başvuru ehliyeti açısından bir eksiklik bulunmamaktadır.
137. Başvurucuların yaşam hakkının negatif yükümlüğünün ihlal edildiğine yönelik şikâyetlerinin olmadığı, ayrıca her ne kadar yürütülen soruşturma neticesinde verilen bir mahkûmiyet kararını müteakip başvurucularca açılan tam yargı davası neticesinde başvurucular lehine bir miktar tazminata hükmedilmiş olsa da söz konusu kararın kanun yolu incelemesinin tamamlanmamış olduğu da gözetildiğinde başvurucuların mağdur sıfatının devam edip etmediği noktasında bir değerlendirme yapılmasına gerek görülmemiştir.
138. Bu itibarla açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
3. Esas Yönünden
a. Genel İlkeler
139. Anayasa'nın 17. maddesinde düzenlenen yaşam hakkı, Anayasa'nın 5. maddesiyle birlikte değerlendirildiğinde devlete pozitif ve negatif ödevler yükler (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 50).
140. Yaşam hakkı kapsamındaki devletin pozitif yükümlülüğü kapsamında etkili soruşturma yükümlülüğü bulunmaktadır. Bir devlet görevlisi ya da üçüncü kişi tarafından hukuka aykırı olarak ve Anayasa’nın 17. maddesini ihlal eder biçimde bir muameleye tabi tutulduğuna ilişkin savunulabilir bir iddianın bulunması hâlinde Anayasa’nın 17. maddesi -“Devletin temel amaç ve görevleri” kenar başlıklı 5. maddedeki genel yükümlülükle birlikte yorumlandığında- etkili resmî bir soruşturmanın yapılmasını gerektirmektedir (Tahir Canan, § 25). Bu tür olaylarda yürütülen idari ve hukuki soruşturmalar ve davalar sonucunda sadece tazminat ödenmesi, bu hak ihlalini gidermek ve mağdur sıfatını ortadan kaldırmak için yeterli değildir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 55).
141. Bu soruşturmanın temel amacı, yaşam hakkını koruyan hukukun etkili bir şekilde uygulanmasını ve kamu görevlilerinin müdahalesiyle veya onların sorumlulukları altında meydana gelen veya diğer bireylerin fiilleriyle gerçekleşen ölümler nedeniyle sorumluların hesap vermelerini sağlamaktır (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 54). Bu, bir sonuç yükümlülüğü değil uygun araçların kullanılması yükümlülüğüdür. Diğer yandan burada yer verilen değerlendirmeler, hiçbir şekilde Anayasa’nın 17. maddesinin başvuruculara üçüncü tarafları adli bir suç nedeniyle yargılatma ya da cezalandırma hakkı verdiği tüm yargılamaları mahkûmiyetle ya da belirli bir ceza kararıyla sonuçlandırma ödevi yüklediği anlamına gelmemektedir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 56).
142. Temel anlayış bu yönde olmakla birlikte derece mahkemelerinin yaşamı tehlikeye soktuğu açık olan eylemlerin ve maddi ve manevi varlığa yönelik ağır saldırıların cezasız kalmalarına imkân vermemeleri de gerekmektedir (Filiz Aka, B. No: 2013/8365, 10/6/2015, § 32).
143. Şüpheli bir ölüm olayı hakkında yürütülen ceza soruşturmasının Anayasa’nın 17. maddesinin gerektirdiği etkinlikte olduğunun kabul edilebilmesi için;
- Soruşturma makamlarının haberdar olur olmaz resen harekete geçerek ölüm olayını aydınlatabilecek ve sorumluların belirlenmesini sağlayabilecek bütün delilleri tespit etmeleri gerekir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 57). Soruşturmada ölüm olayının nedeninin veya sorumlu kişilerin belirlenmesi imkânını zayıflatan bir eksiklik, etkili soruşturma yükümlülüğüne aykırılık oluşturabilir.
- Soruşturma sürecinin kamu denetimine açık olması ve ölen kişinin yakınlarının meşru menfaatlerini korumak için soruşturma sürecine gerekli olduğu ölçüde katılabilmeleri gerekir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 58).
- Soruşturmada görevli olan kişilerin olayların içinde olan veya olması muhtemel olan kişilerden bağımsız olması gerekir. Bu durum sadece hiyerarşik veya kurumsal bir bağlantı bulunmamasını değil aynı zamanda somut bir bağımsızlığı da gerektirmektedir (Cemil Danışman, B. No: 2013/6319, 16/7/2014, § 96). Cumhuriyet savcısının emrinde adli kolluk olarak görev alan kişilerin sırf kamu görevlileri olmaları nedeniyle soruşturmanın bağımsız ve tarafsız yürütülmesi ilkesinin zedelendiği kural olarak kabul edilmez. Aksi yöndeki iddianın somut olgularla desteklenmesi gerekmektedir (Cemil Danışman, § 103; Ahmet Kortak ve diğerleri, B. No: 2016/14603, 10/12/2019, § 115).
- Soruşturma makamlarınca olayın sebebinin objektif analizinin yapılması ve soruşturma sonucunda alınan kararın soruşturmada elde edilen tüm bulguların kapsamlı, nesnel ve tarafsız bir analizine dayalı olması gerekir (Cemil Danışman, § 99).
144. Ayrıca soruşturmanın makul bir özen ve süratle yürütülmesi gerekmektedir (Salih Akkuş, B. No: 2012/1017, 18/9/2013 § 30). Soruşturmanın makul bir özen ve süratle yapılıp yapılmadığına ilişkin tespit; başvuruya konu olayın kendi koşullarına, soruşturmadaki şüpheli sayısına, suçlamaların niteliğine, olayın karmaşıklık derecesine, soruşturmanın ilerlemesine engel olan unsurlar ya da güçlüklerin bulunup bulunmadığına göre farklılık gösterebilecektir (Fahriye Erkek ve diğerleri, B. No: 2013/4668, 16/9/2015, § 91).
145. Soruşturmanın makul bir özen ve süratle yürütülmesi gerekliliğinde önemli olan husus soruşturmalarda başvurucuların soruşturmanın süratle ve özenle sonuçlandırılmasındaki menfaatlerinin niteliği dikkate alındığında başlı başına, özelde ise başvurucuların ve genel olarak da toplumdaki diğer bireylerin hukukun üstünlüğüne olan bağlılığını sürdürmesi ve hukuka aykırı eylemlere hoşgörü gösterildiği ya da kayıtsız kalındığı görünümü verilmesinin engellenmesi açısından yeterli sürat ve özenin gösterilip gösterilmediğinin ortaya konulmasıdır (Fahriye Erkek ve diğerleri, § 92).
146. İfade etmek gerekir ki Anayasa Mahkemesinin ilgili soruşturma ve yargılama makamlarının yerine doğrudan geçecek şekilde, gerçekleşen olaylardaki delillerin değerlendirmesini kendisinin yapması söz konusu olamaz; bu konuda asıl sorumlu ve yetkili olanlar ilk elden olayları inceleyen yetkili adli ve idari mercilerdir (Cemil Danışman, § 58) fakat Anayasa Mahkemesinin başvuru konusu olayın gelişim şeklini anlayabilmek ve başvurucuların yakınlarının ölümünün tüm yönlerinin aydınlatılması noktasında soruşturma makamları ve derece mahkemeleri tarafından atılması gereken adımları nesnel bir şekilde değerlendirmek için olayın oluşum şeklini incelemesi gerekebilmektedir (Rıfat Bakır ve diğerleri, B. No: 2013/2782, 11/3/2015, § 68).
147. Etkili soruşturma yükümlülüğü kapsamında başvuru konusu olaylar açısından yer verilen somut tespitlerin hiçbir şekilde Anayasa Mahkemesince kişilerin masumiyetine veya suçluluğuna ilişkin bir yorum yapıldığı şeklinde değerlendirilmemesi gerektiğinin altı çizilmelidir (Rıfat Bakır ve diğerleri, § 143).
148. Soruşturmanın etkililiğini sağlayan en alt seviyedeki inceleme, başvuruya konu soruşturmanın kendine özgü koşullarına göre değişir. Bu koşullar, ilgili bütün olay ve olgular temelinde ve soruşturmanın pratik gerçekleri gözönünde bulundurularak değerlendirilir. Bu nedenle soruşturmanın etkililiği bakımından her olayda geçerli olmak üzere bir asgari soruşturma işlemler listesi veya benzeri bir asgari ölçüt belirlemek mümkün değildir (Fahriye Erkek ve diğerleri, § 68).
149. Etkili soruşturma yükümlülüğü kapsamında yetkililer, diğer deliller yanında görgü tanıklarının ifadeleri ile kriminalistik bilirkişi incelemeleri dâhil söz konusu olayla ilgili kanıtları toplamak için alabilecekleri bütün makul tedbirleri almalıdır (Doğan Demirhan, B. No: 2013/3908, 6/1/2016, § 68).
150. Bu noktada ifade edilmelidir ki Anayasa Mahkemesinin görevi, herhangi bir soruşturma ya da davada bilirkişi raporu veya uzman mütalaasının gerekli olup olmadığına karar vermek değildir. Bilirkişi raporu ve benzeri delillerin kabul edilebilirliği ve değerlendirilmesi hususları soruşturma makamlarının yetkisi dâhilindedir (Ahmet Gökhan Rahtuvan, B. No: 2014/4991, 20/6/2014, §§ 59, 60).
151. Ayrıca Anayasa Mahkemesinin mevcut bilgilerden hareketle birtakım tahminlere yer vererek bilirkişilerin vardıkları sonuçların veya sahip oldukları bilimsel bakış açılarının doğru olup olmadığını irdeleme görevinin de bulunmadığı belirtilmelidir (Esma Çelebi, B. No: 2014/17591, 19/4/2017, § 147).
152. Yukarıda belirtildiği üzere (bkz. § 143) etkili soruşturmanın unsurlarından biri de ölen kişinin yakınlarının meşru menfaatlerini korumak için soruşturma sürecine gerekli olduğu ölçüde katılabilmeleridir. Davanın bulunduğu yerden başka bir yere nakledilmesiyargılamaya etkili katılımı etkileme potansiyeline sahiptir. Böyle bir durumda, yargılamaya etkili katılım sağlanıp sağlanmadığı yargılamanın tümü gözetilerek tespit edilmelidir.
153. Bu bağlamda yaşam hakkı kapsamındaki bir davanın görevli ve yetkili mahkemenin bulunduğu yerde görülmesinin -söz konusu bölgede meydana gelebilecek toplumsal olaylar ya da başka benzeri faktörler dikkate alınarak- kamu güvenliği için tehlikeli olduğu sonucuna varılabilmesi ve bu gerekçe ile başka bir yere nakledilmesine karar verilebilmesi mümkündür. Bu durumda dikkat edilmesi gereken husus, yaşam hakkı kapsamında yürütülen davaların nakledilmesi ile etkili soruşturmanın temel amacının tehlikeye düşürülmesine, söz konusu hak kapsamında yer alan ilke ve esaslara aykırı olan neticelerin doğmasına sebep olunmaması gerektiğidir (Seyfullah Turan ve diğerleri, B. No: 2014/1982, 9/11/2017, §§ 174, 175).
154. Diğer taraftan soruşturmaya katılımın etkililiğinin seviyesi soruşturmanın kendine özgü koşullarına göre değişebilir. Ancak her hâlükârda meşru menfaatlerini korumak için sanığın savunmasının alındığı, görgü tanıklarının dinlendiği, bilirkişi raporlarının tartışıldığı, olaya ilişkin şikâyetlerinin dile getirildiği ve diğer delillerin ileri sürülerek tartışmasının yapıldığı duruşmalara katılmak isteyen mağdurlara bu imkân tanınmalıdır. Aksinin kabulü, katılımın sadece teorik olarak kabul edilmesi ve pratikte sağlanmaması hakkın özünün zedelenmesi anlamına gelebilecektir (Seyfullah Turan ve diğerleri, § 187).
155. Son olarak belirtilmelidir ki Anayasa Mahkemesi kural olarak başvurucuların yakınının öldüğü gün resen ceza soruşturmasının açıldığı, titiz ve hızlı bir çalışma sonucunda elde edilen deliller ışığında soruşturma ve ilk derece yargılama makamlarının olayların seyrini aydınlatmak istediğinden kuşku duyulmadığı, yürütülen soruşturmaların ölüm sebeplerini kesin olarak saptamaya ve sorumlu kişilerin cezalandırılmasına imkân verdiği kanısına varılan durumlarda, yürütülen soruşturmaların -soruşturmaların ve davaların derinliği ve ciddiyeti üzerinde etki gösterecek nitelikte bir eksikliğin bulunmaması koşuluyla- ve alınan kararların yetersiz veya çelişkili olduğunun ileri sürülemeyeceğini kabul etmektedir (Sadık Koçak ve diğerleri, B. No: 2013/841, 23/1/2014, § 95).
b. İlkelerin Olaya Uygulanması
156. Somut başvurunun adli makamların olayı aydınlatabilecek ve sorumluların belirlenmesini sağlayabilecek bütün delilleri tespit etmesi gerekliliği bakımından incelemesi neticesinde Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından derhâl ve resen soruşturma başlatıldığı anlaşılmıştır. Bu noktada Cumhuriyet Başsavcılığının resen ve derhâl harekete geçmesinin soruşturmanın etkililiği adına önemli olmakla birlikte bunun tek başına yeterli olmadığının, kamu görevlilerinin silahlı güç kullandığı olaylarda bir soruşturmanın etkililiğinden söz edilebilmesi için bu soruşturmanın yasa dışı silah kullanılması sonucunda ölümlerin gerçekleşmesinin önlenmesini güvence altına alacak nitelikte kapsamlı, dikkatli ve tarafsız şekilde yürütülmesinin, ayrıca olayın sebebinin aydınlatılması ve sorumluların tespiti bakımından gerekli işlemlerde bir eksiklik bulunmamasının zorunlu olduğu tekrar hatırlatılmalıdır (Mustafa Çelik ve Siyahmet Şeran, B. No: 2014/7227, 12/1/2017, § 107).
157. Başvurucu Mustafa Sarısülük'ün katılımıyla Cumhuriyet Başsavcılığınca ölü muayene işlemi yapılmış (bkz. § 17), devamında da başvurucuların talebi üzerine adli tıp uzmanı bir doktorun da gözlemci olarak katılımıyla kamera kaydı eşliğinde otopsi işlemi gerçekleştirilmiştir (bkz. §§ 18, 19). Otopsi işlemi sonucunda ölüm nedeni açıklığa kavuşturulmuştur.
158. Ölümün ateşli silahla vurulma sonucu gerçekleştiğinin netleşmesi üzerine şüpheli polis memuruna ait silah İl Emniyet Müdürlüğü tarafından adli makamlara iletilmiştir. Sonrasında müteveffanın ölümüne neden olan kurşunun bu silahtan atıldığı, eylemi gerçekleştiren polis memurunun mensubu olduğu teşkilatla hiyerarşik bir bağı bulunmayan ATK tarafından gerçekleştirilen balistik inceleme sonucunda tespit edilmiştir (bkz. § 20).
159. İl Emniyet Müdürlüğü şüpheli polis memurunun kimlik bilgisini adli makamlara iletmiştir. Bu noktada Cumhuriyet Başsavcılığı 6/6/2013 tarihinde İl Emniyet Müdürlüğünden polis memurunun kimlik bilgisi ve silahını istediği (bkz. § 21), İl Emniyet Müdürlüğünün 11-12 günlük bir süre içinde her iki bilgiyi de netleştirerek adli makamlara ilettiği (bkz. §§ 24, 25), böylelikle herhangi bir delil kaybına sebebiyet verilmediği gözetildiğinde söz konusu bilgi iletme süresi bakımından makul sayılamayacak bir gecikme yaşandığı değerlendirilmemiştir. Ayrıca İl Emniyet Müdürlüğü olaya dair temin ettiği tüm kamera görüntülerini Cumhuriyet Başsavcılığına iletmiştir (bkz. § 25).
160. Yine bizzat Cumhuriyet savcısı, olaydan altı gün sonra bilirkişi eşliğinde olay yeri incelemesi yapmıştır (bkz. § 15). Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından olay yerinde bulunan tüm özel binalardaki ve kamu binalarındaki güvenlik kameralarından, MOBESE kameralarından, haber ajanslarından ve RTÜK'ten olay anına dair tespit edilebilen tüm görüntüler temin edilmiştir (bkz. §§ 22, 26). Bu görüntüler, soruşturma aşamasında Adalet Komisyonu listesinden seçilen yazılım donanım ve görüntü inceleme uzmanlarınca incelenerek bilirkişi raporu düzenlenmiştir (bkz. § 35).
161. Cumhuriyet Başsavcılığı olayın gerçekleşme şartlarını netleştirmek için hem resen tespit ettiği hem de başvurucuların dinlenilmesini talep ettiği vatandaş, polis memuru, haber ajansı görevlileri gibi birçok tanığın beyanına başvurmuştur (bkz. §§ 16, 29, 36).
162. Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından olayın gerçekleşmesinden yirmi dört gün sonra (bkz. § 31) ve olayın gerçekleşme şartlarının genel hatları itibarıyla belirlenmesinde makul sayılacak bir süre içinde A.Ş., ifadesi alındıktan sonra tutuklanması talebiyle sulh ceza mahkemesine sevk edilmiştir. Sulh Ceza Mahkemesi tarafından gerekli görülmesi üzerine olayın gerçekleşme şartlarına dair ve olayda tutuklama nedeninin oluşup oluşmadığının tespitine yönelik olarak -ek soru da sorulmak suretiyle- şüphelinin sorgusunun yapıldığı görülmüştür (bkz. § 31). Neticede Sulh Ceza Mahkemesi tarafından şüpheli hakkında adli kontrol kararı verilmesi takdir edilmiştir.
163. Tüm bu veriler doğrultusunda, yürütülen soruşturmada Cumhuriyet Başsavcılığının olayın gerçekleşme şartlarının aydınlatılması ve sorumluların tespiti amacıyla delilleri toplama konusundaki isteğinden şüphe duyulmasını gerektirecek bir eksiklik tespit edilmediği belirtilmelidir.
164. Yargılama aşamalarında da yargılama makamları, hem bilişim suçları uzmanından hem de Yargıtayın bozma kararı gereğince TRT'deki görüntü inceleme konusunda uzman görevlilerden olay anına ait netleştirilmiş görüntülere dair bilirkişi raporları temin etmiştir (bkz. §§ 41, 79). Sanık A.Ş.nin yargılama sırasında hem SEGBİS aracılığıyla hem de başvurucuların talebi doğrultusunda huzurda ayrıntılı savunmaları alınmıştır (bkz. §§ 48, 57, 59).
165. Hem soruşturma makamınca temin edilen hem de başvurucuların sunduğu olay anına ilişkin görüntü kayıtları bizzat Mahkeme Heyeti tarafından izlenmiştir (bkz. § 77). Başvurucular ve vekilleri yargılamanın her aşamasında katılan sıfatıyla beyanda bulunabilmiş, temin ettikleri özel bilirkişi raporlarını da yargılama makamının dikkatine sunabilmiştir (bkz. § 39).
166. Sanık polis memurunun kimlik tespitinin yapılamadığına dair iddialar bakımından ise polis memurunun tehdit alması ve birtakım güvenlik endişeleri nedeniyle Ankara Ağır Ceza Mahkemesindeki ilk duruşmaya peruk ve bıyık takarak geldiği, duruşma öncesinde tartışmalar çıkması nedeniyle ilk duruşmanın, dolayısıyla sanığın kimlik tespitinin gerçekleştirilemediği anlaşılmıştır (bkz. § 43). Sonrasında A.Ş.nin Şanlıurfa'dan katıldığı duruşmada kimlik tespiti SEGBİS aracılığıyla yapılmış ve kimlik belgesinin resimli fotokopisi ile çekilen bir fotoğrafının gönderilmesine karar verilmiştir (bkz. § 48). Dolayısıyla yargılama sırasında sanığın gerçek kimliğine yönelik bir tereddüt bulunmamaktadır.
167. Tüm bu bilgiler ışığında yargılama aşamasında da olayın gerçekleşme şartlarının aydınlatılması ve sorumluların tespitiyle cezalandırılması hususunda gerekli tüm adımların atıldığı değerlendirilmiştir.
168. Başvurucuların da birtakım iddiaları olduğu üzere (bkz. § 121) soruşturma ve yargılama süreçlerinin kamu denetimine açık olması ve ölen kişinin yakınlarının meşru menfaatlerini korumak için soruşturma sürecine gerekli olduğu ölçüde katılabilmeleri gerekliliği bakımından da somut olayı incelemek gerekir.
169. "Genel İlkeler" kısmında belirtildiği gibi (bkz. § 143) soruşturmanın etkili yürütülmesindeki unsurlardan biri de ölen kişinin yakınlarının meşru menfaatlerini korumak için bu sürece gerekli olduğu ölçüde katılmalarının sağlanmasıdır. Belirtmek gerekir ki katılımın etkililiğinin seviyesi, başvuruya konu soruşturma ve kovuşturmaların kendine özgü koşullarına göre değişmektedir.
170. Soruşturma aşamasında başvurucu Mustafa Sarısülük ölü muayenesinde tanık olarak hazır bulunmuş ve dinlenmiş, otopsi işleminde ise başvurucuların talebi üzerine başvurucuların gözlemcisi sıfatıyla bir adli tıp uzmanı doktor hazır bulunmuş ve kamera kaydı yapılmıştır (bkz. § 19). Yine Cumhuriyet savcısının gerçekleştirdiği olay yeri incelemesinde başvurucu Mustafa Sarısülük ve vekilleri hazır bulunmuş, dinlenmesini talep ettikleri tanıkların Cumhuriyet savcısı tarafından olay yeri incelemesi sırasında beyanları alınmıştır (bkz. §§ 15, 16).
171. Dolayısıyla yukarıda belirtilen hususlarla beraber başvurucuların soruşturmaya aktif bir şekilde katılabildikleri, delilerini, taleplerini ve itirazlarını detaylı şekilde soruşturma makamına sunabildikleri (bkz. §§ 13, 16, 23, 32), iddialarını soruşturma makamı önünde ileri sürebildikleri görüldüğünden başvurucuların soruşturma sürecine meşru menfaatlerini korumak için gerekli olduğu ölçüde katılabildikleri kanaatine ulaşılmıştır.
172. Başvurucuların sürece etkili katılım sağlayamadıkları iddiasının temelini oluşturan davanın bir başka ildeki mahkemeye nakledilmesi hususunun incelenmesinde ise somut olayda Ankara Ağır Ceza Mahkemesindeki yargılama sırasında ilk duruşmadan itibaren duruşma salonu içinde ve dışında tartışmaların çıktığı hatta ilk duruşmanın bu nedenle ertelendiği (bkz. § 43), adliye kapılarının kırıldığı, polis araçlarının yakıldığı, duruşma sırasında yaşanan olaylar ve Mahkeme Heyetine yapılan hakaretler nedeniyle Heyetin suç duyurusunda bulunduğu (bkz. § 44), Ankara Ağır Ceza Mahkemesi tarafından hem 2013/349 esasa hem de 3/9/2014 tarihli mahkûmiyet kararının bozulması sonrasında 2015/307 esasa kayden görülen yargılamalarda duruşma tarihlerinin öncesinde güvenliğin sağlanması amacıyla ilgili güvenlik birimlerine müzekkereler yazıldığı (bkz. §§ 42, 44, 47, 54, 56, 58) hatta bozma sonrası gerçekleştirilecek ilk duruşma için Mahkeme tarafından duruşma öncesinde duruşma salonunda bomba araması yapılmasının dahi talep edildiği (bkz. § 63), sanığın çeşitli tehditlere maruz kaldığı (bkz. §§ 50, 67) anlaşılmaktadır.
173. Nitekim Ankara Ağır Ceza Mahkemesinin davanın nakli talebine dair görüşünde bildirdiğini teyit eder biçimde Valilik tarafından iletilen görüşte de adliye dışında yasa dışı gösteriler yapıldığı, adliye binasına ve güvenlik güçlerine saldırıda bulunulduğu, sanığın adliyede, ceza infaz kurumundan adliyeye getirilip ceza infaz kurumuna götürülmesi sırasında kargaşa çıkarılmasının, saldırıya uğramasının, kaçırılmaya ve öldürülmeye çalışılmasının muhtemel olduğu, alınan güvenlik tedbirlerine rağmen öngörülemeyen ve kamu güvenliğini ciddi olarak ihlal edebilecek, infihal yaratabilecek olayların çıkabileceği bildirilerek davanın naklinin kamu güvenliği bakımından zaruri olduğu belirtilmiştir (bkz. § 67). Nitekim Yargıtay 5. Ceza Dairesi tarafından da Ankara Ağır Ceza Mahkemesi ve Valiliğin davanın naklinin gerektiğine dair görüşündeki gerekçelerin benimsendiği ifade edilmek üzere "davanın başka bir yere naklinin uygun olacağı yönündeki görüş ... yerinde görüldüğünden" denilmek suretiyle davanın Aksaray Ağır Ceza Mahkemesine nakline karar verilmiştir (bkz. § 69).
174. Bu şartlar altında Ankara Ağır Ceza Mahkemesinde bozma ilamı sonrası görülecek olan yargılamada dahi güvenlik endişesinin devam ettiği (bkz. § 63), yargılamanın güvenli ve adil yargılama yapılmasına uygun şartlarda gerçekleştirilemeyeceğine dair veriler bulunduğu, başvurucular ve/veya vekillerinin davanın nakledildiği Aksaray Ağır Ceza Mahkemesinde görülen yargılamanın her duruşmasında hazır bulunduğu (bkz. §§ 74, 80, 81, 83), başvurucuların birden fazla vekil tarafından temsil edildiği ve duruşmada sanığa bizzat soru sorabilme imkânına sahip oldukları (bkz. §§ 49, 55), Ankara Ağır Ceza Mahkemesindeki yargılama esnasında, temin ettikleri özel bilirkişi raporlarını mahkemeye sundukları (bkz. § 39), bu raporların Aksaray Ağır Ceza Mahkemesi tarafından da değerlendirmeye alındığı (bkz. § 81), Yargıtay 5. Ceza Dairesinin davanın nakline karar verirken Ankara Ağır Ceza Mahkemesi ve Valiliğin davanın naklinin gerektiğine ilişkin görüşünü benimsediğine dair gerekçesini de sunduğu (bkz. § 69), başvurucuların sanığın mahkeme huzurunda savunma yapmasına dair ısrarlı taleplerinin hem Ankara Ağır Ceza Mahkemesi hem de Aksaray Ağır Ceza Mahkemesi nezdindeki yargılama süreçlerinde de devam ettiği (bkz. §§ 55, 75), dolayısıyla sanığın SEGBİS aracılığıyla değil mahkeme huzurunda savunma vermesine takdiren karar verilmesi ihtimalinin mevcut olduğu hususları da gözönünde bulundurulduğunda yargılamanın ciddi güvenlik sorunu yaşanan ve Ankara Ağır Ceza Mahkemesi tarafından adil yargılama yürütülemeyeceğinin değerlendirildiği bir ortamdan Ankara'ya 2,5 saat mesafede bulunan ve ulaşımı kolay olan Aksaray'a nakline karar verilmesinin başvurucuların yargılamaya gerekli olduğu ölçüde katılım sağlayamamasına, dolayısıyla soruşturmanın etkililiğinin zedelenmesine neden olduğunu söylemek mümkün değildir.
175. Ayrıca başvurucuların katılma talebi Ankara Ağır Ceza Mahkemesince kabul edilmiş ve başvurucular tüm yargılama boyunca neredeyse her duruşmaya bizzat katılmış, çok sayıda vekille duruşmalarda temsil edilmiş, bilirkişi raporları başta olmak üzere her türlüitirazlarını ve taleplerini dile getirebilmiş, duruşmalarda ayrıntılı olarak beyanda bulunabilmiş, özel bilirkişi raporları da dâhil olmak üzere tüm delillerini mahkemeye sunabilmiştir. Başvurucuların talepleri doğrultusunda gerekli görülen araştırmalar adli makamlarca yapılmıştır.
176. Başvurucuların iddialarından etkili katılım ilkesine ilişkin olduğu değerlendirilen bir başka husus ise sanık polis memurunun SEGBİS aracılığıyla savunmasının alınması nedeniyle başvurucuların soru soramadığı iddiasıdır. Bu noktada dosya incelendiğinde A.Ş.nin Ankara Ağır Ceza Mahkemesindeki 2/12/2013 tarihli duruşmaya Şanlıurfa'ya tayin olması nedeniyle SEGBİS aracılığıyla katıldığı, sanığın sözlü savunma vermediği, yazılı savunmasının ise duruşmada okunduğu, yazılı savunmasının soruşturma aşamasındaki ifadesiyle benzer hususlar içerdiği, başvurucuların duruşmada hazır bulunduğu, birçok vekille temsil edildiği ve katılma taleplerinin kabul edildiği görülmüştür. Sanık bu duruşmada başvurucular vekillerinin sorduğu sorulara SEGBİS aracılığıyla cevap vermiştir (bkz. § 49).
177. Diğer yandan Ankara Ağır Ceza Mahkemesinin başvurucuların talebi üzerine A.Ş.nin duruşmada hazır edilmesine karar vermesi nedeniyle A.Ş. 26/5/2014, 7/7/2014 ve 3/9/2014 tarihli duruşmalarda hazır bulunmuş ve bizzat savunmasını yapmıştır (bkz. §§ 57, 59). Nitekim Ankara Ağır Ceza Mahkemesi gerekçeli kararında "Mahkemenin buradaki amacı, tarafların beyanlarını değerlendirirken sanık savunmasına ilişkin sanık vekillerinin de beyanları göz önüne alınarak adil yargılama ilkeleri çerçevesinde savunmanın alınması olduğundan, tekrar savunma alınmıştır. Esasen mahkememizin görüşüne göre SEGBİS sistemiyle yapılan savunma geçerli olmasına rağmen, özellikle sanık vekillerinin sanığı hazır etmeleri suretiyle savunmasının alınmasını talep etmeleri sebebiyle talepleri kabul edilmiştir." şeklinde bu duruma değinmiştir (bkz. § 60).
178. Davanın Aksaray Ağır Ceza Mahkemesine nakli sonrasındaki yargılama sürecinde ise polis memuru A.Ş. 11/1/2016 tarihli duruşmaya SEGBİS ile katılmış, bu sırada başvurucuların bir kısmı ile çok sayıda vekili duruşmada hazır bulunmuştur (bkz. § 74).
179. Yukarıda değinilenler doğrultusunda sanığın savunmasının SEGBİS ile alınması sırasında başvurucuların sorduğu soruları A.Ş.nin yanıtladığı, A.Ş.nin duruşmada hazır edilerek savunma da yaptığı gözetildiğinde olayın gerçekleşme şartlarının yeterince ortaya konulduğunun değerlendirildiği somut yargılamada SEGBİS ile sanığın duruşmalara katılmasının başvurucuların soruşturmaya etkili katılım sağlamaları gerekliliği bakımından sorun teşkil etmediği değerlendirilmiştir.
180. Sonuç olarak başvurucuların olayın kendine özgü koşullarında, soruşturma va yargılama süreçlerine gerekli olduğu ölçüde katıldığı kanaatine ulaşılmıştır.
181. Toplamda 5 yıl 9 ay gibi bir sürede tamamlanan soruşturmanın makul bir süratle yürütülmesi ilkesi yönünden yapılan inceleme neticesinde soruşturma aşamasının -toplanan pek çok delil olmasına rağmen- 1,5 aya yakın ve hızlı sayılacak bir sürede tamamlandığı tespit edilmiştir. Yargılama aşamasının süresi bakımından yapılan inceleme neticesinde ise ağır ceza mahkemeleri tarafından verilen mahkûmiyet kararlarının Yargıtay 1. Ceza Dairesinin temyiz incelemesinden üç kez geçtiği ve temyiz inceleme sürelerinin toplamda 2 yıl 8 ay olduğu anlaşılmıştır. Söz konusu inceleme süresinin -yargılama dosyasının hacmi ve söz konusu Yargıtay Dairesinin iş yükü gözönüne alındığında- makul bir süre olarak kabul edilmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
182. Yargılama aşamasının temyiz incelemesi dışında kalan üç yıl civarındaki süresi bakımından yapılan incelemede ise pek çok yargılama işlemi yapıldığı, başvurucuların tüm yargılama boyunca çok sayıda vekil ile temsil edildiği, duruşmalarda taraflar ile vekillerinin pek çok kez söz alarak dinlendiği, mahkemenin tarafsızlığı ve bağımsızlığına, yargılamanın adil şekilde yürütülmediğine ilişkin başvurucular tarafından yapılan ısrarlı itirazlar nedeniyle hâkimin davadan çekindiği, diğer yandan yargılama sırasında davanın her iki tarafı bakımından çeşitli güvenlik sorunlarının yaşandığı, bahse konu güvenlik sorunları nedeniyle davanın nakline karar verilmesinin gerektiği, olayın oluş şeklinin netleştirilmesi amacıyla birçok bilirkişi raporunun temin edilmesi gerektiği gözönüne alındığında bu sürenin de makul bir süre olarak kabul edilmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
183. Sonuç olarak yukarıda değinilen etkenler bir bütün olarak gözetildiğinde güç kullanımı sonucu ölüme ilişkin olan ve kamuoyuna yansımış olan birtakım güvenlik sorunlarının yaşandığı, olayın gerçekleşme şartlarının netleştirilmesi bakımından karmaşık sayılabilecek yargılamanın hukuka aykırı eylemlere hoşgörü gösterildiği ya da kayıtsız kalındığı görünümü verilmesine neden olacak şekilde makul bir süratle yürütülmediği sonucuna ulaşılmamıştır.
184. Başvurucuların birtakım iddialarını ilgilendiren, soruşturmanın bağımsız ve tarafsız olarak yürütülmesi gerekliliğine dair incelemeye geçmeden önce herhangi bir soruşturma ya da davada bilirkişi raporu veya uzman mütalaasının gerekli olup olmadığına karar verme yetkisinin soruşturma makamlarına ait olduğunun, bunun Anayasa Mahkemesinin görevi olmadığının, ayrıca Anayasa Mahkemesinin bilirkişilerin vardıkları sonuçların doğru olup olmadığını irdeleme görevinin de bulunmadığının (bkz. §§ 150, 151) tekrar ifade edilmesi gerekir.
185. Öncelikle ölü muayenesi, keşif/olay yeri incelemesi, tanık ve şüpheli ifadelerinin alınması gibi delillerin bizzat Cumhuriyet savcısı tarafından toplandığı, kolluk birimlerine bırakılmadığı belirtilmelidir.
186. Soruşturma makamı tarafından olay yeri incelemesi gerçekleştirilirken İl Jandarma Komutanlığından bilirkişi seçilmesinin soruşturmanın bağımsız ve tarafsız yürütülmesini zedelediği iddiası bakımından ise Cumhuriyet savcısının ilk önce Adalet Komisyonu bilirkişi listesinden olay yeri inceleme konusunda uzman iki bilirkişi tespit ettiği, bu şahısların çeşitli sebeplerle görevlendirilememeleri üzerine TÜBİTAK'tan bilirkişi talep edildiği, yine uygun bilirkişi bulunamaması üzerine işin aciliyeti dikkate alınarak İl Jandarma Komutanlığı OYİ Timinden iki görevlinin bilirkişi tayin edildiği gözönünde bulundurulmalıdır (bkz. § 15). Ayrıca İl Emniyet Müdürlüğünden ayrı bir teşkilatlanmaya sahip olan, İl Emniyet Müdürlüğü ile hiyerarşik bir bağı bulunmayan İl Jandarma Komutanlığı görevlilerince somut olayda bağımsız ve tarafsız bir bilirkişi raporu hazırlanmadığına dair herhangi bir veriye rastlanmamıştır.
187. Aynı şekilde bozma kararı üzerine Aksaray Ağır Ceza Mahkemesi tarafından TRT görevlilerinden temin edilen bilirkişi raporu bakımından yapılan incelemede de İl Emniyet Müdürlüğünden ayrı bir kurumsal yapı olan TRT'nin çalışanlarından seçilen bilirkişilerce olay anına dair en net görüntülerin seçilerek özel bir program kullanılmak suretiyle olay anına dair görüntülerin yavaşlatılıp çeşitli açılardan izlenerek değerlendirmelerde bulunulduğu anlaşılmıştır (bkz. § 79). Bu bakımdan söz konusu bilirkişilerce bağımsız ve tarafsız bir bilirkişi raporu hazırlanmadığına dair herhangi bir veriye rastlanmamıştır.
188. Adli makamların siyasetçilerin baskısı altında ve İl Emniyet Müdürlüğünce düzenlenen Görüntü İnceleme Tutanağı'na dayalı olarak karar verdiği iddiası bakımından yargılamanın tümü değerlendirildiğinde tarafsız ve bağımsız bir yargılama yürütülmediğinin söylenmesi mümkün değildir. Aksaray Ağır Ceza Mahkemesi gerekçeli kararında; tüm soruşturma ve yargılama işlemlerini, özellikle de resmî veya özel tüm bilirkişi raporlarını görüntülerin Mahkeme Heyeti tarafından incelenmesi üzerine edinilen kanaat ile birlikte değerlendirmeye aldığını ayrıntıları ile belirtmiştir (bkz. § 81). Aksaray Ağır Ceza Mahkemesince yalnızca İl Emniyet Müdürlüğünün düzenlediği Görüntü İnceleme Tutanağı'na dayalı olarak mahkûmiyet hükmü kurulmadığı gerekçeli karardan açıkça anlaşılmaktadır.
189. Öte yandan başvurucuların Ankara Ağır Ceza Mahkemesi Heyetinin bağımsız ve tarafsız yargılama yapmadığına dair iddiaları nedeniyle davanın koşulları gereğince Ankara Ağır Ceza Mahkemesi Heyeti davadan çekinme kararı vermiş, bu kararı bir başka mahkeme incelemiştir. İnceleme mercii, Heyetin tarafsızlığını şüpheye düşürecek sebeplerin dosyada mevcut olmadığı kanaatiyle çekinme kararının uygun olmadığını değerlendirmiştir (bkz. § 51).
190. Başvurucuların Ankara Ağır Ceza Mahkemesi tarafından inceleme tarihinden önceki bir tarihte ve davanın nakline karar verilmesinden hemen sonra sanık polis memurunun tahliyesine karar verildiğine dair iddialarının soruşturmanın bağımsız ve tarafsız yürütülmesi gerektiğine dair ilke kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir. Bu bağlamda Ankara Ağır Ceza Mahkemesi tarafından davanın nakli kararı sonrasında davanın nakli sebebiyle herhangi bir gecikme olması hâlinde sanığın kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edilmesine yol açılmaması için resen tutukluluk incelemesi yapılarak sanığın tahliyesine karar verildiği, dolayısıyla bu durumun yargılamanın etkililiğini zedelemediği kanaatine ulaşılmıştır.
191. Son olarak somut yargılamanın soruşturma makamlarınca olayın sebebinin objektif analizinin yapılması ve soruşturma sonucunda alınan kararın soruşturmada elde edilen tüm bulguların kapsamlı, nesnel ve tarafsız bir analizine dayalı olması gerekliliği bakımından incelenmesi gerekmektedir. Bu gereklilik, adli makamlarca hukuka aykırı eylemlere hoşgörü gösterildiği ya da kayıtsız kalındığı görünümü verilmesine neden olunmaması bakımından elzemdir.
192. Bu inceleme öncesinde yukarıda belirtildiği üzere (bkz. § 146) delilleri değerlendirme yetkisinin adli mercilere ait olduğu fakat Anayasa Mahkemesinin başvuru konusu olayın gelişim şeklini anlayabilmek ve başvurucuların yakınlarının ölümünün tüm yönlerinin aydınlatılması noktasında soruşturma makamları ve derece mahkemeleri tarafından atılması gereken adımları nesnel bir şekilde değerlendirmek için olayın oluşum şeklini incelemesinin gerekli olabildiği ifade edilmelidir.
193. Aksaray Ağır Ceza Mahkemesi 19/12/2016 tarihli kararında, atış anından önceki şartları, basit bir gösteri yürüyüşü boyutunda kalmayan eylemlerdeki gösterici sayısının güvenlik güçlerinin sayısından çok fazla olduğu, göstericilerin sıkıştırdıkları polis memurlarını linç ettiği, sıkışan güvenlik güçlerinin göstericilerin sayısı, uyguladıkları şiddet nedeniyle ölüm korkusu yaşadığı, A.Ş.nin geri çekilirken en ön saftaki kalkancı grupta yer alması nedeniyle en son geri çekildiği, dâhil olduğu az sayıda polisten oluşan grubun beton banklar, ağaçlar ve telefon kulübeleri ile göstericilerin gerçekleştirdiği aralıksız saldırılar sebebiyle hızlı ve düzenli bir şekilde çekilemediği, banklara sıkıştığı, A.Ş.ye ait kalkanın göstericiler tarafından gasbedildiği, polis memurunun kaldırıma geldiği sırada göstericilerden birinin yanına geldiği, A.Ş.nin kendisine saldıran göstericiyi uzaklaştırmak amacıyla tekmeyle hamle yaptığı, bu sırada bir anda E.S.nin de aralarında bulunduğu kalabalık bir gösterici grubunun önünde kaldığı şeklinde kabul etmiştir.
194. Aksaray Ağır Ceza Mahkemesine göre karşısındaki eylemci grup A.Ş.ye taşla saldırmakta iken A.Ş.nin elindeki silahla göstericilere yönelik herhangi bir hamlesi bulunmamaktadır. Kalabalık gösterici grubunun yoğun şekilde taşlaması üzerine A.Ş. silahının namlusunu yere doğru tutarak silahına mermi sürmüş, bu sırada göstericilerin yoğun şekilde taş atmaları devam etmiştir. A.Ş. silahını omuz hizasından yukarıda tutarak havaya ateş etmek suretiyle göstericilerin dağılmasını sağlamak istemiş, bu sırada atılan taşlar nedeniyle sabit duramamış, üzerine gelen taşlardan geriye ve yana çekilmiştir. A.Ş. silahıyla bu şekilde iki kez havaya ateş ederken kaskına ve vücudunun değişik yerlerine taş isabet etmiştir. Bu sırada isabet etmeyen çok sayıda taş da bulunmakta ve yerde seken taşlar, kaskına çarpıp parçalanan taşlar ile bu taşların ebadı görüntülerde net olarak görülmektedir. A.Ş. sol kasığına taş isabet etmesi nedeniyle elini o bölgeye bastırmış ve isabet eden taşın verdiği acıyla havaya sıçramış, yere sadece ayak uçları temas etmiştir. İsabet eden taşın verdiği etki nedeniyle tabancası bir an yere paralel hâle gelmiş ve A.Ş. bu konumda iken anlık bir şekilde tabancası üçüncü kez ateş almıştır. Bu sırada E.S. de elindeki taşı A.Ş.ye attıktan sonra uzaklaşmak için sola döndüğü sırada tabancadan çıkan mermi çekirdeği E.S.nin başına isabet etmiştir. Aksaray Ağır Ceza Mahkemesi, olayın gerçekleşme anına ilişkin şartları bu şekilde kabul etmiştir. A.Ş.nin geri çekilmekte iken kaldırımdan düştüğü sırada bir göstericinin saldırmak için A.Ş.nin yanına geldiğine dair kalkancı olarak A.Ş. ile birlikte görev yapan ve olay anında orada bulunan polis F.Ö.nün tanık beyanlarına da (bkz. §§ 36, 81) hükmün gerekçesinde yer verilmiştir.
195. Aksaray Ağır Ceza Mahkemesi, A.Ş.nin göstericilerle karşı karşıya kalması ile silahını üçüncü kez ateşlemesine kadar geçen sürenin 1,5 saniyeden az olduğunu, ateş etmeden önce, ateş anında ve ateş ettikten sonra göstericilerin attığı taşların A.Ş.nin vücudunun çeşitli yerlerine isabet ettiğini, isabet eden taşın etkisi ve isabet etmeyen taşlardan korunma refleksi ile A.Ş.nin vücut duruşunun, el ve kol durumunun bozulduğunu, dolayısıyla A.Ş.nin hedef gözetmediğini, göstericilerin üzerine ateş etmediğini, havaya uyarı atışı yaptığı sırada taşlamanın etkisiyle olayın meydana geldiğini belirterek A.Ş.nin uğradığı saldırıyı defetmek için saldırgan sayısı ve atılan taş yoğunluğu nedeniyle saldırıyla orantılı şekilde silah kullanma yetkisi kapsamında havaya ateş ederek saldırıyı uzaklaştırmaya çalıştığı sırada sol kasık bölgesine isabet eden taşın etkisiyle tedbirsizliği ve dikkatsizliği sonucu üçüncü atışta E.S.nin vurulmasına neden olduğu sonucuna ulaşmıştır.
196. Aksaray Ağır Ceza Mahkemesi bu değerlendirmesi uyarınca da A.Ş.nin Çevik Kuvvet Birliğinde görevli güvenlik gücü olması nedeniyle böyle bir saldırıda dahi kendisinden daha dikkatli olmasının, silah kullanma becerisinin daha ileri seviyede olmasının, taş atıldığı sırada elinin doğrultusunun değişeceğini düşünüp ona göre tavır geliştirmesinin bekleneceğini de gözeterek A.Ş.nin olayda taksirli sorumluluğunun bulunduğu kanaatine ulaşmıştır. Aksaray Ağır Ceza Mahkemesi, A.Ş.nin güç kullanımı sırasında ceza sorumluluğunu kaldıran nedenlerden meşru müdafaa hâlinin sınırını taksirle aştığını kabul ederek taksirle öldürme suçundan cezalandırılması gerektiğine karar vermiştir.
197. Mahkeme bu sonuca ulaşırken -gerekçeli karardan da anlaşıldığı üzere- soruşturma aşamasında toplanan tüm delilleri, soruşturma ve yargılama aşamasında temin edilen tüm resmî bilirkişi raporlarını, başvurucuların dosyaya sunduğu özel bilirkişi raporlarını olay anına dair görüntülerin bizzat Heyet tarafından izlenmesi neticesinde ulaşılan kanaat ile birlikte dikkate almıştır. Aksaray Ağır Ceza Mahkemesi, tüm özel/resmî bilirkişi raporlarında itibar edilen/edilmeyen tespitlere gerekçesinde değinmiş; tanık beyanlarını gözetmiş, yalnızca İl Emniyet Müdürlüğünün hazırladığı Görüntü İnceleme Tutanağı ya da sanığın da aralarında bulunduğu gösterilere müdahale eden polis memurlarının düzenlediği görev raporuna dayalı olarak hüküm kurmamıştır.
198. Aksaray Ağır Ceza Mahkemesi gerekçeli kararda; A.Ş.nin eyleminin kasten öldürme, olası kasıt ile öldürme ya da bilinçli taksirle öldürme suçlarını oluşturmamasının, ayrıca eylemin hangi nedenlerle meşru müdafaa sınırları içindeolduğunun kabul edilmesinin gerekçelerine dair bilirkişi raporları ve olay anına dair görüntülerin bizzat izlenmesi doğrultusunda kapsamlı bir değerlendirme yapmıştır. Gerekçeli kararda olayın gerçekleşme koşulları, eylemin hukuki niteliği ayrıntılı bir şekilde tartışılmış, temyiz incelemesi aşamalarında da bu noktalarda değerlendirme yapılarak suç vasfının uygun şekilde tayin edildiğine karar verilmiştir (bkz. § 82).
199. Aksaray Ağır Ceza Mahkemesi bozma kararı uyarınca, A.Ş.nin işlediği suçtan 5237 sayılı Kanun'un 85. maddesinde düzenlenen bahse konu suça ilişkin cezanın alt sınırından ayrılarak neticeten 2 yıl 1 ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına karar vermiştir. Mahkeme, alt sınırdan ayrılırken olayın oluş şekli ve sanığın taksire dayalı kurusunun derecesini gözettiğini ifade etmiştir. A.Ş. hakkında HAGB uygulanmasına gerek görmeyen Mahkeme, hükmedilen süreli hapis cezasının taksirli suça ilişkin olması nedeniyle hapis cezasının adli para cezasına çevrilerek A.Ş.nin neticeten 15.200 TL adli para cezasıyla cezalandırılmasına ve bu cezanın ertelenmesine yer olmadığına karar vermiştir.
200. Anayasa Mahkemesinin yaşam hakkı ile ilgili başvurulardaki görevi olaydan sorumlu olduğu değerlendirilen kişi ya da kişilerin eyleminin hangi suçu oluşturduğunu belirlemek değildir (Gülşen Polat ve Kenan Polat, B. No: 2015/4450, 10/10/2019, § 143). Ayrıca Anayasa Mahkemesinin ilk elden olayları inceleyen yetkili adli mercilerin vardığı sonuçlardan ayrılması ancak olaya ilişkin kesin ikna edici nitelikte bulguların varlığı hâlinde söz konusu olabilir (Cemil Danışman, § 58).
201. Bu noktada Anayasa Mahkemesince olay anının öncesi ve sonrasına ait görüntüler ile olay anına ilişkin görüntülerin incelenmesi neticesinde Aksaray Ağır Ceza Mahkemesince ulaşılan, A.Ş.nin içinde bulunduğu diğer polis memurlarından ayrılarak göstericiler üzerine koştuğu yönündeki iddiaya kararda özel olarak gerekçesi açıklanmak suretiyle itibar edilmeden, tanık F.Ö.nün beyanlarıyla da teyit edildiği üzere sanığın bir göstericinin saldırısını tekme atmak suretiyle defetmek isterken karşı karşıya kaldığı kalabalığı uyarmak amacıyla havaya ateş ettiği sırada isabet eden taşların etkisi ve acısıyla, isabet etmeyen taşlardan sakınma refleksiyle içinde bulunduğu korku hâliyle omuz hizasından yukarıda bulunan kolunun duruşunun bir anlık değişmesi sonucu olayın meydana geldiği ve polis memurunun hedef gözeterek ateş etmediği yönündeki kabulden ayrılmayı gerektirecek bir husus tespit edilememiştir.
202. A.Ş.nin dâhil olduğu polis grubunun bulunduğu yerde sıkışarak geri çekilmekte zorlandığı, A.Ş.nin kırk kişilik gösterici grubunun sürekli taş atışına maruz kaldığı sırada silahının namlusunu yere doğrultmak suretiyle silahına mermi sürdüğü ve havaya yaptığı üç atışın toplamda 1 saniye kadar sürdüğü, her üç atış sırasında da silahını baş bölgesinden yukarıda tuttuğu, atışlar öncesinde ve sırasında A.Ş.nin yoğun taş atışına maruz kaldığı, üzerinde herhangi bir koruyucu kıyafet veya kalkanı olmadığı, kaçmak amacıyla geriye ve yana zıpladığı, bu sırada silah tutan elinin bilek kısmından titrediği, gösterilerin boyutu ve saldırıların yoğunluğu, olay anının öncesinde gösterilere müdahale eden polislerin yaşadıkları bir bütün olarak gözetildiğinde -olayın kendine özgü şartlarında- Aksaray Ağır Ceza Mahkemesince tayin edilen suç vasfının ve bu vasıflandırmaya bağlı olarak verilen mahkûmiyet kararının elde edilen tüm bulguların kapsamlı, nesnel ve tarafsız bir analizine dayalı olmadığının ve 14 ay süreyle tutuklu yargılanan sanık hakkında hükmedilen adli para cezasının meydana gelen netice ile orantılı olmadığının değerlendirilmesi mümkün değildir.
203. Açıklanan gerekçelerle somut başvuruda adli makamların olayın gerçekleşme şartları, suç vasfının tayini ile hükmedilen netice cezanın türü ve miktarı konusundaki takdirine saygı gösterilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
204. Sonuçta olaya ilişkin olarak Anayasa Mahkemesi yaşam hakkının gerektirdiği şekilde etkili bir soruşturma yürütüldüğünü değerlendirmiştir.
205. Açıklanan gerekçelerle başvuru konusu olayda yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.
Zühtü ARSLAN, Hasan Tahsin GÖKCAN, Engin YILDIRIM, Celal Mümtaz AKINCI, M. Emin KUZ ve Yusuf Şevki HAKYEMEZ bu görüşe katılmamışlardır.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,
B. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkının usul boyutunun İHLAL EDİLMEDİĞİNE Zühtü ARSLAN, Hasan Tahsin GÖKCAN, Engin YILDIRIM, Celal Mümtaz AKINCI, M. Emin KUZ ve Yusuf Şevki HAKYEMEZ'in karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,
C. Yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde BIRAKILMASINA,
D. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 15/12/2021 tarihinde karar verildi.



KARŞIOY GEREKÇESİ
1. Başvurucuların yakını olan E.S., 1/6/2013 tarihinde Ankara’da düzenlenen bir gösteriye katılmış, gösteriye müdahalede bulunan kolluk görevlilerinden birinin silahından çıkan merminin başına isabet etmesiyle yaralanmış, kaldırıldığı hastanede 14/6/2013 tarihinde hayatını kaybetmiştir.
2. Olaya ilişkin açılan soruşturma sonucunda kolluk görevlisinin meşru savunmada sınırın kasıt olmaksızın aşılması suretiyle öldürme suçundan cezalandırılması talebiyle kamu davası açılmıştır. Ankara 6. Ağır Ceza Mahkemesinde yapılan yargılama sonunda sanığın olası kastla kişinin ölümüne sebep olma suçundan dolayı neticeden 7 yıl 9 ay 10 gün hapis cezasıyla cezalandırılmasına ve hükmen tutuklu halinin devamına karar verilmiştir.
3. Başvurucuların temyizi üzerine karar, savcılık tarafından ifadeleri alınan bazı tanıkların yargılama sırasında dinlenmemesi ve olayla ilgili tüm görüntülerin bilirkişilere tevdii edilerek mümkün olduğu takdirde görüntü kalitesi iyileştirildikten sonra tarafların hazır bulunduğu bir oturumda izlenerek diyeceklerinin sorulmaması gerekçeleriyle Yargıtay 1. Ceza Dairesince bozulmuştur.
4. Bozma sonrasında sanık avukatlarının talebi üzerine Yargıtay 5. Ceza Dairesi, “…Davanın başka bir yere naklinin uygun olacağı yolundaki görüş ve Adalet Bakanlığının bu husustaki isteği yerinde görüldüğünden kamu güvenliği nedeniyle” kamu davasının Aksaray Ağır Ceza Mahkemesine nakline karar vermiştir. Burada yapılan yargılama sonunda sanık meşru müdafaa sınırlarını taksirle aşmaktan dolayı neticeten 1 yıl 4 ay 20 gün hapis cezasına çarptırılmış, bu ceza da 10.100 TL adli para cezasına çevrilmiştir.
5. Temyiz üzerine Yargıtay 1. Ceza Dairesi, sanığın “taksire dayalı kusurunun ağırlığı nedeniyle taksirle ölüme neden olma suçundan, sonuca etkili olacak şekilde teşdiden ceza tayini gerektiği gözetilmeden, yazılı şekilde alt sınırdan ceza belirlenmesi” gerekçesiyle kararı bozmuştur. Aksaray Ağır Ceza Mahkemesi bu kez alt sınırdan ayrılarak neticeten 2 yıl 1 ay hapis cezasına, bunun 15.200 TL adli para cezasına çevrilmesine karar vermiştir. Sanığın tutuklu bulunduğu 14 aylık süre dikkate alınarak adli para cezasının infaz edildiği sonucuna ulaşılmıştır. Karar, temyiz aşamasında onanarak kesinleşmiştir (bkz. §§ 60, 61, 81, 83-84).
6. Olaya ilişkin yargılama sürecinden de anlaşılacağı üzere, kolluk görevlisinin ateşli silah kullanmasına ilişkin fiilin nitelendirilmesi bakımından iki ağır ceza mahkemesi arasında görüş ayrılığı bulunmaktadır. Ankara 6. Ağır Ceza Mahkemesi fiili olası kastla işlenmiş bir suç olarak değerlendirmiş, buna karşılık Aksaray Ağır Ceza Mahkemesi meşru müdafaa sınırlarının taksirle aşılması olarak nitelemiştir. Ancak belirtmek gerekir ki, her iki ağır ceza mahkemesi de sonuç olarak olayda hukuka aykırı bir güç kullanımı olduğunu, dolayısıyla yaşam hakkı bağlamında devletin “öldürmeme” şeklinde ifade edilebilecek negatif yükümlülüğünün ihlal edildiğini tespit etmişlerdir.
7. Mahkememizin kararlarında vurgulandığı üzere devletin yaşam hakkı kapsamındaki pozitif yükümlülüğünün usule ilişkin yönü, doğal olmayan her ölüm olayının sorumlularının belirlenmesini ve gerekiyorsa cezalandırılmasını sağlayabilecek etkili bir soruşturma yürütmeyi gerektirir. Bu soruşturmanın temel amacı, yaşam hakkını koruyan hukukun etkili bir şekilde uygulanmasını, kamu görevlilerinin müdahalesiyle veya onların sorumlulukları altında meydana gelen ya da diğer bireylerin fiilleriyle gerçekleşen ölümler nedeniyle ilgililerin hesap vermelerini sağlamaktır (T.A. [GK], B. No: 2017/32972, 29/9/2021, § 138).
8. Dolayısıyla bu noktada yapılması gereken başvurucuların yakınlarının ölümüne sebep olan öldürme fiiline ilişkin soruşturma ve kavuşturma sürecinin etkili olarak yürütülüp yürütülmediğini belirlemektedir. Bu usul yükümlülüğünün yerine getirilmediği durumlarda yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiğine karar vermek gerekecektir.
9. Eldeki başvuruda, çoğunluk görüşünden farklı olarak, a) davanın naklinin gerekliliğinin gerekçelendirilememesi, b) cezasızlığa yol açılması ve c) altı yıla yakın yargılama süresinin makul olmaması nedenleriyle yürütülen soruşturmanın/kovuşturmanın etkili olmadığını, dolayısıyla başvurucuların yaşam hakkının ihlal edildiğini düşünüyorum.
10. Belirtmek gerekir ki, davanın nakli ancak istisnaî şartlarda, yargılamanın sağlıklı yürütülebilmesi için zorunlu olan durumlarda başvurulması gereken bir kurumdur. Zira keyfi nitelikteki nakil kararları bir yandan tarafların yargılamaya etkili katılımını engelleyebilecek, diğer yandan da yargılamaya müdahale edildiği görünümünün ortaya çıkmasına neden olabilecektir.
11. Bu sebeple yargılamanın nakline ilişkin kararların tatmin edici bir gerekçesinin olması beklenir. Davanın görevli ve yetkili mahkemenin bulunduğu yerde görülmesi hâlinde kamu güvenliği için tehlike oluşturup oluşturmayacağı ve bunun yargılamanın sıhhatini olumsuz yönde etkileyip etkilemeyeceği ilgili ve yeterli gerekçeyle gösterilmelidir.Bunun yapılması “adalete olan güvenin sarsılmaması, hukuk devletine olan inancın sürdürülmesi ve en önemlisi genel olarak kamuoyunda özelde de mağdurlarda davanın naklinin hesap verilebilirliğe ilişkin kamuoyu denetiminin ve mağdurların etkili katılımlarının önüne geçilebilmesi amacıyla gerçekleştirildiği kanısının oluşmasına engel olunması açısından kritik bir öneme sahiptir” (Seyfullah Turan ve diğerleri, B. No: 2014/1982, 9/11/2017, § 178).
12. Başvuruya konu olayda, davanın nakline Ankara 6. Ağır Ceza Mahkemesinin kararının Yargıtay tarafından bozulmasından sonra karar verilmiştir. Esasen kamu güvenliğinin ve sanığın can güvenliğinin sağlanması şeklindeki nakil gerekçelerinin, Ankara Ağır Ceza Mahkemesi önünde iki yıl iki ay süren yargılama sırasında geçerli olduğu söylenebilir. Nitekim söz konusu dönemde gerek mahkeme huzurunda gerekse mahkeme dışında yaşanan asayişi bozan olaylara rağmen davanın nakline karar verilmemiştir.
13. Ankara’da yaşanan bu olumsuzluklara rağmen sonuçlandırılan yargılamanın, Yargıtay’ın bozma kararından sonra Aksaray’a nakledilmesinin ikna edici gerekçelerinin olduğu söylenemez. Olayların oldukça sıcak olduğu bir dönemde bile gerekli tedbirlerin alınması suretiyle Ankara’da görülebilen davanın, aynı yerde ve mahkemede görülmeye devam edilmesinin kamu güvenliğini ne yönde tehdit edeceği gösterilebilmiş değildir. Diğer yandan sanığın can güvenliğini sağlama şeklindeki amacın da Aksaray’a nakledilen yargılamada sanığın SEGBİS üzerinden duruşmalara katıldığı gözetildiğinde, makul bir gerekçe olarak kabul edilmesi zordur.
14. Bunun yanında, Aksaray Ağır Ceza Mahkemesinin adli para cezası olarak ortaya çıkan nihai kararı da dikkate alındığında, nakil kararının objektif gereklilikten ziyade sanık lehine karar verilmesini sağlamaya dönük bir karar olarak alındığı izlenimini doğurmaya elverişli olduğu söylenebilir. Buna nakle ilişkin kararın adli tatil esnasında nöbetçi heyetçe alınması da eklendiğinde yargılamaya müdahale edildiği izleniminin oluşması kaçınılmazdır.
15. Kuşkusuz bozma üzerine dava Ankara 6. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından görülmeye devam etseydi de Aksaray Ağır Ceza Mahkemesinin verdiği karar verilebilirdi. Ne var ki yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı ilkesi “olgu” olduğu kadar “algı” meselesidir. Mahkemelerin gerçekten bağımsız ve tarafsız olması yetmez, bunun dışarıya da yansıması gerekir. Bu sebeple yukarıda belirtilen şartlarda somut başvuruya konu yargılamanın, ikna edici gerekçeler ortaya konmadan, bozma sonrasında -mahkûmiyet kararı veren mahkemeden- başka bir ildeki mahkemeye nakledilmesi yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı ilkesinin zedelendiği izlenimini ortaya çıkarmıştır.
16. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de (AİHM) adil yargılamanın vazgeçilmez unsurları olan yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığının aynı zamanda bir “görünüm” meselesi olduğunu vurgulamıştır. AİHM’in kararlarında belirtildiği üzere “adaletin sağlanması yetmez, sağlandığının görülmesi de gerekir” (Denisov/Ukrayna, B.No: 76639/11, 25/9/2018, § 63). Bu sebeple demokratik bir toplumda tarafsızlıkları noktasında mahkemelerin kamuoyuna ve davanın taraflarına güven vermesi gerekmektedir (bkz. Fey/Avusturya, B. No: 14396/88, 24/2/1993, § 30; Academy Trading Ltd ve diğerleri/Yunanistan, B.No: 30342/96, 4/4/2000, § 45; Sazanov/Rusya, B.No: 24647/05, 1/12/2015, § 38).
17. Bu bağlamda yargılamanın sonucuna etkili olup olmadığından bağımsız olarak yeterli gerekçe olmaksızın yargılama yerinin değiştirilmesi mahkemenin bağımsızlığı ve tarafsızlığı hakkında “haklı” şüpheye neden olabilir. Nitekim AİHM’e göre başvurucunun lehine verilen bir kararın ardından yüksek mahkeme tarafından davanın yeterli gerekçe olmadan başka bir mahkemeye gönderilmesi, bağımsızlık ve tarafsızlık konusunda şüpheye yol açmış, bu suretle bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından yargılanma hakkının ihlaline neden olmuştur (Bochan/Ukrayna, B.No: 7577/02, 3/5/2007, §§ 66, 74).
18. Anayasa Mahkemesinin önündeki başvuruya konu somut olayda da bozmadan sonra yargılama yerinin değiştirilmesi ve buna ilişkin ikna edici gerekçelerin ortaya konulamaması bir bütün olarak mahkemenin tarafsızlığı konusunda tereddütlere neden olmuştur. Bu da yürütülen soruşturma/kovuşturmanın etkili olarak kabul edilmesini engellemiştir.
19. Diğer yandan, yargılama sonunda öldürme olayından sorumlu kolluk mensubuna uygulanan yaptırımın “cezasızlık” sonucu doğurmaması gerekir. Bu noktada öncelikle Anayasa Mahkemesinin yetkili mercilerin yerine geçerek delilleri değerlendirmesinin ve sorumluluk türünü belirleyen hukuk kurallarını yorumlamasının söz konusu olmadığı belirtilmelidir (bkz. Rıfat Bakır ve diğerleri, B. No: 2013/2782, 11/3/2015, §§ 68, 143).
20. Bununla birlikte yaşam hakkı ihlalleri gerçekleştiren kamu görevlilerinin cezasız kalmalarına ya da gerektiği gibi cezalandırılmamalarına yol açan uygulamalar, caydırıcılığı sağlayamadığı için etkili ceza soruşturması yürütme yükümlülüğünü açıkça zedelemekte, yaşam hakkını korumak için oluşturulan mevzuatın etkili uygulanmamasına, dolayısıyla kişilerin hayatlarının kanun ile korunamamasına sebebiyet vermektedir (bkz. Seyfullah Turan ve diğerleri, § 162).
21. Bu nedenle ifade edildiği üzere, Anayasa Mahkemesinin somut olayda ceza hukuku kapsamındaki sorumluluğun türüne ilişkin bir tespitte bulunma görevi bulunmamakta ise de yargısal mercilerin Anayasa'dan kaynaklanan, yaşamı korumak için oluşturulan hukuku etkili biçimde uygulamaya ilişkin yükümlülüklerini yerine getirip getirmediklerini denetleme görevi bulunduğu açıktır.
22. Nitekim Anayasa Mahkemesi kolluk görevlisi tarafından güç kullanılması sonucu hayati tehlike geçirilmesine neden olacak şekilde yaralanmanın meydana geldiği bir olaya ilişkin soruşturma/kovuşturma sürecinin hükmün açıklanmasının geriye bırakılması kararı ile sonuçlandırılmasını yaşam hakkının usul boyutunun ihlali olarak değerlendirmiştir. Mahkemeye göre “olayda ağır suç meydana getiren eyleme karşılık olarak yetersiz cezaya hükmolunması” benzer olaylarda caydırıcılığın sağlanması için devletin etkili bir ceza soruşturması yürütme konusundaki yükümlülüklerini ihlal ettiği anlamına gelmektedir (Seyfullah Turan ve diğerleri, § 196). Söz konusu caydırıcılık hukukun üstünlüğünün sağlanması ve hukuka aykırı eylemlere tolerans gösterildiği görünümünün önlenmesi açısından hayati derecede önemlidir (konuya ilişkin AİHM’in yaklaşımı için bkz. Okkalı/Türkiye, B. No: 52067/99, 17/10/2006, § 65; Ateşoğlu/Türkiye, B. No: 53645/10, 20/1/2015, § 23).
23. Mevcut başvuruya konu olayda ise Mahkememiz çoğunluğuna göre “14 ay süreyle tutuklu yargılanan sanık hakkında hükmedilen adli para cezasının meydana gelen netice ile orantılı olmadığının değerlendirilmesi mümkün değildir” (§ 202). Öncelikle belirtmek gerekir ki, cezanın orantılı olup olmadığını değerlendirirken bir tedbir olan tutuklulukta geçen sürenin dikkate alınması isabetli değildir. Kaldı ki somut olayda tutuklulukta geçen süre hükmolunan nihai cezadan indirilmiş, Aksaray Ağır Ceza Mahkemesinin 30/5/2019 tarihli ek kararıyla sanığın “tutuklu kaldığı sürelerin hakkında hükmedilen adli para cezası miktarını karşılaması nedeniyle infazının tamamlandığını dikkate alarak” adli kontrol kararı kaldırılmıştır (§ 84).
24. Diğer yandan yaşam hakkının söz konusu olduğu bir yargılamanın sonunda hükmedilen bir “adli para cezası”nın meydana gelen netice ile orantılı olduğunu söylemek mümkün değildir. Zira meydana gelen netice bir kişinin yaşamının sona ermesidir. Bu derece ağır bir sonucun alt sınıra yakın bir adli para cezasıyla tecziyesi cezasızlık durumu ortaya çıkarır.
25. Son olarak soruşturmanın etkili olabilmesi için makul bir özen ve süratle yürütülmesi gerekir. Soruşturmanın özenle ve süratle sonuçlandırılması, özelde başvurucuların genel olarak da toplumun hukukun üstünlüğüne bağlılığını sürdürmesi ve hukuka aykırı eylemlere hoşgörü gösterildiği ya da kayıtsız kalındığı görünümü verilmesinin engellenmesi bakımından önemlidir (Fahriye Erkek ve diğerleri, B.No: 2013/4668, 16/9/2015, § 92). Kuşkusuz soruşturma/kovuşturmanın makul bir özenle ve süratle yürütülüp yürütülmediği başvuruya konu her olayın şartlarına bağlıdır. Bu anlamda şüpheli veya sanık sayısı, suçlamaların niteliği ve olayın karmaşıklık derecesi gibi hususlara bakılmalıdır (Fahriye Erkek ve diğerleri, § 91).
26. Nitekim Anayasa Mahkemesince yargılamanın beş yıl üç ay sürdüğü bir başvuruda “başvuruya konu ceza yargılamasının daha sonra ortaya çıkabilecek benzer yaşam hakkı ihlallerinin önlenmesinde sahip olunan önemli rolün zarar görmesine neden olabilecek şekilde makul bir özen ve süratle yürütülmediği sonucuna varılmıştır” (bkz. Fatma Akın ve Mehmet Eren, [GK], B. No: 2017/26636, 10/11/2021, § 110).
27. Eldeki başvuruda bu sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır. Başvuruya konu olayda tek sanıklı ve karmaşık olmayan bir davanın olduğu, olaya ilişkin görüntülerin ve diğer delillerin de toplandığı, üstelik soruşturma evresinin bir buçuk ayda tamamlandığı dikkate alındığında altı yıla yaklaşan yargılama süresinin makul olduğu söylenemez.
28. Açıklanan gerekçelerle Anayasanın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiğini düşündüğümden çoğunluğun aksi yöndeki kararına katılmıyorum.
    Başkan
Zühtü ARSLAN



KARŞIOY GEREKÇESİ
1. Bilindiği üzere Anayasanın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkının korunması için devletin negatif ve pozitif yükümlülükleri bulunmaktadır. İlk derece mahkemesince kolluk görevlisinin toplumsal olaya müdahale sırasında kusuruyla ölüme neden olduğuna karar verildiği için negatif yükümlülüğün ve maddi boyutun ihlal edildiği tespiti yapılmıştır. Bu durumda başvurunun konusu usul boyutunun üzerinde yoğunlaşmaktadır. Yaşama hakkının korunması bakımından usul boyutu açısından devletin yükümlülüğü, bu hakka yönelik eylemler karşısında etkili soruşturma yükümlülüğünü yerine getirmektir. Kovuşturma sürecini de kapsayan etkili soruşturma yükümlülüğü mutlak anlamda cezalandırmayı sağlama yükümlülüğü anlamına gelmemekle birlikte maddi olayın gerçekliğinin araştırılarak failin belirlenmesini ve suçun işlendiği sonucuna ulaşılmışsa etkili bir ceza verilmesini de kapsamaktadır. Mahkememiz çeşitli kararlarında, amacı gerçekleşen ölümler veya ölümcül yaralanmalar nedeniyle varsa sorumluların hesap vermelerini sağlamak olan etkili soruşturma yükümlülüğünün yerine getirilmiş olduğunun kabulü için bazı kriterler aramaktadır:
- Yetkili makamlar olaydan haberdar olur olmaz resen harekete geçerek olayı aydınlatabilecek ve sorumluların belirlenmesini sağlayabilecek bütün delilleri tespit etmelidir.(AYM Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 57),
- Soruşturma kamu denetimine açık olmalı ve mağdurların soruşturmaya gerekli olduğu ölçüde etkili katılımları sağlanmalıdır. (AYM Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 58),
- Kamu görevlilerinin güç kullanımı sonucu gerçekleşen ölümler veya ölümcül yaralanmalar yönünden soruşturma bağımsız yürütülmelidir (AYM Cemil Danışman, § 96),
- Soruşturmalar makul bir özenle ve süratle yürütülmelidir (AYM Deniz Yazıcı, B. No: 2013/6359, 10/12/2014, § 96).
- Benzer yaşama hakkı ihlallerinin önlenebilmesi bakımından ceza uygulamasında da caydırıcılık sağlanmalıdır. Devletin hesap verilebilirlik ve caydırıcılığı sağlamaya ilişkin etkili soruşturma yürütme konusundaki yükümlülüğü kapsamında kamu güvenliğinin sürdürülmesi, hukukun üstünlüğünün sağlanması ve hukuka aykırı eylemlere müsamaha gösterildiği görünümü verilmesinin engellenmesi açısından yaşama yönelik bu tür ağır saldırılar cezasız bırakılmamalı ve sorumlular hakkında yeterli cezalar uygulanmalıdır (AYM Seyfullah Turan ve diğerleri, B. No: 2014/1982, 9/11/2017, par. 190-191).
2. Başvuruya konu soruşturma ve kovuşturma süreci değerlendirildiğinde somut olayda yukarıda belirtilen kriterlerden ilk üçünün karşılandığı söylenebilir. Ne var ki son iki kriter yönünden ciddi sorunların bulunduğu görülmektedir. İncelenen başvuruda Mahkeme çoğunluğunca yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edilmediği sonucuna ulaşılmıştır. Bu sonuca belirtilen kriterler yönünden aşağıda yaptığım değerlendirmeler dolayısıyla katılamıyorum.
3. İlk olarak yargılamanın nakli kurumunun uygulanış şekli ve zamanı açısından ciddi bir sorun ortaya çıkmıştır. Yargılamanın nakli, görevli ve yetkili mahkemenin yargılamayı adil yargılama ilkelerine uygun olarak yürütmesinde ciddi bir sorun ortaya çıktığında başvurulabilecek usul hukuku kurumudur. Gerek diğer nedenlerle gerekse güvenlik sorunlarının adil yargılanma sürecini etkilemesi durumunda başvurulması zorunlu bir yol olduğu kabul edilmelidir. Mahkememiz bir kararında çeşitli meşru nedenlerin varlığı durumunda davanın nakledilebileceğini, nakle karar vermek için sadece güvenlik sorununun varlığının yeterli görülmeyip bu sorunun yargılamayı olumsuz etkileyip etkilemeyeceğinin gözetilmesi gerektiğini, ayrıca naklin soruşturmanın temel amacını tehlikeye düşürmemesi gerektiği gibi nakil sonucunda yaşama hakkı mağdurlarının meşru menfaatlerinin korunması için gerektiği ölçüde davaya katılımlarının sağlamasını talep etme haklarının özüne dokunulmaması gerektiğini ifade etmiştir (AYM Seyfullah Turan ve diğerleri, B. No: 2014/1982, 9/11/2017, par. 175-177). Bununla birlikte Ankara 6. Ağır Ceza Mahkemesinde Temmuz 2013 yılında başlayan yargılamada hükmün verildiği Eylül 2014 tarihine kadar toplam dokuz duruşma yapılmıştır. Mahkeme olası kastla öldürme suçu nedeniyle 7 yıl 9 ay 10 gün hapis cezasına hükmetmiş, temyiz incelemesi sonunda Yargıtay’ın bozma kararı sonrası başlayan yargılamada ikinci duruşmada sanık müdafilerinin talebi üzerine davanın nakline karar verilmiştir. Davanın nakledildiği yerin mesafesi açısından ölenin yakınlarının katılımı yönünden önemli sorunlar yaşanmadığı söylenebilir ise de oluşan bu fotoğraf yargılamanın adilliği üzerinde bir leke bırakmıştır.
4. Belirtilen hususlar soruşturma ve kovuşturma sürecinin makul bir özenle yürütülüp yürütülmediği kriteriyle ilgilidir. Yukarıda belirtildiği üzere davanın nakliyle ilgili sorunlar ile tek sanıklı bir dava olması gözetildiğinde soruşturma tarihinden hükmün kesinleşmesine kadar 6 yıla yaklaşan soruşturma-kovuşturma süresinin makul olmadığı ve yaşam hakkının korunması için beklenen özenin gösterilmediğine işaret ettiği değerlendirilmektedir.
5. İkinci sorun bozma sonrası yargılamanın neticesi açısından verilen mahkumiyet kararının yaşam hakkının korunması bakımından etkili olup olmadığı hususuyla ilgilidir. Öncelikle ilk karar ile, kesinleşen son karar arasında cezanın niceliği ve niteliği bakımından ciddi farklılık bulunmakla birlikte, sonuç karar ile mahkemenin bu olayda devletin yaşam hakkına ilişkin negatif yükümlülüğünün ihlal edildiği tespitini yapmış olduğunu ifade etmek gerekir. Başka deyişle kolluk görevlisinin bir toplumsal olaya müdahale sırasında özen yükümlülüğüne aykırı hareket ederek bir kişinin yaşamını yitirmesine neden olduğu hususu mahkeme kararıyla tespit edilmiştir. Bununla birlikte yaşam hakkının bu kararla yeterince korunmuş olup olmadığının belirlenebilmesi için verilen cezanın etkililiği üzerinde de durulmalıdır.
6. Türk Ceza Kanununda fail hakkında hükmedilen hapis cezası yerine seçenek cezalar ve yaptırımlar öngörülmüştür. Bu hükümler kural olarak tüm suç tipleri yönünden geçerlidir. Diğer bir anlatımla suç tipine, somut olayın özelliğine ve failin durumuna göre hakimin bunlardan uygun olanı takdir etmesi gerekmektedir. Bununla birlikte yaşam hakkının veya işkence, eziyet veya insan haysiyetiyle bağdaşmayan muameleye maruz kalmama hakkının etkin biçimde korunması bakımından gerek AİHM gerekse AYM kararlarında seçenek yaptırımların veya kurumların uygulanmasında özen gösterilmesi gerektiği, seçilen ceza türünün veya hukuki kurumun örneğin yaşam hakkının korunması bakımından yaptırımı caydırıcı olmaktan çıkarmaması gerektiği vurgulanmaktadır. Bu yönde verilen kararlardan birinde fail hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilmesinin yaşam hakkının etkili soruşturulması yükümlülüğü bağlamında caydırıcı olmadığı belirtilmiştir (AYM Seyfullah Turan ve diğerleri, B. No: 2014/1982, 9/11/2017, par. 194-197). Öte yandan TCK'nın 3. maddesinde belirtildiği üzere hükmedilecek cezanın fiilin ağırlığıyla orantılı olması zorunludur. İncelenen dosyada ise Yargıtay bozma kararında mahkeme tarafından verilen cezanın caydırıcı olmaktan uzak olduğu belirtilmesine karşın mahkemesince adli para cezasında nisbi bir artış yapılarak cezayı 10.000TL’den 15.000TL’ye çıkarmakla yetinilmiştir.
7. Kural olarak taksirle ölüme neden olma suçu için adli para cezasına hükmedilmesinin salt bu nedenle caydırıcılık etkisini ortadan kaldıracağı ileri sürülemez. Fakat olayın özelliği, failin toplumsal olaylara müdahale ve silah kullanımı konusunda eğitimli bir kimse olması, başka deyişle toplumsal bir olayda hangi durumda silah çekilmesi gerektiğinin, silah çekilmesi halinde koşulları oluşmadan kişilere karşı doğrudan kullanılamayacağının, böylesi bir kargaşada ateşlenen silahın ölüme yol açmaması için gösterilmesi gereken özenin yüksek olacağının dikkate alınması gerekmektedir. Dolayısıyla kamu görevlisi tarafından bir yaşama son verilerek devletin negatif yükümlülüğünün ihlal edildiği bir olayda pozitif yükümlülüğün usul boyutunu somut olayda gerçekleştirmekle görevli olan Mahkemenin de hükmettiği cezanın gerek nitelik ve gerekse nicelik olarak etkili ve caydırıcı olması gerektiğini gözetmesi zorunludur. Bu olayda Mahkeme hükmettiği hapis cezasını paraya çevirmeyi tercih ettiği gibi, paraya çevirirken de 15.000TL’den 76.000TL’ye kadar geniş bir aralıkta tercihte bulunarak cezaya hükmedebilecek iken alt sınırdan para cezası vermeyi uygun görmüştür. Hükmedilen para cezasının, hüküm tarihi itibarıyla anılan meslekteki en düşük memur maaşıyla kıyaslandığında yaklaşık üç aylık ücrete bedel olduğu söylenebilir. Mahkememizin çeşitli kararlarında da ifade edildiği üzere yaşam hakkının korunması için öngörülecek cezanın failin eylemiyle yüzleşerek hukuk düzenine karşı hesap vermesini sağlayacak bir etkililiğe sahip olması ve benzer olaylar bakımından gerek fail gerekse başkaları üzerinde caydırıcılık kapasitesinin bulunması gerekmektedir. Öte yandan caydırıcılık kapasitesinin tayininde bir ceza olmayıp koruma tedbiri olan tutuklu kalınan sürelerin gözetilmesi de mümkün olmayacaktır. Bu durum infazla ilgilidir.
8. Sonuç olarak mahkemece hükmedilen ceza miktarı yaşam hakkının korunması bakımından gerekli olan caydırıcılık kriterini karşılamaktan uzak olduğu gibi temyiz denetiminde de bu eksiklik giderilemediğinden yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiği görüşündeyim.
   
 
 Başkanvekili
Hasan Tahsin GÖKCAN



KARŞIOY GEREKÇESİ
1. Başvurucular, kolluk görevlilerince güç kullanımı sonucu meydana gelen olay nedeniyle yaşam hakkının ihlal edilmesinden şikâyet etmektedir.
2. Anayasanın 17. maddesinde düzenlenen yaşam hakkı, Anayasanın 5. maddesiyle birlikte değerlendirildiğinde devlete negatif ve pozitif ödevler yüklemektedir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No. 2012/752, 22/11/2012, § 50). Anayasa Mahkemesinin yerleşik içtihadına göre, “Yaşam hakkına ilişkin negatif yükümlülük kapsamında, kamusal bir yetkiyle güç kullanan görevlilerin kasıtlı ve hukuka aykırı bir şekilde hiçbir bireyin hayatına son vermeme ödevi bulunmaktadır” (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 51). Bu yükümlülük “hem kasıtlı biçimde hem de kasıt olmaksızın ölümle sonuçlanan veya sonuçlanabilecek güç kullanımını kapsamaktadır” (Cemil Danışman, B. No: 2013/6319, 16/7/2014, § 44). Pozitif yükümlülükler kapsamında ise devletin, “yetki alanında bulunan tüm bireylerin yaşam hakkını, kamu görevlilerinin, diğer bireylerin ve hatta kişinin kendi eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere karşı koruma ödevi vardır” (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 51; AYM, E.2010/58, K.2011/8, 06/01/2011).
3. Devletin yaşam hakkı kapsamındaki pozitif yükümlülükleri çerçevesinde usul yükümlülüğü de bulunmaktadır. Bir devlet görevlisi ya da üçüncü kişi tarafından Anayasanın 17. maddesini ihlal eder biçimde bir muamelenin gerçekleştiğine dair savunulabilir bir iddianın bulunması hâlinde etkili resmî bir soruşturmanın yapılması devletin yaşam hakkına yönelik pozitif yükümlülükleri arasındadır.
4. Mahkememizin yerleşik içtihadına göre, “Devletin sorumluluğunu gerektirebilecek şartlar altında can kaybının gerçekleştiği durumlarda Anayasanın 17. maddesi devlete elindeki tüm imkânları kullanarak yaşam hakkını korumak için oluşturulan yasal ve idari çerçevenin gereği gibi uygulanmasını, bu hakka yönelik ihlallerin durdurulup cezalandırılmasını sağlayacak etkili idari ve yargısal tedbirleri alma görevi yüklemektedir” (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 52). Bu yükümlülük, “doğal olmayan her ölüm olayının sorumlularının belirlenmesini ve gerekiyorsa cezalandırılmasını sağlayabilecek etkili bir soruşturma yürütmeyi gerektirmektedir. Bu soruşturmanın temel amacı, yaşam hakkını koruyan hukukun etkili bir şekilde uygulanmasını ve kamu görevlilerinin müdahalesiyle veya onların sorumlulukları altında meydana gelen veya diğer bireylerin fiilleriyle gerçekleşen ölümler nedeniyle ilgililerin hesap vermelerini sağlamaktır” (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 54).
5. Şüpheli bir ölüm olayı hakkında yürütülen ceza soruşturmasının Anayasanın 17. maddesinin gerektirdiği etkinlikte olduğunun kabul edilebilmesi için gerekli olan ilkeler Mahkememiz kararlarında ifade edilmiştir(Bkz. Fatma Akın ve Mehmet Eren, B. No: 2017/26636, 10/11/2021, § 99). Buna göre;
- Soruşturma makamlarının olaydan haberdar olur olmaz, resen harekete geçerek ölüm olayını aydınlatabilecek ve sorumluların belirlenmesini sağlayabilecek bütün delilleri tespit etmeleri (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 57),
- Kamu görevlilerinin güç kullanımı sonucu gerçekleşen ölümler yönünden soruşturma makamlarının olaya karışmış olabilecek kişilerden bağımsız olması (Cemil Danışman, § 96),
- Soruşturma sürecinin kamu denetimine açık olması ve meşru menfaatlerini korumak için ölen kişinin yakınlarının soruşturma sürecine gerekli olduğu ölçüde katılabilmeleri (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 58),
- Soruşturmanın makul bir özen ve süratle yürütülmesi (Salih Akkuş, B. No: 2012/1017, 18/9/2013, § 30),
- Soruşturma makamlarınca olayın sebebinin objektif analizinin yapılması ve soruşturma sonucunda alınan kararın elde edilen tüm bulguların kapsamlı, nesnel ve tarafsız bir analizine dayalı olması, olayda güç kullanımı var ise kararın ayrıca yaşam hakkına yönelik müdahalenin Anayasa’nın aradığı zorunlu bir durumdan kaynaklanan ölçülü bir müdahale olup olmadığına yönelik bir değerlendirme içermesi şarttır (Cemil Danışman, § 99).
6. Olası cezai sorumluluğun tespiti adına yürütülen soruşturma sonrasında kovuşturma aşamasına geçilmiş ise bu aşamanın da Anayasanın 17. maddesinin gereklerine cevap verebilecek nitelikte olması gerekir (Filiz Aka, B. No: 2013/8365, 10/06/2015, § 30).
7. Somut olayda başvurucuların yakını 01/06/2013 tarihinde Gezi Parkı Eylemleri veya kısaca Gezi olayları olarak bilinen toplumsal eylemlerin Ankara ayağındaki bir gösteriye katılmış, buna müdahale eden kolluk görevlilerinden birinin silahıyla yaptığı müdahale sonucu yaralanmış, kaldırıldığı hastanede 14/06/2013 tarihinde vefat etmiştir.
8. Kolluğun güç kullanımı 01/06/2013’de tarihinde gerçekleşmesine rağmen, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı 06/06/2013 tarihinde Ankara Emniyet Müdürlüğünden silah kullanan polis memurunun açık kimlik bilgisinin iletilmesini istemiştir. Başsavcılık, 6/6/2013 ve 7/6/2013 tarihli müzekkerelerle olay anı, öncesi ve sonrasını gösteren polis kamerası ve MOBESE kayıtları da dâhil olmak üzere tüm görüntüleri Ankara Emniyet Müdürlüğünden talep etmiştir. Başvurucuların yakınının 14/06/2013’de hayatını kaybetmesinden hemen sonrasına kadar bu talepler konusunda Ankara Emniyet Müdürlüğünden bir bilgi Başsavcılığa sunulmamıştır. Ölüm olayından bir gün sonra Cumhuriyet Başsavcılığı 15/06/2013 tarihinde cevabın çabuklaştırılması ve polis memurunun olayda kullandığı silahın teslim edilmesi için Ankara Emniyet Müdürlüğüne tekrar müzekkereler yazmıştır. İstenen bilgiler ancak ikinci müzekkerelerden sonra Cumhuriyet Başsavcılığına iletilmiştir.
9. Başvurucular 11/06/2013 tarihinde Cumhuriyet Başsavcılığına sundukları dilekçede olay anına ait elde ettikleri bir video görüntüsünde şüpheli polis memurunun kask numarasının görüntülerde mevcut olduğunu belirtmişlerdir. Başvurucu yakınlarının olaydan 11 gün sonra şüpheli polis memurunun kimliğinin tespit edilmesinde önemli bir bulgu olan kask numarasına erişebilirken Ankara Emniyet Müdürlüğünün bu bilgiye olaydan 11 gün, Başsavcılık yazısından da 5 gün sonra hala erişememiş olması hayatın ve bürokratik kurumsal yapının olağan işleyişine hiç uymamaktadır. Ankara Emniyet Müdürlüğü yetkililerinin ellerinde olan olayla ilgili görüntülerde şüphelinin kask numarasını tespit etmesi ve açık kimlik bilgilerine ulaşmasının çok da zaman almaması gerekirdi. Hâlbuki Ankara Emniyet Müdürlüğü 18/06/2013 tarihli yazısıyla şüphelinin kimlik bilgisini ilk müzekkereden 12 gün, olaydan da 18 gün sonra Başsavcılığa ancak iletebilmiştir. Benzer şekilde şüphelinin silahı ilk müzekkereden 11 gün, olaydan da 17 gün sonra 17/06/2013 tarihinde Başsavcılığa teslim edilmiştir.
10. Bütün bu makul sayılması güç olan gecikmeler bürokratik bir zafiyet ve iyi yönetişim eksikliği olarak görülebileceği gibi İdarenin kolluk görevlisini koruma ve kollama güdüsüyle hareket ettiğinin bir işareti olarak da algılanabilir. Başsavcılık ilk müzekkerelerde elde edemediği bilgileri almak için ölüm olayından bir gün sonra yeni müzekkereler yazmış ve bundan sonra talep ettiği bilgilere kavuşabilmiştir. Daha önce tespit edilemeyen kimliğe ve silaha ancak ikinci müzekkereden kısa bir süre sonra ulaşılabilmiştir. Bu gecikmelerin ne tür bir zorunluluktan kaynaklandığına dair tatmin edici bir açıklama mevcut değildir.
11. Çoğunluk, şüpheli polis memurunun kimlik bilgisi ve silahıyla ilgili bilgilerin İl Emniyet Müdürlüğünün “11-12 günlük bir süre içinde her iki bilgiyi de netleştirerek adli makamlara ilettiği…böylelikle herhangi bir delil kaybına sebebiyet verilmediği …gözetildiğinde söz konusu bilgi iletme süresi bakımından makul sayılamayacak bir gecikme” yaşanmadığını savunmaktadır (AYM kararı, § 159). Ankara Emniyet Müdürlüğünün Çevik Kuvvet Şube Müdürlüğünde görev yapan ki görüntülerde kask numarası da gözüken bir polis memurunun açık kimliği ve silahıyla ilgili bilgileri ancak “11-12” gün içinde “netleştirebilmesi” hayatın olağan akışına uymadığı gibi bürokratik kurumsal işleyiş mantığı ve tarzına da uygun gözükmemektedir.
12. Bütün bunların yanısıra soruşturmayla ilgili bir başka güven zedeleyici konu da Cumhuriyet Başsavcılığınca olayın gerçekleşmesinden 24 gün sonra yani hiç de makul sayılmayacak bir süre içinde şüpheli kolluk görevlisinin ifadesinin alınmasıdır. Şüphelinin ifadesinin alınması için 24 gün beklenmesinin mantıklı ve geçerli bir açıklaması da yapılmamıştır. Şüphelinin kimlik bilgisinin Başsavcılığa iletildikten 6 gün sonra ifadesinin alınmasının bir gecikme olarak nitelendirilmemesi düşünülebilir. Normalde 6 günlük bir süre fazla görülmeyebilir ama yaşam hakkına yönelik bir müdahalede açık kimlik bilgilerine ulaşılması nispeten kolay olan şüphelinin tespit edilmesinin ve ifadesinin alınmasının neden zaman aldığının ikna edici bir açıklamasının da sunulması gerekirdi.
13. Nitekim Mahkememizde bir kararında “Ölümün meydana geldiği olaylarda olayın faillerinin ifadelerinin alınmasında yaşanan…gecikmeler, ilgili soruşturmalarda gerekli özenin gösterilmediğini açıkça ortaya koymak açısından başlı başına yeterlidir. Bu durum ayrıca kolluk görevlilerinin karıştığı olaylarda mağdurlarda ve genel olarak toplumda, kolluk görevlilerinin eylemlerinden -adli makamlar dâhil olmak üzere- kimseye karşı sorumlu olmadıkları bir otorite boşluğu içinde hareket ettikleri düşüncesinin oluşmasına da yol açabilir” (Cembeli Erdem, B. No: 2014/19077, 18/04/2018, § 132) tespitinde bulunmuştur.
14. Başsavcılığın Ankara Emniyet Müdürlüğünden talep ettiği ve kolaylıkla, hızlı bir şekilde iletilebilecek bilgileri, geç sayılabilecek bir zaman diliminde elde etmesi soruşturmanın etkilili yürütülmediğine dair endişe oluşturacak bir ortama zemin hazırlamıştır. Hangi neden veya nedenlerle yukarıda değindimiz gecikmelerin yaşandığının kabul edilebilir bir açıklaması yapılmamıştır. Şüphelinin açık kimlik bilgilerine ulaşılması, silahının teslimi ve ifadesinin alınmasındaki olağan sayılamayacak gecikmelerle başlayan süreç, aşağıda değineceğimiz gibi yargılamalar esnasında da devam etmiştir.
15. Soruşturmayla ilgili bir başka sorunda başvuru dilekçesinde söz edilen olayın geçtiği mekânı kaydeden MOBESE kameralarından birini yöneten polis memurunun bir göstericinin polis tarafından vurulduğunu görünce kamerayı önce gökyüzüne sonra ilerdeki ağaçlara çevirerek olay yerinden uzaklaştırarak delil karartması yaptığı iddiasıdır. Olayı kaydeden başka bir MOBESE kamerasını yöneten polis memuru için de benzer bir iddiada da bulunulmuştur. Soruşturma sırasında başvurucuların MOBESE kameralarını kontrol eden güvenlik güçlerinin delilleri karartığı iddiasına yönelik bir değerlendirme ve araştırma dosyadan anlaşıldığı kadarıyla yapılmamıştır. Hâlbuki MOBESE kayıtlarıyla ilgili olarak başvurucuların olay anında kameraların görevliler tarafından başka yönlere çevrildiği iddiası araştırılmaya değer bir konudur.
16. Soruşturmaya ilişkin bir diğer sorunlu alanda olay yeri incelemesine İl Jandarma Komutanlığından bilirkişilerin katılmasıdır. Adalet Komisyonu bilirkişi listesinden ve TÜBİTAK’tan talep edilen bilirkişilerin çeşitli nedenlerle görevlendirilememelerinden dolayı “işin aciliyeti dikkate alınarak” İl Jandarma Komutanlığından bilirkişiler görevlendirilmesi soruşturmanın tarafsız ve bağımsızlığı konusunda tereddütler doğurma potansiyeline sahiptir. Bu durumun bir zorunluktan kaynaklandığı kabul edilse bile (AYM kararı, § 186) bunun soruşturmanın bağımsız ve tarafsız yapılması gerektiği hususunda bir tereddüte neden olması beklenebilir, zira Jandarmanın, İl Emniyet Müdürlüğünden ayrı bir teşkilatlanmaya sahip olması ve aralarında hiyerarşik bir bağ bulunmaması Jandarmanın da bir kolluk gücü olduğu gerçeğini değiştirmemektedir.
17. Her ne kadar çoğunluk, “yürütülen soruşturmada Cumhuriyet Başsavcılığının olayın gerçekleşme şartlarının aydınlatılması ve sorumluların tespiti amacıyla delilleri toplama konusundaki isteğinden şüphe duyulmasını gerektirecek bir eksiklik” tespit edilmediğini (AYM Kararı, § 163) savunsa da yukarıdaki paragraflarda belirtilen hususlar dikkate alındığında bu görüşe katılmak mümkün gözükmemektedir.
18. Davanın ilk görüldüğü yargı organı olan Ankara 6. Ağır Ceza Mahkemesi, “olay anına ilişkin video görüntüsü, tanık beyanları, katılanlar vekillerinin beyanları, otopsi raporları, adli tıp ve bilirkişi raporları ile dosya kapsamını” birlikte değerlendirerek sanığı olası kasıtla öldürme suçundan 7 yıl 9 ay 10 gün hapse mahkûm etmiştir. Başvurucuların temyizi üzerine Yargıtay 1. Ceza Dairesi 17/06/2015 tarihinde derece mahkemesinin kararını bozmuştur. Sanık müvekkillerinin başvurusu üzerine dava kamu güvenliği gerekçesiyle Yargıtay 5. Ceza Dairesi tarafından 31/08/2015 tarihinde Aksaray Ağır Ceza Mahkemesine nakledilmiştir. Sanık bu mahkeme tarafından meşru savunmada sınırın taksirle aşılması suretiyle öldürme suçundan 2 yıl 1 ay hapisle cezalandırılmış ve bu ceza takdiren 15.200 TL adli para cezasına çevrilmiştir.
19. Davanın yargılama sürecinde de tıpkı soruşturma aşamasında olduğu gibi makul karşılanamayacak bazı durumlar ortaya çıkmıştır. Bunlardan en önemlisi davanın nakledilme meselesidir.
20. Olayın üzerinden 2 yıl 2 ay geçip, soruşturma ve kovuşturma yürütülüp kamu güvenliği için tehlike oluşturan bir durum veya bu durumla birlikte yargılamayı etkileyen bir unsur tespit edilmemişken, dahası Ankara 6. Ağır Ceza Mahkemesince kurulan hüküm sonucunda sanık 7 yıl 9 ay 10 gün ağır hapis cezasına mahkûm edilmişken, sanık avukatlarınca sanığın ve kamunun güvenliği gerekçesiyle davanın nakli talep edilmiş, bu talep Yargıtay 5. Ceza Dairesi tarafından kabul edilmiştir. Bunun üzerine dava Ankara 6. Ağır Ceza Mahkemesinden alınarak Aksaray Ağır Ceza Mahkemesine verilmiştir. Davanın daha uygun bir dönemde daha yargılamanın başlarında nakledilmesi mümkünken, hüküm açıklandıktan sonra nakledilmesi üzerinde durulması gereken bir konudur.
21. Kamuoyunun ve bir kısım medyanın yakından izlediği davanın görülmekte olduğu başkentdeki bir mahkemeden küçük bir ildeki başka bir mahkemeye nakli davaya etkili katılım hakkına müdahale anlamına gelmektedir. Burada ilginç olan Ankara 6. Ağır Ceza Mahkemesi hükmünü açıkladıktan sonra davanın kamu güvenliği ve düzeni gerekçesiyle Aksaray iline nakledilmesine karar verilmesidir. Gerekçe olarak öne sürülen ilk duruşma esnasında mahkeme ve adliye de olan olaylar yargılamanın sağlıklı yürütülmesinin önünde bir engel olarak değerlendirilmiş olsaydı, bu olaylardan sonra davanın başka bir ile nakledilmesi gerekirken, bu yapılmamış, aksine sükûnetin sağlandığı bir anda, üstelik Ankara 6. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından hüküm kurulduktan sonra yargılama yetkisi Aksaray Ağır Ceza Mahkemesine devredilmiştir.
22. Çoğunluk, Ankara 6. Ağır Ceza Mahkemesindeki yargılama sırasında “ilk duruşmadan itibaren duruşma salonu içinde ve dışında tartışmaların çıktığı hatta ilk duruşmanın bu nedenle ertelendiği, adliye kapılarının kırıldığı, polis araçlarının yakıldığı, duruşma sırasında yaşanan olaylar ve Mahkeme Heyetine yapılan hakaretler nedeniyle Heyetin suç duyurusunda bulunduğu ve sanığın çeşitli tehditlere maruz kaldığı” gerekçesiyle davanın başka bir kente naklinde sorun görmemiştir (AYM kararı § 172).
23. Açıktır ki yaşam hakkı kapsamındaki bir davanın görevli ve yetkili mahkemenin bulunduğu yerde yürütülmesi kamu güvenliği için ciddi olumsuz sonuçlar doğuracaksa davanın başka bir yere nakledilmesi gerekebilir ancak bunun olayların veya tehditlerin ortaya çıktığı zamanda değilde somut olayımızda olduğu gibi hüküm açıklandıktan sonra yapılması zihinlerde soru işaretleri doğmasına neden olmaktadır. Ankara 6. Ağır Ceza Mahkemesinde duruşmanın ilk celsesinde meydana gelen bazı olaylar dışında izleyicilerin yoğun ilgi gösterdiği duruşmalarda herhangi bir ciddi olay meydana gelmemiştir. Kaldı ki, kamu güvenliğini ve yargılamanın sağlıklı bir şekilde yürütülmesine zarar verebilecek durumlar devam ederken bile yargılama sürdürülmüş ve mahkemece bir hükme varılmıştır.
24. İki yıl iki ay boyunca sorun olmayan kamu güvenliğinin her nedense hüküm verildikten sonra sorun olarak ortaya çıkması sanığın Ankara 6. Ağır Ceza Mahkemesince verilen cezadan kurtarılmaya çalışıldığı yönünde bir izlenim uyandırmaya müsaittir, çünkü sanık yargılandığı Aksaray Ağır Ceza Mahkemesince daha hafif bir hapis cezasına çarptırılmış, bu ceza da adli para cezasına çevrilmiştir. Bütün bunlar, davanın nakliyle amaçlanın sanığın hafif bir ceza verilmesinin amaçlanıp amaçlanmadığını akla getirmektedir.
25. Sanığın tahliye edildiği “duruşmanın” tarihi ve heyetin toplanması da tartışılması gereken bir başka konudur. Yargıtay 5. Ceza Dairesi tarafından verilen davanın nakli kararıyla birlikte yargılama yetkisi Ankara 6. Ağır Ceza Mahkemesinden Aksaray Ağır Ceza Mahkemesine 31/08/2015 tarihinde geçmiştir. Ankara 6. Ağır Ceza Mahkemesinin 10/07/2015 tarihli tensip kararında duruşma günü 07/09//2015 olarak belirlenmiş ve bu taraflara tebliğ edilmişken mahkeme tarafların bilgisi dışında 03/09/2015 günü başka bir heyetle toplanarak resen duruşma yapmıştır.
26. Duruşma tutanağında yazılan, “Belirli gün ve saatte 1.celse açıldı.” ibaresi de yanıltıcıdır zira 03/09/2015 tarihi daha önce tespit edilen belirli gün değildir. Halbuki dava ile ilgili duruşma yapma ve karar yetkisi 31/08/2015 tarihinden sonra Yargıtay tarafından Aksaray Ağır Ceza Mahkemesine nakledildiğinden Ankara 6. Ağır Ceza Mahkemesinin bu tarihten sonra davaya bakma yetkisi mevcut değildi. Nitekim 03/09/ 2015 tarihli “duruşma” tutanağında, “Duruşmada güvenliğin sağlanması hususunda müzekkere yazılan emniyet ve jandarma birimlerine, davanın nakli sebebiyle duruşma yapılmayacağı hususunun bildirilmesine” cümlesi bulunmaktadır. Yani mahkeme heyeti davanın nakli nedeniyle duruşma yapılmayacağını tespit etmesine ve nakil kararına rağmen “duruşma” yapmaktadır! Bu “duruşma”da sanık tahliye edilmiştir. Müdahil tarafın haberi olmadan yapılan bu “duruşma” müdahil tarafın çağrılmaması ve düşüncesinin alınmamasına neden olduğundan “silahların eşitliği” ilkesi yönünden sorunludur.
27. Çoğunluk, Ankara 6. Ağır Ceza Mahkemesinin 03/09/2015 tarihinde resen celse açtığını ve başvurucular ile vekillerinin yokluğunda karar verdiğini kabul etmekte(AYM kararı, § 70) ve “Ankara 6. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından davanın nakli kararı sonrasında davanın nakli sebebiyle herhangi bir gecikme olması halinde sanığın kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihmal edilmesine yol açılmaması amacıyla resen tutukluluk incelemesi yapılarak tahliyesine karar verildiğini” belirtmektedir (AYM kararı,§ 190).
28. Ankara 6. Ağır Ceza Mahkemenin daha önce hazırladığı tensip tutanağına göre zaten 04/09/2015’de sanığın tutukluluk hali hususunda bir inceleme yapılacaktı. Bu nedenle 3 Eylül’de duruşma yapılmasının mantığını anlamak zordur. Sanık 04/09/2015’de ki incelemede de tahliye edilebilirdi. Kişilerin haksız yere bir gün bile özgürlüklerinden mahrum kalmamasının sağlanması esastır ama mevcut olayda sanığın kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının bir gün bile ihlal edilmemesi için taraflara ilan edilenden bir gün önce duruşma ve tutukluluk incelemelerinin yapılması ülkemizdeki yargı sisteminin işleyişi düşünüldüğünde fazla örneği olmayan bir uygulamaya benzemektedir.
29. Yargılama sürecinde hangi bilirkişi raporlarının değerlendirileceği yerel mahkemenin takdirinde olan bir husustur. Bununla birlikte, Aksaray Ağır Ceza Mahkemesinin “bilirkişi raporu” olarak kabul ettiği ama aslında görüntü izleme tutanağı olan belgenin sanığın bağlı bulunduğu Ankara Emniyet Müdürlüğünde çalışan polis memurlarınca hazırlanmış olması ve buradaki bulgulara itibar edilmesi, buna karşılık İl Emniyet Müdürlüğünden ayrı bir kurumsal yapıda çalışan ve sanıkla herhangi bir hiyerarşik, mesleki ve kurumsal bağı olmayan TRT bilirkişilerinin hazırladığı rapora itibar edilmemesi makul ve akılcı gerekçelerle izah edilmemiştir.
30. Derece mahkemesi polislerce hazırlanan görüntü inceleme tutanağına bilirkişi raporu muamelesi yaparak TRT raporu da dâhil olmak üzere tüm diğer bilirkişi raporlarını bu inceleme tutanağını esas alarak değerlendirmiştir. Mahkemenin kesin hükme esas teşkil eden kararında görüntü inceleme tutanağındaki tespitler suç vasfı tayininde belirleyici olmuştur. Sanık polis memurunun bağlı olduğu kurumda çalışan meslektaşlarınca hazırlanan görüntü inceleme tutanağına Mahkemece sanıkla kurumsal ve hiyerarşik hiçbir bağı bulunmayan, örneğin TRT bilirkişi raporuyla eşdeğer muamele yapılması, hatta bunun da ötesine geçilerek polis memurlarınca hazırlanan görüntü tutanağına dosya kapsamındaki tüm bilirkişi raporlarını değerlendiren bir üst-değer atfedilmesi ve diğer raporları adeta denetleyici bir kıstas gibi işlev görmesinin makul ve ikna edici bir açıklaması mahkeme kararında bulunmamaktadır.
31. Mahkememiz çoğunluğu Aksaray Ağır Ceza Mahkemesince “…TRT çalışanlarından seçilen bilirkişilerce olay anına dair en net görüntülerin seçilerek… yavaşlatılarak ve çeşitli açılardan izlenerek…” hüküm oluşturulduğu kanaatindedir. (AYM kararı, §187). Tabi bu durumda akla şu sorunun gelmesi kaçınılmazdır; madem ki TRT bilirkişilerinin “olay anına dair en net görüntüleri” seçtiğini Mahkememiz çoğunluğu kabul etmektedir, neden Aksaray Ağır Ceza Mahkemesinin “olay anına ait en net görüntü”lere dayanan TRT raporunu dikkate almadığının da çoğunluk tarafından sorgulanması gerekirdi.
32. Somut olayda ortaya çıkan en önemli sorunlardan biri de hem başvurucular bakımından hem de toplumsal vicdan ve kanaat açısından bir bütün olarak cezasızlık olarak nitelendirilebilecek yargılama sonucundan kaynaklanmaktadır.
33. Anayasa Mahkemesinin “ceza hukukuna ilişkin sorumluluğa ve suçluluğa ilişkin bir tespitte bulunma görevi olmamakla birlikte yargı mercilerinin Anayasadan kaynaklanan yaşamı koruma yükümlülüğünü etkili biçimde uygulamaya ilişkin yükümlülüklerini yerine getirip getirmediklerini denetleme görevi vardır. Kamu görevlilerinin Anayasanın 17. maddesi kapsamında işledikleri suçlar için yapılan uygulamalara ilişkin olarak suçun ağırlık derecesi ile verilen ceza arasında açık bir orantısızlığın bulunduğu durumlarda Anayasa Mahkemesinin anayasal denetim yapma görevi bulunmaktadır” (Cembeli Erdem, § 103; Cezmi Demir ve diğerleri, B. No: 2013/293, 17/07/2014, § 76).
34. Anayasa Mahkemesi, yaşam hakkına yönelik güç kullanımının gerekliliği ve orantılılığı yönlerinden bu tür olaylara yetersiz ve hafif cezalar verilerek müsamaha gösterilip gösterilmediğini ve kolluk görevlilerinin kollanıp kollanmadığını incelemekle görevlidir. Kolluk tarafından silahlı güç kullanımlarında, eylemlerin ağırlığı ile verilen ceza arasında açık bir orantısızlık bulunması hâlinde Anayasa Mahkemesi, “derece mahkemelerinin yaptırımları belirlemedeki tercihlerine saygı duymasına ve görevi doğrudan bu olmamasına rağmen söz konusu duruma müdahale etmek mecburiyetinde kalabilmektedir” (Cembeli Erdem, § 102).
35. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) göre, ulusal mahkemelerin yaşam hakkını ilgilendiren konularda karar verirken, hukuk sisteminin caydırıcı etkisinin korunması ve yaşam hakkının ihlallerinin önlenmesinde oynaması gereken rolün öneminin altının çizilmesi amacıyla, davaya gereken ihtimamı gösterip göstermediğini ya da ne dereceye kadar gösterdiğinin değerlendirilmesi gerekir (Külah ve Koyuncu/Türkiye, B. No. 24827/05, 23/4/2013, § 39). Kamu güveninin idamesi, hukukun üstünlüğünün sağlanması ve kanunsuz eylemlere yönelik herhangi bir tolerans ya da ihtilaf olduğu görünümünün önlenmesi açısından bu durum hayati önem taşımaktadır (Okkalı/Türkiye, B.No. 52067/99, § 65; Külah ve Koyuncu/Türkiye, § 40). Strazburg Mahkemesi, “yürürlükteki adli sistemin caydırıcı etkisinin ve bunun, yaşam hakkı ve kötü muamelenin yasaklanmasını engellemede oynaması gereken rolün öneminin zayıflamasının” önlenmesi için “yerel mahkemelerin kararlarını verirken Sözleşmenin 2. ve 3. maddelerinin gerektirdiği titizlikle davrandıklarının varsayılıp, sayılmayabileceği ve ne dereceye kadar varsayılabileceği”ne özel bir önem vermektedir (Ali ve Ayşe Duran/Türkiye, B. No. 42942/02, 8/4/2008, § 62).
36. Somut olayda yargı makamlarının bir kişinin ölümüne neden olan hukuka aykırı silahlı güç kullanımına karşı yaptırım olarak adli para cezasını uygun ve yeterli buldukları görülmektedir. Bir kolluk görevlisinin silah kullanımı sonucu neden olduğu derece mahkemesince de kabul edilen ölüm olayına karşın karşı takdir edilen adli para cezasının benzer hak ihlallerinin önlenebilmesi ve caydırıcı olması bakımından uygun ve yeterli bir yaptırım olduğu söylenemez. Suç vasfının nitelendirilmesi yerel mahkemeye ait olmakla birlikte ölüm gibi son derece ağır bir sonuç doğuran durumlarda mahkemelerin sahip olduğu takdir hakkının eylemin sonuçlarını hafifletmeye dönük olarak kullanıldığı görünümün verilmemesi insan haklarının korunması, hukukukun üstünlüğünün korunması ve adalet sistemine toplumun güven duymasının sağlanması ve sürdürülmesi açısından son derece önemlidir.
37. Çoğunluk, “…gösterilerin boyutu ve saldırıların yoğunluğu, olay anının öncesinde gösterilere müdahale eden polislerin yaşadıkları bir bütün olarak gözetildiğinde -olayın kendine özgü şartlarında- Aksaray Ağır Ceza Mahkemesince tayin edilen suç vasfının ve bu vasıflandırmaya bağlı olarak verilen mahkûmiyet kararının elde edilen tüm bulguların kapsamlı, nesnel ve tarafsız bir analizine dayalı olmadığının ve 14 ay süreyle tutuklu yargılanan sanık hakkında hükmedilen adli para cezasının meydana gelen netice ile orantılı olmadığının değerlendirilmesi mümkün değildir” görüşündedir (AYM kararı, § 202). Kısacası, çoğunluk sanığın 14 ay tutuklu kalmasının ve 15.2000 TL olarak verilen adli para cezasının sanığın mahkûm olduğu suç bağlamında orantılı olduğunu kabul etmektedir.
38. Derece mahkemesi olay ve olgular üzerinde yaptığı değerlendirme sonucunda takdir yetkisini hafif bir ceza yönünde kullanmıştır. İlgili mevzuat derece mahkemelerine, hapis cezasını adli para cezasına çevirme konusunda takdir yetkisi tanımaktadır ancak mahkemeler bu yetkilerini ölüm gibi ciddi ve ağır bir duruma neden olan bir eylemin sonuçlarını hafifletmek için kullanmamalıdır. Hukuka aykırı biçimde yaşam hakkına yönelik müdahalelerde bulunan sorumlu kişiler hakkında devletin negatif ve pozitif yükümlülükleri bağlamında ceza hukukunun etkin bir şekilde kullanılması gerekir. Bu tür eylemlere hiçbir şekilde müsamaha edilmeyeceğine işaret eden bir caydırıcılık unsurunun ceza tayin edilirken mahkemelerce göz önünde bulundurulması hukukun üstünlüğünün sağlanması, toplumun yargı sistemine olan güvenin zedelenmemesi ve kamu görevlilerinin kanunsuz eylemlerine hoşgörüyle yaklaşıldığı izlenimine meydan verilmemesi bakımından hayati önem taşımaktadır (Cembeli Erdem, §§ 100-101).
39. Derece mahkemesinde hükmedilen ve Mahkememiz çoğunluğunca da orantılı olduğu kabul edilen ceza, ölüm gibi vahim bir sonuca yol açan mevcut olayda bir cezasızlık algısı yaratmaktadır. Bilindiği üzere yargının ve adalet sisteminin bağımsız ve tarafsız olması kadar öyle görünmesi ve algılanması da kişilerin ve toplumun hukuk sistemine güven duymasının sağlanması yönünden şarttır. Somut başvurudaki gibi durumlarda sorumlulara etkili ve caydırıcı cezalar verilmemesi yaşamı koruyan anayasal hükümlerin ve yasaların kâğıt üzerinde kaldıkları gibi hiç de haksız sayılmayacak bir izlenimin oluşmasına zemin hazırlayacaktır.
40. Son olarak, olayımızda ceza muhakemesi sürecinin toplamda 5 yıl 9 ayda sonuçlandığı düşünülürse, davanın makul bir sürede tamamlandığı söylenemez. Mahkememiz bir kararında bazı durumlarda soruşturmanın ilerlemesine engel olan güçlüklerin ortaya çıkabileceğini “…ancak böyle bir durumda dahi yetkililerin süratle hareket etmeleri olayın aydınlatılabilmesi, hukukun üstünlüğüne olan inancın korunması ve hukuka aykırı eylemlere müsamaha gösterildiği veya kayıtsız kalındığı görünümü verilmemesi açısından kritik bir öneme sahiptir” (Deniz Yazıcı, B. No: 2013/6359, 10/12/2014, § 96) değerlendirmesinde bulunmuştur.
41. Anayasa Mahkemesine göre, “Soruşturmanın makul bir özen ve süratle yapılıp yapılmadığına ilişkin tespit; başvuruya konu olayın kendi koşullarına, soruşturmadaki şüpheli veya sanık sayısına, suçlamaların niteliğine, olayın karmaşıklık derecesine, soruşturmanın ilerlemesine engel olan unsurlar ya da güçlüklerin bulunup bulunmadığına göre farklılık gösterebilecektir” (Fahriye Erkek ve diğerleri, B. No: 2013/4668, 16/9/2015, § 91).
42. Somut başvuru çok da karışık olmayan, çözümü için görüntüler de dâhil olmak üzere çeşitli delil ve bulgular bulunan ve sadece bir şüphelisi olan bir olayı içermektedir. Dolayısıyla davanın bu kadar uzamasının haklı bir nedeni bulunmamaktadır. Bahse konu ceza yargılamasının daha sonra ortaya çıkabilecek benzer yaşam hakkı ihlallerinin önlenmesi amacına hizmet edecek şekilde makul bir özen ve süratle yürütülmediği görülmektedir.
43. Mahkememizin yerleşik içtihadında soruşturmanın makul bir özen ve süratle yürütülmesinde dikkat çektiği bir nokta da “…sadece başvurucuların soruşturmanın süratle ve özenle sonuçlandırılmasındaki menfaatlerinin korunması değildir”. Bunun kadar önemli olan bir başka nitelik de “özelde başvurucuların ve genel olarak da toplumdaki diğer bireylerin hukukun üstünlüğüne olan bağlılığını sürdürmesi ve hukuka aykırı eylemlere hoşgörü gösterildiği ya da kayıtsız kalındığı görünümü verilmesinin engellenmesi açısından yeterli sürat ve özenin gösterilip gösterilmediğinin ortaya konulmasıdır” (Fahriye Erkek ve diğerleri, § 92).
44. Hem başvurucular bakımından hem de toplumsal vicdan ve kanaat açısından soruşturma ve yargı süreçlerinde bir şeylerin üstünün kapatılmaya çalışıldığı ve birilerinin korunduğu izleniminin verilmemesi ve böyle bir algının oluşmasının önüne geçilmesi hayati bir önem taşımaktadır. Maalesef, somut olay bağlamında böyle bir algının ortaya çıkmadığı söylemek mümkün görünmemektedir. Sanığın yargılanması sırasında kamuoyuna yapılan bazı açıklamaların da bu yönde intibaların oluşmasına yol açması muhtemeldir.
45. Başvuru konusu olayla ilgili soruşturma ve yargılama sürecine bir bütün olarak baktığımızda bu dava özelinde uygulandığı şekliyle ceza hukuku sisteminin hukuk dışı fiillerin önlenmesinde caydırıcı bir etki doğurmasının çok zor olduğu kanaatine varılmıştır.
46. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiği düşüncesiyle karara katılmıyorum.
    Üye
Engin YILDIRIM



KARŞIOY GEREKÇESİ
1. Başvurucular, katıldığı bir toplumsal gösteride bir yakınlarının güvenlik güçlerince güç kullanımı sonucu meydana gelen ölüm olayı ile ilgili etkili bir ceza soruşturması yürütülmemesi nedeniyle yaşam hakkının ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurmuşlardır. Mahkememiz çoğunluk kararında yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiğine ilişkin olarak başvuru kabul edilebilir bulunduktan sonra, başvurucunun Anayasa'nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkının usul yönünün ihlal edilmediğine karar verilmiştir.
2. Çoğunluk kararında, hakkında mahkumiyet kararı verilen polis memuru A.Ş.’nin de dâhil olduğu polis grubunun bulunduğu yerde yaşananlar, gösterilerin boyutu, saldırıların yoğunluğu ve olay anı öncesinde gösterilere müdahale eden polislerin yaşadıkları bir bütün olarak gözetildiğinde somut başvuruda adli makamların olayın gerçekleşme şartları, suç vasfının tayini ile mahkemece hükmedilen netice cezanın türü ve miktarı konusundaki takdirine saygı gösterilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmış ve olaya ilişkin olarak yaşam hakkının gerektirdiği şekilde etkili bir soruşturma yürütüldüğü belirtilerek başvuru konusu olayda yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edilmediğine karar verilmiştir (§§ 201-205).
3. Bahse konu ölüm olayıyla ilgili soruşturma başlatılması, delillerin özenli ve hızlı biçimde toplanması, nihai yargısal kararda nesnel ve detaylı bir gerekçe bulunması konularında hassasiyet gösterilmediğini ve bu konularda sorunlar bulunduğunu söyleyebilmek mümkün değildir. Dolayısıyla bireysel başvuruya konu olayla ilgili olarak bu hususlara dayalı biçimde yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiği sonucuna ulaşılması mümkün değildir.
4. Bununla birlikte bu başvuruda asıl sorunlu olan boyutun önemli ölçüde davanın nakli ve yargılama sürecinin uzunluğu ile ilgili olduğunu belirtmek gerekir. Davanın, olayın gerçekleştiği Ankara gibi merkezi bir yerden iki yüz kilometre uzaklıktaki bir ile nakli mağdurların davaya katılımını belli ölçüde zorlaştırmıştır. Bununla birlikte bu bağlamda davanın nakli ile ilgili asıl sorunlu yön bu naklin zamanlaması hususunda ortaya çıkmaktadır. Zira davanın nakli davanın ilk görülmeye başlandığı zamanlarda veya devam eden duruşmalarda değil çok daha sonraki bir zamanda gündeme gelmiş ve gerçekleştirilmiştir.
5. Yargılama ilk olarak Ankara’da başlamış ve açılan dava Ankara Ağır Ceza Mahkemesince 3/9/2014 tarihli kararla sanığın neticeten 7 yıl 9 ay 10 gün hapis cezasına mahkûm edilmesi ile sonuçlandırılmıştır. Başvurucuların temyizi üzerine bu karar Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 17/6/2015 tarihli kararıyla bozulmuştur.
6. Bozma kararı sonrasındaki aşamalarda sanık müdafilerinin talebi de dikkate alınarak Ankara Ağır Ceza Mahkemesince yeni bir süreç başlatılmıştır. Detaylı bir yazışma, görüş alma ve karar verme sürecinin ardından nihai olarak Yargıtay 5. Ceza Dairesinin 31/8/2015 tarihli kararıyla "Davanın başka bir yere naklinin uygun olacağı yolundaki görüş ve Adalet Bakanlığının bu husustaki isteği yerinde görüldüğünden kamu güvenliği nedeniyle CMK.nun 19/2. maddesi uyarınca Ankara 6. Ağır Ceza Mahkemesinin 2015/307 esasında kayıtlı kamu davasının Aksaray Ağır Ceza Mahkemesine nakline" karar verilmiştir.
7. Öncelikle bu aşamada davanın naklinin güvenlik sebebiyle gerçekleştirilmiş olduğunun gerekçelerinin yeterli biçimde ortaya konulduğunun söylenemeyeceğini ifade etmek gerekir. Güvenlik nedeniyle davanın nakli yerine Ankara’daki yargılamalarda pekala daha sıkı güvenlik tedbirlerinin alınması ile yargılamanın yine aynı yerde sürdürülmesi seçeneği devreye sokulabilirdi.
8. Öte yandan davanın nakli sonrasında Aksaray Ağır Ceza Mahkemesinde gerçekleştirilen yargılamalarda sanık polis memurunun davaya SEGBİS aracılığıyla katıldığı da göz önünde tutulduğunda güvenlik endişesi ile davanın nakledildiğine ilişkin gerekçenin daha sorunlu hale geldiği ortaya çıkmaktadır. Elbette ki davaya katılımın SEGBİS aracılığıyla yapılması ve yargılamanın bu şekilde gerçekleştirilmesinin tek başına her durumda sorunlu olduğunu söyleyebilmek mümkün değildir. Bununla birlikte kamuoyunu oldukça meşgul eden ve güvenlik gerekçesi ile nakledilen bir davada sanık konumundaki kişinin SEGBİS aracılığıyla davaya katılmaya devam etmesi “davaya etkin katılımın sağlanması” yönünden farklı bir durum ortaya çıkarmamaktadır. Zira burada ifade etmek gerekir ki davanın nakli sanık müdafilerinin talebi üzerine başlatılan sürecin sonucunda gerçekleşmiştir.
9. Daha da önemlisi davanın naklinin sanık hakkında verilen 7 yılı aşkın bir hapis cezasının Yargıtay tarafından bozulmasından sonraki aşamada gerçekleşmiş olması önemli bir diğer sorunlu husustur. Zira böyle bir durumda, her ne kadar Aksaray Ağır Ceza Mahkemesince gerçekleştirilen yargılamada verilen 2 yıl 1 ay hapis cezasıyla cezalandırma ve hükmedilen süreli hapis cezasının taksirli suça ilişkin olması nedeniyle hapis cezasının adli para cezasına çevrilerek A.Ş.nin neticeten 15.200 TL adli para cezasıyla cezalandırılması ve bu cezanın ertelenmesine yer olmadığı şeklindeki yeni kararın detaylı bir hukuki gerekçeye dayandığı ve Mahkemenin olası kast ve bilinçli taksirle ilgili temel ilkeleri somut olaya uyarlayan detaylı gerekçelerle yargılamayı sonuçlandırdığı aşikar ise de Aksaray Ağır Ceza Mahkemesinin bu kararının Ankara’da gerçekleşen ilk yargılama sonucu verilen mahkumiyet kararının Yargıtay tarafından bozulmuş olmasının ve akabinde davanın naklinin gölgesinde kaldığı görülmektedir. Bu faktörler ise bahse konu yargılamayı ister istemez algı boyutuyla olumsuz biçimde etkilemektedir.
10. Esasında kamuoyunda ilgi uyandıran ve yakından takip edilen bir davanın görülmesi sürecinde Ankara Ağır Ceza Mahkemesinde bu davanın ilk görüldüğü zamanlarda “güvenlik” gerekçesiyle davanın naklinin gündeme getirilmiş olması yargılama sürecine ilişkin bu derece olumsuz bir izlenim oluşmasına yol açmayabilirdi. Buradaki temel sorun aynı zamanda davanın naklinin olması gereken zamanda gündeme getirilmemiş olmasından kaynaklanmaktadır.
11. Dolayısıyla bu bağlamda somut bireysel başvuruya konu yargılamada yaşam hakkının usul boyutuna ilişkin ihlal iddiasını ele alırken aynı zamanda yargılama sürecine bir bütün olarak bakmak gerekir. Gerek Ankara Ağır Ceza Mahkemesinin ve gerekse Aksaray Ağır Ceza Mahkemesinin kararları, karar gerekçeleri ve ulaştıkları sonuçların nesnel hukuki değerlendirmelere ve kendi içinde tutarlı hukuki dayanaklara sahip oldukları ifade edilmelidir.Ancak, kamuoyunda yakın takip edilen bir davada verilen ilk mahkumiyet kararının Yargıtay tarafından bozulması sonrasındaki bir aşamada davanın nakli yolunun gerçekleşmiş olması ve davanın nakli sonrasındaki yargılamada daha hafif bir cezaya hükmedilmiş olması bu yargılama sürecine ilişkin olumsuz izlenimin doğmasına neden olmaktadır. Bu da bir bütün olarak yargılama sürecini olumsuz yönde etkilemektedir.
12. Gerçekten bu biçimdeki bir bireysel başvuru incelemesinde Anayasa Mahkemesinin yapacağı denetim bir kanun yolu incelemesi şeklinde gerçekleşmemelidir. Dolayısıyla bu başvuruda Anayasa Mahkemesi bariz takdir hatası veya açık bir keyfilik olmadığı sürece derece mahkemelerinin verdiği mahkumiyetin bilinçli taksire mi olası kasta mı girdiğinin değerlendirmesini yapmamaktadır. Bunlar somut olay bağlamında hem Ankara ve Aksaray Ağır Ceza Mahkemelerindeki ilk derece mahkemesi kararlarında hem de temyiz merciinin kararlarında detaylı biçimde değerlendirilmiştir. Anayasa Mahkemesi burada bu yargılama süreçlerinde bir bütün olarak yaşam hakkının usul boyutu ile ilgili yükümlülüklere uygun bir yargılama yürütülüp yürütülmediğine bakmaktadır.
13. Burada yargılamanın adil biçimde gerçekleştirilmesi noktasında derece mahkemelerdeki yargısal süreçlerin adil yargılanma hakkının güvencelerine riayet edilerek yürütülmesi kadar dikkat edilmesi gereken önemli bir diğer hususun ise bu yargılama sürecinin adil biçimde yürütüldüğüne yönelik kamuoyundaki kanaatin varlığıdır. Algısal boyutla ilgili olan bu hususa riayet edilmesinin de önem arz ettiğini ifade etmek gerekir.
14. Öte yandan bu bireysel başvuruda yaşam hakkının usul boyutu ile ilgili yapılan incelemede Anayasa Mahkemesi yürütülen yargılamanın makul bir sürede gerçekleşip gerçekleşmediğine de bakmalıdır. Bu bağlamda yürütülen ceza yargılaması süresinin de makul olması önem arz etmektedir. 2013 yılı ortalarında başlayan yargılamadaki süreç nihai olarak 11/03/2019 tarihinde sonuçlanmıştır.
15. Bu bağlamda Mahkememiz yerleşik içtihadında da ortaya konulduğu üzere soruşturmanın makul bir özen ve süratle yapılıp yapılmadığına ilişkin tespit; başvuruya konu olayın kendi koşullarına, soruşturmadaki şüpheli sayısına, suçlamaların niteliğine, olayın karmaşıklık derecesine, soruşturmanın ilerlemesine engel olan unsurlar ya da güçlüklerin bulunup bulunmadığına göre farklılık gösterebilecektir (Fahriye Erkek ve diğerleri, B. No: 2013/4668, 16/9/2015, § 91).
16. Beş yıldan daha uzun süren bu ceza davasında esasında en önemli delilin güç kullanımı sonucu meydana gelen ölüm olayına ilişkin video kayıtları olduğu ve bu kayıtların da henüz ölüm olayının gerçekleştiği ana çok yakın bir zamanda Savcılığa ulaştığı dikkate alındığında yargılama süresinin bu derece sürmesinin makul sayılamayacağı söylenebilir. Zira dava çok karmaşık bir nitelik arz etmediği gibi davadaki deliller de zaten olayın gerçekleşmesinden sonra kısa süre içinde elde edilmiştir. Bu nedenle yargılamanın makul bir sürede bitirilememiş olması da yaşam hakkının korunmasına ilişkin usul yükümlülüğünün bu başvuruda ihlal edildiği kanaatine ulaşılmasını gerektirmektedir.
17. Sonuç olarak yukarıda sıralanan gerekçelerle başvurucuların Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiği kanaatinde olduğumuz için Mahkememiz çoğunluğunun aksi yöndeki kararına katılmamaktayız.
Üye
Celal Mümtaz AKINCI
Üye
Yusuf Şevki HAKYEMEZ



KARŞIOY GEREKÇESİ
Güvenlik kuvvetlerince güç kullanımı sonucunda meydana gelen ölüm olayı hakkında etkili bir ceza soruşturması yürütülmemesi sebebiyle yaşam hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkin başvuruda, söz konusu hakkın usul boyutunun ihlal edilmediğine karar verilmiştir.
Çoğunluğun buna ilişkin kararının gerekçesinde; şüpheli bir ölüm olayı hakkında etkili bir ceza soruşturması yürütüldüğünün kabul edilebilmesi için gerekli şartlar sayılarak bunların gerçekleştiği, derhal ve re’sen soruşturma başlatıldığı ve yaklaşık birbuçuk ayda dava açıldığı, toplanmayan bir delil bulunmadığı gibi yargılama da dahil olmak üzere beş yıl dokuzayda tamamlanması sebebiyle soruşturmanın makul bir süratleyürütülmediğinin söylenemeyeceği, başvurucuların olayın kendine özgü koşullarında soruşturma sürecine gerekli olduğu ölçüde katılabildiği ve ondört ay tutuklu yargılanan sanık hakkında hükmedilen adlî para cezasının meydana gelen netice ile orantılı olmadığından da söz edilemeyeceği belirtilerek, yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edilmediği sonucuna ulaşılmıştır.
Kararda yaşam hakkının usul boyutu yönünden belirtilen genel ilkeler ve bu ilkelerin olaya uygulanmasıyla ilgili olarak soruşturma makamlarının resen ve derhal harekete geçmesi ve ölenin yakınlarının meşru menfaatlerini korumak için soruşturma sürecine yeterli ölçüde katılımı yönlerinden yapılan tespitler isabetli olmakla birlikte, çoğunluğun “İlkelerin Olaya Uygulanması” başlığı altında yaptığı bazı değerlendirmelere ve ulaştığı sonuca katılmak mümkün değildir.
Bilindiği gibi, Mahkememize ve AİHM’e göre, kamu görevlilerinin güç kullanması sonucu gerçekleştiği iddia edilen ölüm olaylarında devletin etkili soruşturma yükümlülüğü, kasıt olmaksızın gerçekleşen güç kullanımını da içermektedir.
Anayasanın 17. maddesi ile Sözleşmenin 2. maddesinin ilk fıkraları demokratik toplumların en temel değerlerinden olan yaşam hakkını korumakta, bu nedenle de mezkûr hakkın ihlal edildiğine ilişkin iddiaların çok dikkatli bir şekilde incelenmesi gerekmektedir. Bu kapsamda, kolluk görevlileri tarafından ölümcül bir gücün kullanılması anılan maddelerde belirtilen hâllerde haklı görülebilirse de son çare olarak kullanılabilecek güç gerekli olandan fazla olmamalı ve can kaybının haklı görülebileceği durumlar dar yorumlanmalıdır.
Yaşam hakkı kapsamında olayla ilgili olarak etkili soruşturma yürütme yükümlülüğünün temel amacının, yaşam hakkını koruyan kanun hükümlerinin etkili bir şekilde uygulanmasını teminat altına almak ve kamu görevlilerinin sorumlulukları altında meydana gelen ölümler hakkında hesap vermelerini sağlamak olduğu da tartışmasızdır.
Kuşkusuz, buna ilişkin olarak Mahkememizce yapılacak değerlendirmeler kişilerin masum veya suçlu olduğuna ilişkin bir nitelik taşımamakta; delillerin değerlendirilmesi konusunda sorumlu ve yetkili mercilerin olayları ilk elden inceleyen adlî makamlar olduğu da bilinmektedir. Başka bir anlatımla, Anayasa Mahkemesinin ilgili soruşturma ve yargılama makamlarının yerine geçecek şekilde delilleri doğrudan kendisinin değerlendirmesi söz konusu değildir.
Yine kararlarımızda birçok defa vurgulandığı üzere, soruşturmanın gerektirdiği yeterlilik boyutu her olayın niteliğine göre değişiklik gösterebilmektedir. Bu anlamda, şüpheli ölüm olaylarında Devletin yükümlülüğü bir sonuç yükümlülüğü olmadığı gibi, ölüm olayının gerçekleştiği şartların ve varsa sorumluların tespitine engel olmadığı sürece, Anayasanın 17. maddesi uyarınca yürütülecek soruşturmalarda soruşturma makamlarının olayın gelişimi ve deliller konusunda ölenin yakınlarının bütün iddialarını ve taleplerini karşılama zorunluluğu da bulunmamaktadır.
Bununla birlikte, Anayasanın mezkûr hükmünün gerektirdiği ölçüde etkili bir soruşturma yürütüldüğünün kabul edilebilmesi için şüpheli bir ölüm olayı hakkındaki ceza soruşturmasının (kovuşturma aşamasına geçilmesi hâlinde ise karar verme safhası da dahil olmak üzere kovuşturmanın tamamının) kanunla yaşamı koruma yönündeki pozitif yükümlülüğün gereklerine uygun olması zorunludur (örn. olarak bkz. Ali ve Ayşe Duran/Türkiye, B. No: 42942/02, 8/4/2008, § 61; Filiz Aka, B. No: 2013/8365, 10/6/2015, § 30).
Buna göre, bütün kovuşturmaların mutlaka belirli bir cezaya hükmedilmesiyle sonuçlanması gerekmese de (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No: 2012/752, 17/9/2013, § 56), ulusal mahkemelerin kamu görevlilerinin taksirle de olsa kişilerin hayatlarını sona erdiren veya tehlikeye atan fiillerinin cezalandırılmamasına hiçbir şartta imkân vermemesi gerekir (örn. olarak bkz. Okkalı/Türkiye, B.No: 52067/99, 17/10/2006; Kasap ve diğerleri/Türkiye, B.No: 8656/10, 14/1/2014, §§ 54-61).
AİHM, kamu görevlilerinin karıştığı öldürme olayları için uygun yaptırımların seçilmesi hususunda ulusal mahkemelerin yetkili olmasına rağmen, fiilin vahameti ile verilen ceza arasında açık bir orantısızlık olduğunu değerlendirdiği durumlarda da ihlal sonucuna ulaşmakta (Nikolova ve Velichova/Bulgaristan, B.No: 7888/03, 20/12/2007, § 61) ve belirtilen yükümlülüğün yerine getirilip getirilmediğini incelemek için mahkemelerin karar verirken hukuk sisteminin caydırıcı etkisinin korunması ve yaşam hakkı ihlallerinin önlenmesi bakımından davaya gereken önemi gösterip göstermediğini değerlendirme görevinin bulunduğunu belirtmektedir (Ali ve Ayşe Duran/Türkiye, § 62).
Kolluk görevlilerinin silahlı güç kullanması sebebiyle meydana gelen ölüm olaylarında ödenen tazminatla mağduriyetin giderildiği itirazlarını da değerlendiren AİHM, devletin sorumluların tespit edilerek cezalandırılmasını sağlayacak etkili bir soruşturma yürütme yükümlülüğünün bulunduğunu (örn. olarak bkz. Mustafa Tunç ve Fecire Tunç/Türkiye [BD], B. No: 24014/05, 14/4/2015, § 177) ve aksinin kabulünün bazı durumlarda kamu görevlilerine fiilî bir dokunulmazlık sağlayarak öldürmeye ilişkin genel yasakların uygulamada etkisiz kalmasına yol açacağını hükme bağlamaktadır (örn. olarak bkz. Özcan ve diğerleri/Türkiye, B. No: 18893/05, 20/4/2010, § 54).
İncelenen başvuruya konu somut olaya ilişkin iddianamede; Ankara Güvenpark’ta yapılan gösterilerde göstericilerin sert cisimler atmak suretiyle saldırıda bulunmaları üzerine Çevik Kuvvete mensup polis memurlarının geri çekilme emri aldığı, kalkan taşıyan ve ön safta bulunan bir grup memurun taşlı, sopalı saldırıda bulunan göstericilerle beton banklar arasında sıkışarak kalkanlarını düşürdüğü, grup içinde bulunan şüphelinin üzerine gelen bir göstericiyi uzaklaştırdığı ve yere düşen bu göstericiye tekmeyle vurduğu, göstericiye tekme atmadan önce tabancasını çeken şüphelinin göstericiler tarafından taşlanınca havaya iki defa ateş ettiği ve geriye çekilirken elinin yere paralel duruma gelmesinden sonra üçüncü defa ateş ettiği, bu sırada elindeki taşı atarak uzaklaşmak isteyen maktulün vurularak yere düştüğü iddia edilmiştir.
Ankara Ağır Ceza Mahkemesinin ilk kararında da, olay benzer şekilde aktarılarak sanığın geri çekilme imkânı varken geri çekilmeyip silahını çektiği belirtilmiş ve duruşmadaki ifadesinde de olaydan hemen sonra polis arkadaşlarına söylediklerini kabul etmesi sebebiyle fiil olası kasıtla adam öldürme olarak değerlendirilmiştir.
Aksaray Ağır Ceza Mahkemesinin kararında ise olay genel olarak benzer şekilde aktarılmakla birlikte, sanığın taş atan bir göstericiyi kendisinden uzaklaştırmak amacıyla tekmelemeye başladığı, bu sırada yoğun taşlı saldırıda bulunan kalabalık bir gösterici grubunun önünde kalması ve atılan taşların vücuduna isabet etmesi sebebiyle havaya ateş ederek göstericileri dağıtmaya çalıştığı ve meşru müdafaa şartları içinde iken bu sınırı taksir derecesinde kusurlu olarak aştığı belirtilmiştir.
Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 5/12/2017 tarihli kararıyla olayın meydana gelişiyle ilgili bu kabul üzerinden, taksirle ölüme neden olma suçundan, sonuca etkili olacak şekilde teşdiden ceza tayin edilmesi gerekirken alt sınırdan ceza verilmesi sebebiyle karar bozulmuştur.
Başka bir anlatımla, iddianamede ve mahkeme kararlarında, söz konusu polis memurunun fiilinin kendisi açısından kontrol edemeyeceği olayların başlamasında ve sonuçlanmasında etkili olduğu belirlenmiş, sonuç olarak sanığın fiili derece mahkemelerince hukuka aykırı bulunmuştur.
Olay öncesinde yaşananlar ancak fiilin hukuka uygun olup olmadığının belirlenmesinde dikkate alınabileceğinden, Mahkememizce yapılacak olan değerlendirme derece mahkemelerince hukuka aykırı olduğuna hükmedilen fiile ilişkin olarak tayin edilen müeyyidenin yukarıda aktarılan AİHM kararlarındaki ilkelere uyup uymadığı yönünde olmalıdır.
Birçok kararımızda da vurgulandığı üzere, Anayasa Mahkemesinin, bireysel başvuru incelemelerinde ceza hukukuna ilişkin sorumluluk ve suçluluk konusunda bir tespitte bulunması mümkün olmamakla birlikte, yaşamı korumak için oluşturulan hukuku etkili bir şekilde uygulama yükümlülükleri bulunan yargı mercileri tarafından bu yükümlülüğün yerine getirilip getirilmediğini denetleme görevi bulunmaktadır. Yaşam hakkı ihlali ile ilgili sorumlulukları belirlenen kamu görevlilerinin cezasız kalmalarına veya gereği gibi cezalandırılmamalarına yol açan bazı yaptırımların caydırıcılığı sağlayamaması sebebiyle etkili ceza soruşturması yürütme yükümlülüğü zedeleneceğinden, incelenen başvuruda olduğu gibi hakkın ihlal edildiğinin mahkemelerce de tespit edildiği durumlarda başvurucuların ihlalden kaynaklanan mağduriyetinin giderilip giderilmediğinin Mahkememizce incelenmesi gerekmektedir.
Bu kapsamda; kamu güveninin sürdürülmesi, hukukun üstünlüğünün sağlanması ve böyle ihlallere müsamaha edildiği intibaının verilmemesi açısından, mahkemelerin takdir yetkilerini suçun sonuçlarını hafifletmek için kullanmayı tercih ettikleri görüntüsünü vermemeleri zorunludur. Kuşkusuz bu yükümlülük sadece cezasızlık için değil, güç kullanımı sonucunda meydana gelen ölümle ceza arasında açık bir orantısızlık bulunması hâlinde de geçerlidir.
AİHM gibi Mahkememiz de çok sayıda kararında, kolluk görevlilerinin silah kullanımı sonucunda gerçekleştiği kabul edilen ölüm sebebiyle hükmedilen adlî para cezasının, kişilerin yaşamının korunması ve benzer hak ihlallerinin önlenebilmesi bakımından uygun ve yeterli bir yaptırım olmadığına, yaşam hakkı ihlallerinin önlenmesinde kritik bir rolü olan mahkemelerin takdir yetkilerini bu yönde kullanmalarının adalete olan güveni ve hukuk sisteminin caydırıcı etkisini ortadan kaldıracağına hükmetmiştir.
Somut olaya ilişkin olarak Yargıtay, 5/12/2017 tarihli kararında Türk Ceza Kanununda iki yıl ilâ altı yıl hapis cezası verilmesi öngörülen taksirle ölüme neden olma suçundan, “sonuca etkili olacak şekilde teşdiden ceza tayini gerektiği gözetilmeden…alt sınırdan ceza belirlenmesi”ni bozma sebebi olarak belirtmiş; ilk derece mahkemesi ise, bozma kararı üzerine, cezanın tayininde alt sınırdan ayrılırken olayın oluş şekli ile taksire dayalı kusurun derecesini gözeterek takdir yetkisini fiille ceza arasında uygun bir orantı sağlamak amacıyla kullanmasının gerekmesine rağmen, alt sınırdan sadece bir ay uzaklaşarak sanığın iki yıl bir ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına karar vermiş, ancak bunu da tamamen etkisiz kılacak şekilde sonuç olarak adlî para cezasına hükmetmiştir.
Yargılama sürecinde, davanın başka bir ile nakledilmesi ve yukarıda belirtilen sonuca ulaşılması, yukarıda belirtilen ilkelere aykırı bir görüntünün oluşmasına sebep olmuştur.
Davaya ilk olarak bakan Ankara Ağır Ceza Mahkemesince hüküm verilinceye kadar, yargılamaya Ankara’da devam edilmesinin kamu güvenliğini tehlikeye düşüreceğinden söz edilmemesine rağmen, anılan mahkemece neticeten yedi yıl dokuz ay on gün hapis cezasına hükmedilmesinin ve bu kararın usulî sebeplerle Yargıtayca bozulmasının ardından -olaydan iki yıl iki ay sonra- adlî tatil sırasında sanık müdafilerinin talebi üzerine, davanın -kamu güvenliğinin sağlanması bakımından Ankara’dan daha uygun bir yer olduğuna dair bir gerekçe de belirtilmeden- Aksaray’a nakledilmesine ve davanın nakli başvurucuların yargılamaya etkili bir şekilde katılımlarını etkilemiş olmasa da, sanığın bozulan ilk mahkûmiyet kararından çok daha düşük olan iki yıl bir ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına, bu cezanın da 15.200 TL adlî para cezasına çevrilmesine karar verilmesi, Mahkememizin ve AİHM’in yukarıda aktarılan kararlarında belirtilen ilkelere aykırı olarak, bu tür ihlallere müsamaha gösterildiği, mahkemelerin takdir yetkilerini bu tür suçların sonuçlarını hafifletmek için kullandıkları, kolluk görevlilerinin, eylemlerinden dolayı adlî makamlar da dahil olmak üzere kimseye karşı sorumlu olmadıkları ve bir otorite boşluğu içinde hareket ettikleri yönünde şüphelere ve tereddütlere yol açabilecek bir sonuç doğurmuştur.
Başka bir deyişle, yargılama süreci bir bütün olarak değerlendirildiğinde, süreç yaşamı koruma yükümlülüğü kapsamında oluşturulan hukukun etkili bir şekilde uygulanmadığı intibaını doğuracak şekilde yürütülmüş ve sonuçlanmıştır.
Diğer taraftan, somut olayda, öldürme fiilinin hukuka aykırı olduğunun ve yaşam hakkının çiğnendiğinin ilgili mahkemelerce de belirlenmesine rağmen, anılan kolluk görevlisinin disiplin cezasıyla da cezalandırılmadığı dikkate alındığında, başvurucuların açtıkları tam yargı davasında idare aleyhine tazminata hükmedilmiş olması da -yukarıda aktarılan ilkelerde belirtildiği üzere- ilgiliye bir tür fiilî dokunulmazlık sağlayarak, öldürmeye ilişkin genel yasakların uygulamada etkisiz kalmasına yol açabileceğinden yeterli olmamıştır.
Son olarak, iddianamenin birbuçuk ay gibi kısa bir sürede hazırlandığı tek sanıklı mezkûr davada toplam beş yıl dokuz ay süren yargılama süresinin makul olduğunu söylemek de mümkün değildir (beş sanıklı bir ceza davasında beş yıl üç ay üç günlük yargılama süresinin makul olmadığı ve yargılamadaki hiçbir unsurun yargılamanın bu kadar uzamasını haklı kılmadığı yönündeki yakın tarihli bir ihlal kararımız için bkz. Fatma Akın ve Mehmet Eren [GK], B.No: 2017/26636, 10/11/2021, § 110). Aynı nedenle, bu başvuruya konu ceza yargılamasının da, makul bir özenle ve süratle yürütüldüğü söylenemez.
Bu sebeplerle, başvuru konusu olayla ilgili olarak yaşam hakkının gerektirdiği şekilde etkili bir soruşturma yürütülmediği ve anılan hakkın usul boyutunun ihlal edildiği düşüncesiyle çoğunluğun aksi yöndeki kararına karşıyım.
    Üye
M. Emin KUZ

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR x
İKİ PERDELİK KOMEDİ BU AKŞAM:'İZMİRLİ AVUKATLAR 'BÜYÜK ROMULUS' OYUNU İLE İLK SINAVINI VERİYOR
İKİ PERDELİK KOMEDİ BU AKŞAM:'İZMİRLİ AVUKATLAR 'BÜYÜK...
'POLAT'LARIN VERGİ SUÇLARINA TAHLİYE GELDİ
'POLAT'LARIN VERGİ SUÇLARINA TAHLİYE GELDİ